Son zamanlarda ülkemizin büyüme ve gelişme hızında yavaşlama var. Daha doğrusu bir tıkanma diyelim.

Dünya konjonktüründeki gelişmelerin elbette bunda büyük etkisi var.

Hatta daha yakından bakarsak bölgemizdeki gelişmeler ,gelişmemizin önünde çok büyük engeller oluşturmakta.
Ülkemize yansımaları ağır olmakta.
Bunu aşabilmek için alternatif pazarlar bulmak için gerek iş adamlarımız, gerek devlet dünyanın dört bir tarafında, daha önce ilişki kurulmamış ülkelere ziyaretler yaparak, devletler arası ilişkileri kuvvetlendirerek geliştirmeye çalışıyorlar. 

Bu konuda diplomatik ilişkiler kuruluyor, havayolu şirketlerimizle yeni uçuş noktaları açılıyor.

Bir taraftan katma değeri yüksek ürün üretmenin  bilincini yerleştirmeye başladık. 

Bu konuda uzmanlaşmış sanayi bölgeleri kuruluyor, teknoparklar açılıyor, stratejik ürünler tespit ediliyor ve buna göre teşvikler oluşturuluyor.

Elbette gelişme büyük ölçüde kültürel alt yapıya bağlı. Bakış açımızın genişliğine , bilgi birikimi,  keşif ruhumuzun harekete geçme, bilinmeyeni herkesten önce elde etmeye dayanıyor.
Bu konuda yeterli olmasa da  artık bir bilinç gelişmeye başladı ama daha çok yolumuz var.

Günümüz çağında bilgiye ulaşmak da, sahip olduğun bilgiyi ulaştırmak, paylaşmak da çok kolay. Belki de gelişme araçlarının en kolay yolu.
Yeter ki kullanma becerisine ve iradesine sahip olalım.

Özellikle gelişme dönemimizde,  elbette katma değer içeren, stratejik önemi olan ürünler üretmek, teknolojilere ulaşmak çok önemli. Ancak, henüz sahip olduğumuz birçok değeri yeteri kadar ürüne çevirebiliyor muyuz?

Tarımdan, sanayiye, turizme gerçekten dünya standartlarında ürünler üretebiliyor muyuz.?

Veya standarda gereken ciddiyeti verebiliyor muyuz?

En iyi yaptığımız iş tarımsal üretim diyelim. Onda bile ürünlerimiz varış ülkesinden geri dönüyor, sebep yanlış üretim, ilaçlama, paketleme, taşıma.

Geçen bir mermer fabrikasına gittim. Son model makineleri var, yurt içi çalışıyor ve ihracat yapmak istiyor. İhracatı yapacak insan yok, ürünleri ve standartlarını anlatan katalog yok, tanıtım yok, ihracat elemanı da çalıştırmak istemiyor. Bir insan gelecek ,ihracatı için uğraşacak, müşteri bulacak bu firma da ihracat yapacak...
 İhracat bu derece hafife alınacak bir iş değil.

İşletmecilik bu derece basit bir iş değil, olmamalı.Olursa ne olur ? Tesadüflere göre yürüyen bir iş olur. İlk gelen krizlerde zora giren işletmeler olur.

Gelişmeye milli bir proje olarak bakabilirsek başarılı oluruz. İşlerimizi uzun , orta ve kısa vadede yapabileceklerimize ayırarak.

Ülkemizde hal böyle iken şehirlerimizde yapabileceğimiz çok şeyler var.

Devletten evvel Sanayi Odaları, Organize Sanayi Bölgeleri yönetimleri, Üniversiteler, Kalkınma ajansları ile mevcut potansiyeli harekete geçirebiliriz.

Bu konuda bir fikrim var.

Aslında bu fikir ülkemizde ve şehrimizde de uygulandı. Ancak benim fikrim daha sistematik uygulamak.

Özellikle turizm, tarım ve sanayi yeteneklerimizi, birikimlerimizi  tanıtmakla işe başlamalıyız.

Fikrim şu; Televizyon dizileri, Filmler, edebiyat gibi değerlerimizle bölgesel potansiyelimizi çözüm ortağı haline getirmek.

Mesela; Sinan Yağmur'un Aşkın Göz Yaşları roman serisi, Elif Şafak'ın AŞK'ı, Ahmet Ümit'in BAB-I ESRAR'ı ile Konya şehrimize gelen misafirlerde büyük artış oldu.

Asmalı Konakla  Kapadokya Bölgesini ülkemiz vatandaşı yeniden keşfetti.
Yabancı Damat ile Gaziantep yemek kültürü ve özellikle baklava  sadece ülkemizde değil bütün dünyada tanındı.
Baklava üretimi Antep'ten Amerika'ya uzanan bir pazara ulaştı. Bu konuda ulusal ve uluslar arası markalar ve üreticiler oluştu.

Son zamanlarda Güney Kore dizilerle bu işi profesyonelce yapıyor. Başta ülkemiz olmak üzere bütün dünyada izlenebilecek diziler üretiyorlar. Teknoloji, sanayi ürünleri, mutfakları, kültürleri, turistik alanları dizinin konularına dahil ederek ülkenin top yekun tanıtımını yapıyorlar.

Bir Cep telefonun en son modelini , yeni çıkan özelliklerini, hayatımızı nasıl kolaylaştıracağını, bir iş makinesini,  güzel yerin özelliklerini,  tarihi bir mekanın hikayesini dizinin belirli konuları ile bütünleştirerek bilinç altı pazarlama tekniklerini çok iyi kullanıyorlar.

Ülkemizde de son yıllarda dizilerimiz dünyanın bir çok ülkesinde talep görüyor..

Neden bu dizilerimizi bölgemiz potansiyelini tanıtmada kullanmayalım. Sinema yapımcıları, Belediyelerimiz, Sanayi Odamız, Ticaret Odamız  ve Borsamız, Valiliğimiz el ele  verip hatta bir sanayi ve turizm projesi haline getirip  ulusal bir projenin parçası olamaz mıyız?

Mesela dizilerde sanayide üretilen ürünlerimiz, üretim becerilerimiz Konuların arasına serpiştirilerek anlatılamaz mı?

Yemek kültürümüz, Her ilçemizde bulunan farklı kültürel varlıklarımız, tarihimiz  izleyiciyi rahatsız etmeyecek şekilde bilinç altılarında bölgemize ilgi, talep uyandırılamaz mı?
Pekala olabilir. Yeter ki isteyelim.

Amerika ülkemizde bırakın diziyi; reklamları hikayeleştirerek en değerli varlıklarımız , duygularımızın en çok yoğunlaştığı anların içerisine Koko Kola içeceğini koyarak  bilinç altımızı ele geçir miyor mu?

Simitin yanına, İftar sofrasının en sıcak anına, İkindi çayına, akşam misafir gezmelerinin en güzel yerine ürününü yerleştirmiyor mu? Özellikle gençlerimizin ve çocuklarımızı ilgisi böyle çekilmiyor mu?

Amerikan sinemalarında bir problemin çözümünde, bir kötülüğün sona erme anında kıyıda köşede , izleyicilerin bütün ruhu ile filmi izlediği anda bir Amerikan bayrağı yer almıyor mu?
Hollywood filmlerinin, dizilerinin, bilinç altımızı şekillendirmek için  kullandığı gerçeği artık yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı.

Peki biz neden kullanmayalım? Üstelik gerçekten doğru, değerli özelliklerimizi anlatmayalım?

Üstelik  Anadolu'da yaşayan, Anadolu'ya en çok yakışan millet olarak, binlerce yılın ürettiği binlerce hikayeden oluşan birikimimizi neden kullanmayalım?

Hem hikayelerimizi anlatalım, hem ürünlerimizi tanıtalım, hem bölgemizin en değerli köşelerini.

Elbette bu işi yapmak için; film yapımcılarını , edebiyatçılarımız dizi yapımcılarını bölgemize çekecek imkanları oluşturmak lazım.
Birlikte çok şey kazanabiliriz...