GAVURCUKLARIMI KORU DİYEN CİBALİ BABA'DAN, GAVURCUKLARIYLA ÜMMETİ CUKKALAYAN CİBALİ BABAYA!

      İstanbul'un fethini anlatan tarih kitapları bir “Cibali Baba”dan bahsederler. Rivayetlere göre ermiş meczup bir zat imiş. Fatih'in toplarından fırlayan gülleleri havada yakalar, denize fırlatırmış. “Allah'ım! gavurcuklarımı koru, onlara bir şey olmasın” diye dua edermiş. Fatih'in hocası Akşemseddin karşı tarafta manevi bir engelin olduğunu murakabe ile sezmiş. Uzun bir murakabeden sonra Cenab-ı Hakka şöyle yalvarmış:                                                        

-“Allah'ım! ya delinden, ya velinden vazgeç” diye dua etmiş. Güllenin üzerine bir dua yazarak gülleyi fırlatmış. Cibali Baba hemen havalanmış ama gülleyle birlikte denize düşüp, vefat etmiş.

İslam alimleri Cibali Babanın hidayet üzere olduğunu ama sekir denilen manevi sarhoşluk yüzünden böyle davrandığını rivayet ederler.

Sözün kısası İstanbul'un fethinde;

-“Allah'ım! gavurcuklarımı koru”! diyerek fethin bir süre de olsa gecikmesine sebep olan, Fatih'in top güllelerini etkisiz hale getiren Cibali Baba; “sekir halinde” yani mazur, yani bir çeşit özürlü, yani hain değil. Zaten Akşemseddin'in duası kabul oluyor. Cibali baba vefat ediyor. Rivayetler doğruysa olay böyle sona eriyor. 

AMERİKALI CİBALİ BABANIN HEZEYANLARI!

Şimdi gelelim yazımın başlığında bahsettiğim Cibali Babaya. Saddam Hüseyin'in attığı iki dandik bomba için İsrail'li çocuklara hüngür, hüngür ağlayan Cibali baba, Ümmet-i Muhammed'e s.a.v bangır, bangır bağırıyor. Beddualar yağdırıyor. Acaba Amerikan tasmalı Cibali baba, sekir halinde mi yoksa proje bir hain mi anlamaya çalışalım:

Işık evleri denilen fitne yuvalarında kalan öğrencilerin çoğu anlatacağım rüyayı iyi bilirler, çünkü bu rüyayla hepsi efsunlanmıştır. Cibali baba bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz'le s.a.v  konuşur. Peygamber Efendimiz s.a.v Anadolu'yu kendisine teslim ettiğini söyler. Cibali Baba sorar:

-Ya Rasulallah! bunu sana kim söyledi?

Peygamberimiz s.a.v cevap buyururlar:

-“Cebrail söyledi. Cebrail'e Allah'u Teala söyledi!”

Yıllardan beri bu tarz uydurma rüyalarla kalbi safi insanları kandırdı ve sömürdü. Halende kandırmakta ve sömürmektedir.

Ama aynı Cibali Baba: “Cebrail parti kursa oy vermem diyor.”

Sana Anadolu'yu teslim eden Cebrail'e itaat edeceksin. Anadolu benim diyeceksin. Mehdilik, Mesihlik, Kâinat İmamlığı iddia edeceksin. Ama aynı Cebrail parti kurarsa oy vermeyeceksin. Gidip kara gülenin, sarı çiyanın partisine oy verin diye emirler yağdıracaksın. Sonra birçok parti lideriyle bir siyasetçi gibi bir dizi görüşmeler yapacaksın. Sonrada utanmadan kalkıp, parti kursa oy vermeyeceğini söylediğin Cebrail'den, rüyanda Anadolu'yu sana teslim ettiğini söyleyeceksin. Kendisine oy vermeyeceğin büyük melek, sana Anadolu'yu verecek öyle mi?

Bir Müslüman'ın Cebrail'in getireceği bir mesaja itaat etmeme gibi bir lüksü olamaz ki. Cebrail'e yalan izafe etmek, Peygamberimize s.a.v yalan izafe etmek, itikadi açıdan küfrü gerektirmez mi ey Cibali Baba?

Burada gözden kaçan en büyük hezeyan ise şudur:

Ben Cebrail'den daha bilgiliyim ve daha ileri görüşlüyüm demektir bunun anlamı.

Cebrail'i otorite kabul etmeyenin, Yahudileri otorite tanımasından daha doğal ne olabilir? O Yahudiler ki Cebrail'i hiç sevmezler. O Yahudiler ki bir çok Peygambere haşa büyücü ve zani diye iftira ettiler. O Yahudiler ki birçok peygamberi öldürdüler!

Yahudi Pavlos'da Hıristiyanlığı aynı hezeyanlarla tahrif etmedi mi? İsa peygamberle görüştüm, bana şöyle dedi, böyle dedi diyerek yalanlarla Hıristiyanlığı tahrif etti.

Yahudi Pavlos ve müritleri Hıristiyanlığı nasıl tahrif ettiyse, Cibali Baba da aynı yöntemle İslam'ı tahrif etmek istemektedir. Kerameti kendinden menkul rüyalarla bağlılarını sömürmektedir. Zaten Yahudilerle sıkı, fıkı olmasının, Yahudilerle bir dizi görüşmeler yapmasının, onları otorite kabul etmesinin, onlar için ağlamasının ve nihayet ona tasma takanların onu İslam'ın güler yüzü diye cilâlamalarının nedeni budur. Ilımlı İslâm projesinin taşeronluğunu yapmaktadır. Zangoçluğunu yaptığı bu projeyi de İslâm'a hizmet diye yutturmaya çalışmaktadır. Bitli baklanın kör alıcısı olurmuş diye bir söz vardır. Hala peşinden gidenlere Allah basiret versin. Ama Ümmet-i Muhammed bu alçak projeyi ve onun takke altı kipa'lı zangoçlarını tanıdı. Takke düştü kipa göründü Cibali Baba.

Gelelim rüya meselesine:

Sahabe-i Kiram Efendilerimiz hilafet seçiminde ve ihtilafa düştükleri konularda neden bu tür rüyalar görmediler? İhtilafa düştükleri bir çok konuda bu tarz rüyalar görerek, sorunlarını pekalâ kolayca çözebilirlerdi. Kaldı ki rüyalar

 (Rahmani bile olsa);

-Edille-i Şeriye'den değildir.

-Sadece göreni bağlar.

-“Şeriatın zahirine ters düşen her batın, batıldır.” Bu bir kuraldır.

Bediüzzaman Hazretleri:

“ Bir adam ben Salih bir adamım diyorsa, bu onun adem-i salahatine yani salih olmadığına delildir.” Bunu ümmetin ferasetine havale ediyorum.

Ayrıca sahte tevazu, gizli kibrin arka bahçesidir. Kibir sahte tevazunun arka bahçesinden sessizce girer. Aynen karıncanın ayak sesleri gibi. Cibali Baba kendisine cemaat içinde Kıtmir diyerek güya tevazu göstermektedir. Aslında büyük bir kibirdir bu. İlerde de beyan edeceğimiz gibi bu durum, Ashabı Kehfe tam bir sadakatle bağlı olan kıtmire hakarettir. Usa tasmalı köpeklerden Kıtmir olmaz. Ama iyi zağar ve çomar olur. Kahraman Türk Milletine “ahmak” diye hırlayan çomarın kafasına bir çomak olsun bu sözüm.

Ve dahi şu husus iyice bilinmelidir ki, Peygamber Efendimiz s.a.v sırlarını verdiği Ebu Zere valilik vermemiştir. Ebu Zer'in valilik istemesi üzerine;

-“O yük ağırdır, sen onu taşıyamazsın ya Ebu Zer” buyurmuşlardır.

O Ebu Zer' ki zühd ve takva abidesidir. Sen ondan daha mı üstünsün ki Peygamberimiz seni Anadolu'ya manevi mümessil tayin etsin. Anadolu sahipsiz mi ki sen Anadolu'ya manevi mümessil olasın. Hangi yetkiyle, hangi sıfatla? Sen kimsin ki Anadolu'ya manevi mümessil olasın?  Kaldı ki sen “papa cenaplarının” sadık bendesiyken, kasap Şaron'a gözyaşı dökerken, kovboyun sütcü beygirliğini yaparken, USA'nın tasmalı çomarıyken...

Sen o minnacık beynini yormayasın. Anadolu'nun manevi tapusu, her karış toprağını kanla yoğuran şehitlerimizdir. Senin gibi “kanla,kinle yoğrulan” senin gibi ölüsü kilise bahçesine “gübre” olacak “naşerif heriflerin!” aldığı her nefes toprağımızı mundar eder. Bunu böyle bilesin.

SARIKLI GENÇ BİR “SÂRIG” MI?

Bediüzzaman Hazretleri en baskıcı ortamlarda bile sarığını çıkarmıyor. “Bu sarık bu başla birlikte çıkar!” diyerek meydan okuyor. İmanın haysiyetini ve ilmin izzetini, hakkıyla temsil ediyor.

Ey Cibali Baba!

Işık evlerinde “sır tutma” derecesine haiz öğrenciler seni Risale-i Nurlarda geçen “sarıklı genç” olarak biliyorlar. Çünkü başlarındaki ağabeyleri öyle öğretiyor. Pekiyi “Papa cenapların” haçını göğsünde gururla taşırken senin sarığın, cübben nerede, sakalın nerede? Papanın kafasında takkesi varken, senin kafanda takke bile yok. Papanın karşısına; sarığınla, sakalınla, cübbenle çıkman gerekmez miydi? Yoksa papanın ve haçın karşısına, takkeyle, sarıkla, çıkmaktan hicap mı ettin?

Sahildeyken “Kestane Pazarında” sarıklıydın. Okyanus ötesine geçince sarığı attın mı?

Sen mi değiştin, yoksa sarık mı?

Yoksa sarıklı genç diye bilinen yiğ-it bir “SÂRIG” mı?

“Bir yiğ-it vardı bulandı; kine, kana

Ölmeden gömdü kalbini, vati-kana!”

Demeyeyim dedim, demedim, demeden de edemedim.  

ESİR KAMPINDA KÜKREYEN KAHRAMAN BİR ALİM: BEDİÜZZAMAN.

PAPANIN ÖNÜNDE İKİ BÜKLÜM, TASMALİ HAİN:

FETULA AGÜLEN.                                                               

Bediüzzaman Hazretleri Rus'lara esir düştüğünde, esir kampını teftişe gelen Rus Başkumandanına ayağa kalkmıyor. İmanın haysiyetini ve ilmin izzetini harika bir şekilde temsil ediyor.

Ey Cibali Baba!

Sen ve senin “kaya” gibi adamların ise “papa cenaplarınızın” önünde iki büklüm oluyorsunuz. Şapır, şupur papanızın elini öpüyorsunuz. “Hizmetinin bir parçası olmaktan kıvanç duyuyorsunuz.” Haçın önünde eğiliyorsunuz.

Ama Ümmet-i Muhammed'in dertleriyle inim, inim inleyen Asrın Liderine, seçilmiş cumhurbaşkanımıza Firavun, Karun, Yezit gibi imalarda bulunuyorsun. Dolayısıyla ona oy ve gönül verenlerde Firavunun yardımcıları öyle mi?

Ben “Erbab-ı denaet olup, seyyad-ı bi-insafa hizmet etmekten zevk alan tasmalı köpeklerin, tasmalı zağarların,”  kim olduğunu, kimler olduğunu yıllar önce ışık evleri denilen akrep yuvalarından, ayrıldığımda çözmüştüm Cibali Baba. Sen müsterih ol. Sen “Kıtmir'i ve onun uğruna can verdiği mukaddes davayı” iyi bilirsin. O mübarek hayvan, zalim Dakyan-USA karşı Ashab-ı Kehf'in safında yerini çoktan almıştı. Sen ise USTA'ya karşı, USA'nın yanında yer aldın ve hala çomarlık yapmaktasın. Kıtmir hakla-batılı ayırt ederken, sen USTA'yla USA'yı birbirine karıştırdın Cibali Baba. USTA'nın secdeye giden ellerini öpecekken, USA'nın, Ümmetin kanına b-ULAN-mış kirli ellerini yalamakta, bir parça kemik için ona KÖPEK-lik etmektesin. Kıtmir nere, sen nere Cibali Baba. Hele destur deyesin hele. Sen hoş görülü değil, HOŞT görülüsün. Ne hikmetse “köpek dişlerin” hep bize doğru hırlıyor Cibali baba.

 ONLAR MAHKUMKEN BİLE HÜKMEDİYORLARDI.

SEN ÖZGÜRKEN BİLE ESİRSİN.

Hakiki İslâm alimleri, zalimlerle birlikte olmazlar, onlara tabasbus edip yaltaklanmazlar. Onların önünde eğilmezler, onlardan sevgi merhamet ve af dilenmezler.

Şeyh Şamil Rus'lara esir düştüğünde, Çarın onuruna verdiği yemekte, kendisine yaptığı espriye, izzet ve celâdet fışkıran şahane bir cevap vermiştir:

Çar müsterih olsunlar, Müslümanlar domuz eti yemezler.

İmam-ı Azam İmam-ı Şafi İmam-ı Malik, İmam Ahmet bin Hanbel, İmam Şarani, İmam-Rabbani!gibi mübarek alimler, zalimlerin hışmına uğramışlar ama onlardan asla af dilememişlerdir. O zalimlerin isteklerine asla boyun eğmemişlerdir. Kimisi kırbaçlanmış, kimisi sürgüne yollanmış, kimisi de zindanlarda işkenceler altında şehadet şerbetini yudumlamışlardır.

Bediüzzaman hazretleri de esir kampında sarığıyla cübbesiyle namaz kılıyor. Namazı tebliğ ediyor. İzzeti imaniyeyi ve celadeti ilmiyeyi tebliğ ediyor. Tebliğin âlâsını yapıyor.

Senin ise zerre kadar bir kahramanlığın yok. Zalimlerin önünde iki büklüm oluyorsun. Onlara yaltaklanıyorsun. “Vaktinizi almak gibi bir edepsizlikte bulunduğum için beni bağışlayın.” diye darbeci paşaların önünde yerlere yuvarlanıyorsun, “saray soytarıları” gibi. Bu durumu atasözlerimiz o kadar veciz açıklamış ki.

“Birisi ayıya dayı diyorsa, muhtemelen yeğenidir.”

“İneğin yalakası, kasabının bıçağını yalarmış.”

Atasözlerimiz toplumsal hafızadır. Doğruluk derecesi yüzde doksanlardadır diyebilirim.

Evet, zalimlerin önünde topaç gibi dönüyorsun. “Saray soytarıları” gibi yuvarlanıyorsun. Darbeci paşanın birkaç dakikasını almak edepsizlik oluyor öyle mi?

Ama yıllardır Ümmet-i Muhammed'in zamanını çalıyorsun, umutlarını çalıyorsun, Yüz milyarlarca dolarımızı, milli servetimizi dakyan-USA peşkeş çekiyorsun. Süper lige son sürat koşan Ümmet-i Muhammed'in trenine sabotaj yapıyorsun. Ümmetin asil ve dik duruşlu “Drahşan Çehreli” liderine sefilce saldırıyorsun, çığırtkanlık yapıyorsun. Ümmet-i Muhammedi s.a.v ve “Drahşan Çehreli Liderini” alçak zalimlere jurnalliyorsun. Bu durumda dakyan-USA soytarılık yapan, zağarlık yapan kim? Sen USTA'yla USA'yı birbirine karıştırdın Cibali baba? Bu durumda Firavun'da, Karun'da, Yez-İT' de sen oluyorsun Cibali Baba.

ADAM GİBİ BİR ADAM, TAYYİP ERDOĞAN.

TASMALİ BİR A-DAM, Vati-KANA YALTAKLANAN

Senin furuat dediğin başörtüsünü yasayla meclise sokan adam Tayyip Erdoğan.

Sen Ümmet-i Muhammed-in kızlarını açmaya çalışırken o örten adam. Adam gibi adam, Tayyip Erdoğan. Örtmeye çalışanla, soymaya çalışan hiç bir olur mu?

Bu ülkeye 15 yılda çağ atlatan adam, Tayyip Erdoğan. Adam gibi adam. Önlerinde iki büklüm olduğun, otorite kabul ettiğin “naşerif herifleri” tek, tek hizaya getiren adam Tayyip Erdoğan. Adam gibi adam.

Yaltaklandığın darbeci generalleri tek, tek dize getiren adam. Cumhuriyet Tarihinde darbeci generalleri yargılayabilmiş bir lider var mı? İşte o yüzden adam gibi adam.

Senin tek özelliğin;

Firavunlara, Karunlara yaltaklanmak, tabasbus etmek.

Başörtüsüne furuat demek.

Ümmet-i Muhammed'in çocuklarına; helâlarda kaşla, gözle namaz kıldırmak, onları yalan ma-KİNE-sine dönüştürmek.

Gerektiğinde içki içirmek.

Yabancı bir kadınla tokalaşırken “eşeğin kulağından” tutuyormuş gibi niyet ederek ellerinden tutunuz demek. (Peşinden giden hatunlara ithaf olunur. Lütfen eşek olmaya devam ediniz. Çünkü Cibali Baba öyle diyorsa vardır bir hikmeti!)

Parayla hakim satın alınız demek.

Ümmet-i Muhammed'in zekat ve fıtralarını yağmalayarak yabancı ülkelerden getirdiğin kızlara şarkı söyletmek, dansettirmek. Bu lehviyat ve sefahat ortamlarına Kainatın Efendisinin s.a.v ( haşa sümme haşa) geldiğini söylemek. Müfterisin Cibali Baba. Eba Mürre, Peygamberimize s.a.v yalan söylemeye cüret edemedi ama sen ettin Cibali Baba! 40 şeytana akıl hocası olursun sen Cibali Baba. 40 şeytan kıyamete kadar şeytanlığın doktorasını yapsa, “zıplasa ve tekrar zıplasa topuğunu bile ıslatamazlar”

Senin zihniyetin helâlarda namaz kılmayı gerektirirken, Tayyip Erdoğan göğsünü gere, gere namazını kılıyor, ezanını okuyor. Kur'an-ı okuyor. O gönüllerden geldi, Ümmet-i Muhammed'in dualarıyla geldi.  

Senin karakterin baş örtüsüne furuat demeyi gerektirirken;

 Tayyip Erdoğan onu yasallaştırıyor. Meclise ve bütün kamu kurumlarına sokuyor.

Senin karakterin darbeci generallere yaltaklanmayı gerektirirken;

 Tayyip Erdoğan onları tek, tek hizaya sokuyor. Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atıyor. Sen her daim, darbelere, darbecilere çanak tutuyorsun. İnsafsız avcılara zağarlık yapıyorsun.

Senin karakterin bu ülkenin yüz milyarlarca dolarını dakyan'USA peşkeş çekmeyi iktiza ederken,

Tayyip Erdoğan İMF ye olan borçlarımızı sıfırlayan adam. Canını dişine takmış Türkiye'yi var gücüyle süper lige taşımaya çalışıyor. Birinciliğe koşuyor. 

Sen dakyan'USA k-ölesin.

Usta, Büyük Ustanın, Ulu Hakan'ın ideallerine teşne.

Hiç sütçü beygiriyle, küheylan bir olur mu Cibali Baba?

40 uluyan çakala, tek başına kükreyen “Aslan” bir olur mu Cibali Baba?

“Hey gidi küheylan koşmana bak sen,

Arkada kalırsa kısrak utansın”

Küheylan var gücüyle koşuyor Kızılelmaya doğru Ulu HAKANIN izlerinden! Kısrağa gelince usanın “sütçü beygiri” oldu. “haberin var mı bunlardan?” Usa koyun sütü içmeyeceğine göre senin sütçü beygiri sakın “domuz sütünü” taşıyor olmasın, o yüzden mi “sütü bozuk” oldunuz Cibali baba?! Sütünüze ne zamandan beri domuz sütü karıştı? Ne zamandan beri kiliseye “RAM” olup, Hayim Naum'un “İZ”inde çomarlık yapar oldun mübarek Kıtmir'in kimliğini çalarak!

 O yüzden mi sizi sütle, balla, kaymakla besleyen bu masum ve mazlum milleti, otomatik silahlarla taradınız? O yüzden mi silahsız masum insanların üzerine tankları sürdünüz? Köpeğin bile onurlusu vardır. Ekmek yediği kaba pislemez. Kendisine ekmek uzatan eli ısırmaz. Senin sütündeki bozukluk nasıl bir bozukluk ki seni köpekten daha aşağı düşürüyor. Bu işin analizini uzmanlarına havale ediyorum.

Tayyip Erdoğan'a diktatör diye uluyan sen, bu gazi millete darbe yapacak kadar kudurmuşsun. Demek ki en büyük diktatör sensin. Eğer Tayyip Erdoğan gerçekten diktatör olsaydı ( keşke olsaydı), sen ve haşhaşla kuduran köpeklerin, yıllar önce kuduz köpek gibi kireç ocaklarında yakılır, leşlerinizden bir DNA izi bile kalmazdı. Çünkü diktatörlerin ülkesinde en ufak bir eleştiri yapanlar ertesi gün infaz edilir, çoğu zaman ölüsünden bile haber alınamaz. Anladın mı? Anlamadıysan haydi Tayyip Erdoğan'a söylediğin sözleri sıkıyorsa git Rusya'da Putin'e söyle bakalım? Hadi çomarlığını yaptığın Usa'ya de ki: Siz yeryüzünde barışı tehdit ediyorsunuz. Masum insanlara zulmediyor, masum insanların kanını döküyorsunuz de. Altına da Mfkd bin Usa, ya da Abdülfettah bin Usa diye imzala. Sıktı değil mi?

CEMAAT Mİ, ZENGİNLER KULUBÜ MÜ?

Cibali baba, bilmem farkında mısın ama cemaatin patronlar kulübüne döndü. Garibanın, fukaranın, kimsesizlerin yüzüne bakan yok. Halbu ki Kutlu Nebi S.A.V; Ebu cehilin:

-Bize ayrı bir yer tahsis et, gelip seni dinleyelim, biz ayak takımıyla (haşa sümme haşa) aynı yerde oturamayız teklifini reddetmişti. Âma Abdullah İbni Mektum'a yüzünü ekşittiği için Abese Suresi nazil olmuştu. Kutlu davaya omuz verenler; gariban, fakir, yoksul yetim, kimsesiz, güçsüz insanlardı. Ama hepsi de Bedrin Aslanlarıydılar. Şimdi cemaatinin köşelerinde Kibrin Sırtlanları cirit atıyor Cilalı Baba. 

Cibali Baba! Kast sistemiyle parçalara böldüğün bu gurubun içinde yetime, fakire fukaraya yer yok, kapıdan içeri bile giremezler. Haberin var mı bunlardan?

İmam Hatip kökenli bir genç sevmediği halde top sakal ve küpe takarak burs alabildi kurumlarınızdan. Haberin var mı bunlardan? Sakallı gençler burs alamıyor, haberin var mı bunlardan? Kiliseye bağış, imam-hatibe sert çıkış bu ne ayak Cibali Baba? Okyanus ötesinden bir bak bakalım, sahilde (kestane pazarında)  bıraktığın sarıklı genci görebiliyor musun? Ondan bir haber var mı Cibali Baba?

Artık dönmeni beklemiyoruz Cibali Baba! Çünkü sen döneceğin kadar döndün. Senin bu hızlı ve hazlı dönüşüne yetişemedik biz...

O yüzden;

Başımız döndü,

Nevrimiz döndü,

İstifra ediyoruz,

İstiğfar ediyoruz,

İstirca ediyoruz Cibali Baba.

“İnne lillahi ve inne ileyhi raciun!”

Cibali Baba, geçenlerde bir rüya gördüm. Tevilini sana havale ediyorum. Sen allame-i cihan sın ya belki anlarsın diye düşündüm.  Bir de hep sen rüya görecek değilsin ya, bizde rüya görüyoruz ama senin gibi reklâm yapmıyoruz. Ayrıca tevilini kendine yapacaksın. Ben tevilini yaptım bile. Rüyamda;

Ebu Cehil, Teodor Herz, Hayim Naum, Hasan Sabbah, Nikola Makyevelli, Thomes Hops, Papa Cenapların, Kazıklı Voyvoda, Ariel Şarion, Merkel, Hollende, Obama, Lavrence, Emanuel Karasu, Brütüs, Abdullah ibni Sebe, Haccac-ı Zalim, Lord Gürzo, Kissinger,Saadettin Köpek, şu senin pasaport işini halleden Abraham Guller!

Sabırsızlanma “turpun büyüğünü” birazdan söyleyeceğim. Hım, kimdi dur bakim, bunların başı, hım hatırladım:  Eba Mürre, evet Eba Mürre.

 Daha yüzünü tam teşhis edemediğim  süratle “surat değiştiren” herifler vardı!Hepsi çok büyük ve  yuvarlak bir masada oturmuş. Kabala usulü bir şeyler mırıldanıyordunuz. Hepsi şapkalarını masaya koymuş ciddi bir bekleyiş hakim. Masanın etrafında suratları çok korkunç mahluklar vardı. Yarı insanımsı, yarı yırtıcı hayvan cinsi.  

Birden masanın ortasında sen “peydah oldun”. Ama çok cılız ve zayıf görünüyordun. Yüzün darbe yaptığın günden bile daha karaydı, kapkaraydı. Yuvarlak masada oturan ismini saydığım bu insanların her biri, senin ruh-u habisene, kendi ruh-u habiselerinden birer, birer üflemeye başladılar. Her bir üflemede daha güçleniyor ve irileşiyordun. Ruh üfleme seansı bitince “Herkül-ü Yunani ve Rüstem-i İrani” karması insan azmanı bir mahluğa dönüştün.

Tam bu sırada baş ve boş koltuğa, na-hoş kart bir nene geldi. Yaşını sorarsan Erzurum'da palandökende Nene Hatunun, o kart nenenin anasına ve sırtlanlarına palan vurduğu tarih kadar yaşlıymış. Rüyamda kulağıma fısıldadılar. Hala anlamadın mı? Eğer, yaşıyorsa Mıgırdıç Şellafyan'a sor. Baba dostun hani. O sana anlatır. Her neyse. İşte o kart nenenin elinde asası, başında tacı vardı. Meğer bir kraliçeymiş. Sonra anladım. Masada oturanların hepsi tazimle ayağa kalktılar ve kraliçenin ayaklarına kapanarak bağlılıklarını bildirdiler. Kraliçe hepsinin bağlılığını kabul etti. Kraliçe koltuğuna oturdu ve etrafını mağrur bakışlarla süzdü. Bu arada son derece şık giyimli ve güler yüzlü, yüzünde güller açan bir adam, elinde kocaman bir GÜL buketini kraliçeye saygıyla takdim etti. Kraliçe ona teşekkür ettikten sonra masanın etrafındaki heyete kart sesiyle bağırdı:

-Herkes, Mister Cibali'ye ruh-u habisesinden üfledi mi?

Heyet adına Eba Mürre cevap verdi:

-Evet kraliçem, sadece siz kaldınız. Sizin hediyenizi bekliyoruz!

Sıra sana gelmişti. Sen derin bir saygıyla ve gözyaşları içinde kraliçenin önünde eğildin. Kurt ve kart kraliçenin önünde, “Kad-DİN Büküldü.”  Bağlılığını bildirdin. Bu sırada “papa cenapların” bağlılığını vaftiz etti. Vaftiz töreni bittikten sonra, kraliçe asasıyla sana “özel bir dokunuşta” bulundu. Bir yandan bir şeyler mırıldanıyordu. Çantasından çıkardığı özenle paketlenmiş bir paketi sana sundu. Üzerinde şöyle yazıyordu: Sadık itimiz pardon halifemiz Mister Cibali'ye başarı dileklerimle.

Sen bir anda devleşiverdin. Leviathanın devi gibi oldun. Kafka'nın Meteformofozunda bahsedilen, insanla-hayvan arası bir mahluğa dönüştün. Hatta, “Herkül-ü Yunani  ve Rüstem-i İrani” yanında çok cüce kaldılar.

Hilafet vadini duyan sen, hemen böğürmeye başladın: Hilafet yetmez, tüm dünya benim olmalı, “kaldırın başımdan şu Osmanlı Haritasını ruh-u habisemi daraltıyor, yerine dünya haritasını koyun” tüm dünya benim olmalı, ben ben ben!böğürtülerinin desibelti o kadar “bülent” ki ta manisa'ya kadar uzadı. Aynı manisa'da yaşadığı rivayet edilen Tarzan'ın böğürtüsü gibi.

Oradan tekrar “Bülent bögürtülü Tarzanların” cevapladılar.

Evet, kardinal cenapları, Osmanlı bize “dar-be, dar-be” diye höykürdüler.

Birden masanın etrafındakiler kraliçeyi unutup senin önünde tazime başladılar. “Şapkasından çıktığın” bu insanlar, sana “şapka çıkarıp” selâm duruyorlardı.

Bu sırada rüyamda astral seyahate pardon “imansal seyahate” azmü cezmü gasteyledüm. Büyük rüya alimi ibn-i Şirinin ruhuyla mülaki olmayı murad eyledüm. Şükranlar ona ki beni makamında izzet ve ikraml kabul ettiler. Ben selâm verdikte rü'yetimi taaccüp alud bir kederle zatı alilerine nakleyledim. Ve dahi sual eyledim:

Ey muazzez ve muallem Üstadım, bir dakikada yüz defa suret tebdil eden bu mahluğu fehmedemedim, derkedemedim.  Hoca mı desem, mahfi kardinal mi desem, yoksa çakma halife mi desem!

 İbn-i Şirin sözümü burada keserek:

 Ey evladım, zahmet ihtiyar eyleme, bu rüyanın tevile haceti yoktur. Rüyan, güneş gibi zahirdir... Allah onun belasını vermiş ama bugün mü desem, yarın mı desem, yoksa öbür gün mü desem!

Bu arada böğürtülerin devam ediyordu. Ben böğürtülerine fazla dayanamadım ve rüyadan “uyandım!!!”

Bu rüyayı yıllar önce ışık evleri denilen akrep yuvalarında gördüm. Hemen o gün akrep yuvalarından süratle uzaklaştım. Yıllar sonra anlayacaktım ki, gördüğüm rüya, rüya değil şemsden daha zahir bir hakikat-i katıa imiş.

Evet Cibali Baba! Artık rüyamı tevil etmene ihtiyacım yok. Ben öğrendim öğreneceğimi.

Ama haşhaşla mangurtlaştırdığın insanları,

Gizemle uyuşturduğun zombileri,

Sahte rüyalarla ve yalancı cennet vaadiyle cinnet ehline dönüştürdüğün Cevşenli intihar timlerini,

Kenevir efşan, maklubelerle hafızasını çökerttiğin iffetlerini yok ettiğin, dekolteli şâki-r-delerini,

Ve nihayet altın nesil diye köpürttüğün, altımızı oyan ihanet şebekesini uyandırmak mümkün görünmüyor. Meğer ki bir mucize ola!

BİR HİKMETİ VARDIR! KESİNTİSİZ VE HER ZAMAN

Cibali Baba!

Senin her sözün mutlak ve muhakkak. Ayetler ve hadisler bile senin sözlerine karşı tevile uğruyor. Ama senin hiçbir sözün tevile uğramıyor. Çünkü her sözünde, her kelimende, her bakışında hatta her zırvanda her zaman ve daima bir “hikmet” var.

Ne hikmetse, hiçbir ehl-i hikmet, bu hikmeti anlayamıyor, sadece sen anlıyorsun.

Eğer darbeci paşalara itaat telkin ediyorsan,

Kara-gülene şefaat ediyorsan,

(Kelin merhemi olsa başına sürermiş)

“Papa Cenapların”a muhabbet besliyorsan,

Ümmete beddualar, bombalar, kurşunlar, kahpelik ve kalleşlikler yağdırıyorsan,

Tanklarla bu asil milletin üzerine “kudurmuş köpekler gibi” saldırıyorsan, vardır bir hikmeti.

Altın nesil diye cilaladığın alçaklarla, son karakol Anadolu'ya haçlı köpekleri gibi saldırıyorsan vardır bir hikmeti.

 Çanakkale'de bu milleti yok etmek için ittifak eden; ehli salip gibi, ehli haç gibi, yamyamlar gibi saldırıyorsan, vardır bir hikmeti değil mi Cibali Baba!

Eğer darbeci paşaya övgüler yağdırıp “ birkaç dakika vaktinizi almak gibi bir edepsizlikte bulunduğum için beni bağışlayın” diyorsan önlerinde saray soytarıları gibi yuvarlanıyorsan vardır bir hikmeti!

Sen ve “kaya” gibi adamların papanın göğsündeki haça dokunacak kadar önlerinde eğiliyorsan vardır bir hikmeti!

İsrail'i otorite tanıyıp, Cebrail'i otorite tanımıyorsan vardır bir hikmeti!

İsrail'li çocuklara hüngür, hüngür zırıl, zırıl ağlayıp; tankların paletleri altında ezilen, soğuktan taş gibi donan, açlıktan kaskatı kesilen ümmetin yetimleri için; sağırı, dilsizi ve üç sefil maymunu oynuyorsan vardır bir hikmeti!

Peygamber Efendimiz s.a.v: “Başınızdaki burnu kesik zenci bile olsa itaat ediniz” hadisi şerifine karşı isyan ediyorsan vardır bir hikmeti.

Morrissonlar, Karagülenler, Sarıçiyanlar, Ariel Şaronlar,bunların hepsi makbul ve maklube gibi leziz hatta ve dahi bazı darbeciler öyle ki,  hapiste namaz kılarken secdedeki  pehlivanı dipçikle parçalayan, binlerce insanı darağaçlarında sallandıran darbeci paşa müctehid. Yaptıkları zulümlerde ictihad hatası ve dahi hatalarından bile bir sevap alır diyorsan vardır bir hikmeti!

Daha çocukluğunda bile darbeci paşanın elini öpmek için “enönü'nde” sıraya giriyor ama hayatın boyunca bir kere adını ağzına almadığın Bediüzzaman Hazretlerini, “Onu kürt olduğu için ziyaret etmek istemedim” diyorsan vardır bir hikmeti.

Sazlı, danslı, şarkılı, türkülü, ahlaksız ortamlara, Peygamberimizin s.a.v geldiğini söylüyorsan vardır bir hikmeti.

Peygamber Efendimizi, kamyon kasasına bindiriyorsan vardır bir hikmeti.

Bir vaazında güya trans haline girip, Mübarek Kur'an-a ve hükümlerine savaş açan beton suratlı, DECCAL ruhlu dedelerin gibi, sen torun SÜFYAN, sende kürsüde Kur'an-ı yere çalıyorsan vardır bir hikmeti!

Yüce dinimize hakaret eden ateist ve zındık yazarların; imansız, izansız yazılarından oluşan zaman gazetesini her gün Peygamberimizin s.a.v okuduğunu söylüyorsan vardır bir hikmeti!

Peygamber Efendimize defalarca hakaret edilmesine rağmen; dilsiz, kör, sağır üç şeytanı ve üç sefil maymunu oynarken, Kasap Şaron geberdiğinde arkasından gözyaşı dökecek kadar, övecek kadar, deni ve kahpe olabiliyorsan, çukurun dibini bulabiliyorsan, vardır bir hikmeti.

Cibali Baba senin bütün hikmetlerin;

Tasması USA'ya,

Usa'sı kraliçeye bağlı projeden ibaret.

O yüzden zırva tevil götürmezmiş. Senin idrakin felç olmuş. “Fehmin” kurumuş. Bu kadar “Aymaz” laşacağını şapkasından çıktığın Heyet Başkanı Eba Mürre bile tahmin edemezdi. O bile sana şapka çıkarıyor. Bu saatten sonra seni Osmanlının yaptığı bütün “s-arnıçlarda” her gün yıkasak, yetmedi ısparta'nın “gül” sularıyla yıkasak, sen paklanmazsın. Çünkü yüzün mezkur ervah-ı habisenin, “ayak sularıyla” yıkanmış bir kerem. Şairin dediği gibi, “tıyneti na-pak olanı okyanusa atsan yine mundar çıkar.”

Cibali Baba!

Ben namaz kılan bir Mü'min olarak desem ki;

“Bir tanrı gibi kendimi yeniden mi yaratsam acaba?”  

Bu sözde itikadi açıdan bir beis var mıdır, yok mudur? Duydum ki, bu şiirin sahibi kara gülene şefaat edecekmişsin. “Onun itikadı sağlammış.” Öyle buyurmuşsun pardon herzelemissin. Yani bu şiirde bir beis yok öyle mi? Eğer bu şiirde bir beis yoksa Cibali Baba;

Sende Herkül'ün küllerinden, sarıklı genci yeniden yarat Cibali Baba,

Tıpkı yıllar önce sarıklı gençten, bir Herkül yarattığın gibi! sarıklı, secdeli Lavrence'ler yarattığın gibi!binlerce vatan haini yarattığın gibi!

Ey sonsuz kudret ve kuvvet sahibi Allah'ım!

Sen bu masum ve mazlum ümmeti,

“Fehmi” kurumuş,

İdraki tutulmuş,

İstikameti “aymaz”laşmış,

İnsafı “kaya”laşmış,

Elinde “gül” gösterip ümmete gülle atan,

Kovboyun çomarlığına gönüllü teşne,                     

Cevşenli haşhaşilerin,

 s-arnıçlı lavrenslerin,

 alnı secdeli, boynu ingiliz tasmalı vatan hainlerinin şerrinden koru. Amin.

HIRSIZ KİM, HARAMZADE KİM?

Cibali Baba!

Sen Ak Partiyi çalıp-çırpmakla suçluyorsun. Ak insanlara hırsız diyerek iftira ediyorsun.

Ya senin 40 senedir topladığın paraların koçanları nerede, hangi kiliseye kaçtı? Ümmeti Muhammed'den zekat, fıtra, kurban, bağış topladın yıllarca. Bu paraların makbuzları, koçanları nerede? Kilise ve türevlerine ne kadar para bağışladın? Vatikan'a İsrail'e ne kadar para bağışladın Cibali Baba?

Üzerinden hiç kalkmadığın sana özel yapılmış masaj koltuğu kaç milyon dolar? Fakir insanlardan salya, sümük, ağlaya, zırlaya topladığınız paraları, hangi zengin çocuklarına burs diye verdiniz? İmamlarının kontör, seyahat, yemek, konaklama ve daha birçok masraf cebinden mi, yoksa hizmet deyu topladığınız paralardan mı?

Sen tam 40 senedir ümmetin gözünün içine baka, baka hırsızlık yapıyorsun. Türkiye tarihinde senden daha profesyonel bir hırsız ve dolandırıcı görülmedi. İnsanları dinle aldattın. Her şeyden önce sen güveni çaldın Cibali baba. Sahte gözyaşlarınla “ gözyaşlarını” kirletecek kadar sefil ve alçaksın sen.

Hani “kamu malı, yetim malı” sayılırdı. Bu milletin vergileriyle alınmış tankları uçakları ve helikopterleri ve daha bir çok silahı nasıl çaldın Cibali baba? Mahşerde nasıl hesap vereceksin?  80 milyon insanla nasıl helalleşeceksin Cibali baba? “İncirlikten özenle sipariş verip getirttiğin” “incir” leri ocaklarına diktiğin yüz binlerce insanla nasıl helalleşeceksin? Yıktığın yuvaları, dul bıraktığın kadınları, söndürdüğün ocakları, annesiz-babasız bıraktığın çocukları, hayatını kararttığın insanları, sayısız kul hakkını nasıl ödeyeceksin Cibali baba. Buna rağmen hala çığırtkanlık yapıyorsun. Aklıma yine bir söz geldi: “Ayaklarının dibine kadar pisliğe battığı halde hala özgürlük şarkıları söyleyen tek hayvan horozmuş” Cibali baba. Hala horozlanman belki de bu yüzden. Alçaklığın dibini buldun sen.

Demeyeyim dedim demeden de edemedim

Hele hele 40 yıldır kimliğini çaldığın mübarek Kıtmir'le nasıl hesap göreceksin? Kıtmir sana demez mi ki;

-Ulan alçak herif, ulan kudurmuş köpek, ben ashabı kehfin sadık bir neferiyken, sen ise zalimlerin tasmalı bir uşağıyken, ikimiz nasıl bir olabiliriz?   Allah'ım! bu sefil ve alçak adamdan benim hakkımı al, davacıyım derse naparsın?

Hani Risale-i Nurlarda, Asarı Bediye isimli  eserde geçen bir olay vardır. Lord Gürzo, Venizelos ve birkaç zalim, Müslümanlar aleyhine çok dehşetli bir plan yaparlar. Sonra çakırkeyf olup yataklarına dönerler. Allah'ın, duasını geri çevirmediği bir “güzel kul” ayakta uzun süre bunlara beddua eder. Venizelos'un odasında, kafes içinde çok sevdiği bir maymunu vardır. Her gece onu sever, kafesine kapatır, sonra uyurmuş. O gece kafesin kapısını örtmeyi unutmuş. Çünkü, tam sarhoş olmuş. Gece yarısı kafesinden çıkan maymun Venizelos'un gırtlağını parçalamış. Sonra askerler bu maymunu paramparça etmişler.

Bunu niçin mi anlattım?

Ashab-ı Kehfin Kıtmiri safını biliyor.

Ebrehenin Fili safını biliyor.

Venizelosun maymunu bile Venizelos ve Lord Gürzoya karşı ümmet'in yanında hayatını ortaya koyuyor.

Sen hoca müsveddesi, şu hayvanlar kadar bir ferasete sahip değilsin ve hala  kraliçenin tasmalı çomarlığını yapmaktasın. Hele, hele dr, doç, prf,  tasmalı ve lisan bilen çomarlarını bin Einstein gelse ikna edemez. Çünkü,  cehaletin zirvesine ancak doktora yaparak, çıkılabilir. Alçaklığın dibine çakılmak için general olmak gerekir.  

 Cibali Baba!

Sen Ümmet-i Muhammed'in inançlarına “haram”değdirdin. Bu mazlum ümmetin “itikadını” kirlettin. Bin yıldır kendisiyle mücadele ettiğimiz haçın önünde iki büklüm oldun. Hani hep dersin ya “kaddim büküldü” diye. Meğer kaddini büken, Allah korkusu değil, Kraliçe muştusuymuş.

Eskiden ulu hocalar büyük medreselerden yetişir ve üstad olurdu. Şimdi devir devran değişti. Localardan öyle hocalar çıkıyor ki, Hayim Naum, Lavrence Teodor Herz, Kissinger Emanuel Karasu ancak talebe olabilirler.

Sakın mübalağa ettiğimi zannetmeyin.

Ümmetin 40 senedir yere göğe sığdıramadığı bu ulu-yan hoca,

Ümmeti 1 dakikada ulu bir bedduaya sığdırdı.

Ümmetin 40 senedir yere-göğe sığdıramadığı bu ulu-yan hoca,

Ümmet-i Muhammed'in alın teri, göz nuru, yüz milyar dolarını bir dakikada Usa'ya sızdırdı.

Tabi ki böyle şeytani bir dehaya, büyük şeytan Eba Mürre bile şapka çıkarır. İş  bu mezkur mesail benim müstefad olduğum fevaid cümlesindendir Cibali baba!

Demeyeyim dedim, demedim, demeden edemedim.

BEDDUADAN RÖNTGENCİLİĞE DOĞRU!

Hazreti Ömer Efendimiz bir gün şehir dışında halkın durumunu incelerken, ücra bir yerde, bir evde açık kalmış bir pencereden, bir kişinin evin içinde, içki içtiğini görür. Hemen müdahele etmek ister. Ama yanında bulunan yardımcısı Abdurrahman bin af, onu uyarır. Adamın suçu gizli işlediğini, müdahele hakkının olmadığını, adamın evini gizlice tecessüs ettiğini, asıl hatalı olanın Hazreti Ömer olduğunu söyler.

Hazreti Ömer hatasını anlayınca orayı derhal terk eder. Uzun bir süre sonra o zatı mescidin içinde büzülmüş utana, sıkıla otururken görür. Yanına yaklaşıp kulağına fısıldar:

-Vallahi sırrını kimseye söylemedim, lütfen rahat ol, der.

O zat ise:

-Vallahi o günden beri ağzıma bir damla içki koymadım der.

Hal ve ölçü böyle iken, Cibali Baba insanlara şantaj yapıyor. Kendisinden ayrılan, farklı düşünen eski dostlarına, zina teşebbüsü isnad ediyor. Hem röntgencilik yapıyor, hem tehdit ediyor, hem şantaj yapıyor.

Ey Cibali Baba!

Kendisine zina teşebbüsü isnat ettiğin adamın başını mı tuttun? Eğer başında değilsen, peşine hafiye mi taktın? Madem bugüne kadar sakladın, bu sırrı neden şimdi faş ediyorsun?

Bu da; “ Ölçü ve yoldaki ışıkların” bir gereği mi?

“ Buhranlar anaforundaki insan” sen misin Cibali Baba?

Sana kayıtsız şartsız itaat eden makbul!

Ama hezeyanlarına baş kaldıranlar hain öyle mi?

Bu durumda kim firavun, kim diktatör?

Alüftenin kraliçesi Usa'yla yıllardır aynı yatağa giren kim?

 KAHRAMANLA, KOVBOYU KARIŞTIRAN BULAMAÇ BİR YAZAR!

Cibali Baba!

Kin ve nefrete bulaşmış, idraki bulamaçlanmış bir yazarın diyor ki;

“Tayyip Erdoğan, tanklara tabancasıyla kurşun atan bir kovboya benziyor!”

Kovboy deyince akla Usa gelir. Usta ise tamamen yerli ve millidir. Kimler kovboyun artıklarından besleniyor, Ümmet-i Muhammed onu biliyor. Kipa düştü kellik göründü bulamaç!

Bulamaç yazara göre;

Celaleddin-i Harzemşah kendisinden kat, kat güçlü Moğollara saldıran bir kovboy öyle mi? Haşa sümme haşa.

Bulamaç yazara göre;

Anadolu Halkının İstiklal Savaşında tabancası bile yoktu. Cibali Babanın memleketi Erzurum'da kahraman halkımız, düşmana satır, bıçak, baltalarla saldıran bir kovboy öyle mi? Haşa sümme haşa.

Bulamaç yazara göre;

 Çarlık Rusya'sına kan kusturan Şeyh Şamil bir kovboy öyle mi? Haşa sümme haşa.

Bulamaç yazar şunu iyi bil ki:

Atının üstünde tanklara kurşun sıkan Ömer Muhtar'ın atının tek tırnağı,

Turuva Atının içine sinmiş; akrep ve yılan tabiatlı milyonlarca karaktersiz insandan hayırlıdır.

O tırnağı yakana rozet diye taksan inan bana şerefin artar. Ama sen bunu asla anlayamazsın. Bu bir karakter meselesidir. Eğer anlasaydın, yıllar önce:

“Ey ağlayan ve ağlatan hoca” diyerek yerden yere vurduğun Cibali Babanın meddahı kesilmezdin. İnsan iki kalple yaşar mı? Ama sen yaşıyorsun işte. Psikolojide neydi bunun adı? Çift Kişilik. Sen bunun doktorasını yapmış adamsın. Papa Cenaplarınıza da vaftiz ettirmeyi unutmayasın.

Şimdi bir mukayese yapalım. Karısına sarkıntılık eden veya söz atan bir şerefsizi kocası napar? Tek kelimeyle canına okur. Onu dünyaya geldiğine pişman eder. Çünkü, söz konusu olan namustur.

Namusunu kıskanmayan, deyyustur.

Burada ise söz konusu olan vatandır. Vatanımız bizim “namusumuz ve mahremimizdir” Ona yönelik saldırılara karşı kelle koltukta savaşmayı kovboyluk olarak gören herif,

-tek kelimeyle şerefsiz bir deyyus,

-ya da korkak bir meyustur.

Ey Truva atının içindeki bukalemun karakterli na-şerif herifler. Bunu böyle bilesiniz.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ ORJİNALDİR. TAKLİTLERİNDEN SAKININIZ

Üstad Bediüzzaman, Anglikan Kilisesinin Meşihatı İslamiye'ye sorduğu ve 600 kelimeyle cevap istedikleri;

“İslam hayata ne verdi?” sorusuna;

-600 kelimeyle değil, 6 kelimeyle değil, bir tükürükle cevap veriyorum diyor.

Cibali baba ise haçın ve papanın önünde eğiliyor.

“Hizmetinizin bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorum diyor.

Bediüzzaman hazretleri ömrü boyunca sarığını çıkarmıyor. Bu sarık bu başla birlikte çıkar diyor.

Kendisini kalbi safi insanlara “sarıklı genç” diye empoze eden Cibali baba, Küreselleşince yani yuvarlaklaşınca sarığı atıyor. Papanın karşısında haçın önünde eğiliyor.

Bediüzzaman hazretleri, ömrü boyunca ilmin ve imanın izzetini koruyan bir kahramanı alişan. Esir kampında Rus başkumandanına ayağa kalkmıyor. İslâm alimi, kafire kıyam etmez diyor. İdamla yargılanırken bile sarığıyla, cübbesiyle idam sehpasının gölgesinde namazını kılıyor.

Ayrıca 31 Mart Vakasında, idamla yargılandığı darağaçlarıyla dolu bir meydanda “ Zalimler için yaşasın Cehennem” diye haykırıyor.

Cibali Baba ise gaddar zalimlerin, İslam'ın kutsallarına savaş açan kara yüzlü adamların, darbeci generallerin, cuntacıların, bu ülkenin altını oyan kumpascıların hepsine,

Ya iltifat ediyor, ya şefaat ediyor, ya “saray soytarıları” gibi önlerinde kırk takla atıyor, onları övüyor, göklere çıkarıyor ve nihayet darbeci zalimleri müctehid ilan edecek kadar alçalabiliyor.

Bediüzzaman hazretleri, büyük usta rahmetli Abdülhamid'in bazı icraatlarını tasvip etmemesine rağmen, ona “şefkatli sultan” diye hitap ediyor.

Cibali Baba büyük Ustanın ideallerine teşne Cumharbaşkanımıza ve ona gönül verenlere; beddualar, bombalar, kurşunlar yağdırıyor. Ama zalimlere, kafirlere cennet vaat ediyor.

Halbuki Bediüzzaman hazretleri kendisine çok eziyet eden bazı zalim heriflere bile “ masum çocuklarının hatırına” beddua etmediğini söylüyor.

Bediüzzaman hazretleri; Eskişehir hapishanesinin penceresinden bakarken karşı taraftaki mektebin avlusunda danseden liseli gençlerin “manevi geleceği” için ağlıyor.

Cibali Baba ise Bediüzzamanı ağlatan; dans şarkı, türkü ve benzeri günah organizasyonlarını bizzat organize ediyor. Ümmet-i Muhammed'in zekat, fıtra ve bağışlarıyla yabancı ülkelerden getirttiği gençlere kızlı-erkekli şarkı söyletiyor, hoplaya zıplaya, şarkı türkü söyleyen ergenlik çağındaki bu kızları izleyenlerde, trans haline girip ağlıyor.

Bediüzzaman hazretleri ise bu gençlerin “manevi geleceğine” ağlıyor.

Cibali baba ise bu hali ağlanacak gençleri “manevi kobayt” olarak kullanıyor. Trans haline girip ağlayan izleyicilerde bu günah organizasyonunu büyük bir sevap, büyük bir İslami hizmet olarak görüp ağlıyorlar.

Ve hatta bu günah organizasyonlarına “Peygamber Efendimizin s.a.v” geldiğini iddia edecek kadar alçalabiliyorlar.

Bediüzzaman hazretleri Tahir Paşanın konağında günlerce misafir kalmasına rağmen, Paşanın kızlarını birbirinden ayırt edemiyor. Onlara bakmıyor.

Ama Cibali baba, ergenlik çağındaki kızları ve oğlanları müzik eşliğinde dansettiriyor, türkü ve şarkı söylettiriyor. Şaki-r-delerine Kenevirli maklube yedirip, “muktezayı hale mutabık olarak” dekolte giyinmelerini emrediyor.

Hey gidi Cibali baba!

Karanlık geceleri aydınlatan bir dolunay nerede,

 Hemen yanıp, sönen bir saman alevi nerede!

Keşke “kaddin” büküleceğine, “haddin” bükülseydi de bugünleri görmeseydin. Dünyanı da ahretini de berbat ettin. Basit bir şöhret uğruna. İslam Tarihi bütün Ümmet-i Muhammed kıyamete kadar senden lanetle bahsedecek. Akıbetin de muhtemelen lavrence gibi olacak.

Bediüzzaman hazretleri, bütün hayatını İmanın inkişafına ve iman hizmetine adamış. Kur'anın “ölmez ve sönmez bir nur olduğunu” ıspat için 90 yıllık ömrünü adamış.Eserleri halen küfrün belini kırmaya ve futuhat yapmaya devam ediyor. Bütün Ümmet-i Muhammed onu kahraman bir İslam alimi olarak biliyor ve her zaman dua ediyor.

Cibali Baba ise;

 Dinler arası diyalog safsatasıyla İslam'ı Protestanlaştırmaya ve tahrif etmeye adamış. Usa'nın ılımlı İslam projesinin taşoranlığını yapıyor.

Ayrıca ümmetin servetini, zekat ve fıtra sadaka bağış vb ne varsa almaya. Bütün paralar kayıtdışı.

Bediüzzaman hazretleri ise talebelerinden dahi bir hediye almıyor. Emeği geçen talebelerine mutlaka karşılığını veriyor.

Bediüzzaman hazretleri kötü kelimelere karşı öğrencilerini uyarıyor, ağzınız alışmasın diye. Mesela:

Eşeğe “işlek” deyiniz çok çalışkan bir hayvandır diyor. Eşek demeyin diyor.

Köpeğe “hoşhoş” deyin diyor. Ne sevimli bir hayvan diyor. (Erkan olan rahmetli ağabeylerden nakildir.)

Ama Cibali baba hoş-görünün mucidi Cibali baba, Yahudilere, hristiyanlara oldukça hoş-görülü ve oldukca “hoşhoş”

Amma ümmetin drahşan çehreli liderine; firavun, karun, yezit imalarında bulunuyor. Beddualar yağdırıyor. Ağzından baldıran zehiri akıyor, oldukça na-hoş!

Bediüzzaman hazretleri ve talebeleri düzenli olarak Risale-i Nur okurken,

Cibali babanın ışıklı ve sızıntılı evlerinde önce Cibali babanın talimatlarını! okuyorlar, sonra canımıza! okuyorlar.  

Çünkü, Bediüzzamanın devri bitti. “Cibali babanın devri başladı.” Cibali babanın kendi kitapları okutulur. Çünkü ahir zamanda gelecek en büyük kurtarıcı Cibali babadır. “O kainat imamıdır.” Hatta “mesihdir.” Hatta “isa peygamber” bile olabilir!

Bediüzzaman hazretleri dini değerlerin birer, birer katledilmeye çalışıldığı bir dönemde, diyar, diyar sürgünlere gönderildiği bir dönemde, hapisler, zehirlenmeler, işkenceler ve daha nice zulumlere maruz kaldığı bir dönemde dahi devlete başkaldırmamıştır. O dönemde kendisine yapılan isyan tekliflerini reddetmiş ve:

-Asırlardır islam'ın bayraktarlığını yapan bu kahraman milletin torunlarına kılınç çekilmez. Milleti irşad ve ikna lazımdır demiştir.

İsyan edenlere vazgeçmeleri için defalarca uyarıda bulunmuştur.

Ayrıca kendisini Mekke'ye veya başka bir ülkeye götürmek için teklif sunanlara:

-“Mekkede dahi olsam buraya gelmem lazımdı” diyerek, bu ülkenin paslı zindanlarını, başka ülkelerin saraylarına tercih etmiştir.

Ama Cibali baba, İslam'ın ve İslami değerlerin üzerine tanklarla saldırıldığı 28 şubat sürecinde darbecilere çanak tutmuş, onlara yaltaklanmış, Müslümanları ise arkadan hançerlemiştir.

Ve nihayet bütün hile, kumpas, iftira, alçak girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca,

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin; “Asırlardır İslam'ın bayraktarlığını yapan bu kahraman millet” diye tanımladığı Kahraman Türk Milletine;

Kudüs'ün haçlılarca işgal edildiği günün yıldönümü olan 15 Temmuz günü,

Alçakça ve kalleşçe darbe yapmış, kudurmuş köpekler gibi, haçlılar gibi, masum ve mazlum insanların üzerine tankları sürmüş, helikopterlerden ölüm yağdırmıştır.

O yüzden Bediüzzaman hazretlerini hizmet tarzı olan Risale-i Nurla,

 bir haçlı projesi olan tasmalı hain Cibali baba,

 ve dinler arası diyalog ihanet projesi asla birbirine karıştırılmamalıdır.

Bediüzzaman hazretleri tam bir ihlâs kahramanıyken, Cibali Baba tam bir kibir abidesidir.

Bediüzzaman hazretlerinin hizmetinde bulunan ağabeyler, üstada şöyle bir kerecik dahi olsa “hayran” nazarıyla veya “ne büyük adam” nazarıyla baksalar, Üstad bu bakışlardan hemen sıkılır ve bakan talebesinin gözlerine yüz havlusu atarmış, öyle bakma diye uyarırmış.( Rahmetli erkan ağabeylerden nakildir)

Cibali Baba ise tam bir kibir abidesidir. Gündemde kalmak için sürekli olarak taziye mesajları yayımlar, parti liderleriyle görüşür, siyasete, ticarete yön verir. Övülmeyi çok sever. Kendisini eleştirenlerden nefret eder. Tam bir “megalomanik” hastadır. O her şeyi en iyi bilen tartışılmaz bir liderdir ve haşhaşla uyuttuğu müntesiplerine göre; “kainat imamıdır.”  Bu soytarı hoca, bir vaazında Fatih Sultan Mehmed'e bile laf sokuyor diyor ki:

-Eğer istanbul'u şöhret ve nam için fethettiyse vay haline kurtaramaz diyor. Boynundaki İngiliz ve Yahudi tasmasıyla “Fatih'e ihlâs dersi” vermeye kalkıyor. O Fatih ki, Peygamberimiz Efendimiz onu övmüştür. Peygamberimiz s.a.v için, “bir tebessümüne Roma'yı yakarım” diyen kişidir Fatih.

Sen ise Cibali baba; boynuna tasma vuran efendilerin için “son karakol Anadoluyu” yakmaya çalışan bir alçak ve bir hainsin. Hele destur de hele. Fatih kim, sen kim. Eğer gayya deresinden çıkabilirsen, kendisine sorarsın, İstanbul'u niçin fethettin diye?

Fatihi zehirleyen doktorun Yahudi bir paşa olduğu ve Cibali Babanın da Yahudi uşağı olduğu düşünüldüğünde, Cibali Babanın Fatihe ihlâs dersi altında niçin köpek dişlerini gösterdiğini, niçin hırladığını daha rahat anlayabiliriz.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNDEN TARİHİ UYARI!

“Umuru diniyede teşebbühle veya müsamahayla medenilere yanaşmayın. Aramızdaki dere pek derindir. Doldurup haddi muvasalayı temin edemezsiniz.

-Ya siz onlara iltihak edersiniz,

-Ya da dalalete düşer boğulursunuz.”

Bediüzzaman hazretleri, tarih denilen mazi derelerinden, telsiz telgrafla bizleri kesin bir şekilde uyarıyor. Neticesini çok açık bir şekilde beyan ediyor.

İşte Cibali Baba kendisini Risale-i Nur talebesi olarak yutturan Cibali Baba Bediüzzaman Hazretlerinin tarihi uyarısını ciddiye almıyor. O büyük İslam alimini dinlemiyor. O yüzden Bediüzzaman Hazretlerinin mirasına ihanet etmiş bir haindir Cibali Baba!

Bediüzzaman hazretleri bazı dostlarının Mekke'de olmasını orada yaşamasını telkin etmelerine binaen

“ Mekke'de olsamda buraya gelmem lazımdı, demiştir. Bu memleketin paslı zindanlarını her türlü rahata tercih etmiştir.

Ama Cibali baba USA'dan gelmiyor. Her ne hikmetse gelmiyor. Yaşadığı yer Cizvit papazlarının faaliyet gösterdiği bir yer. Lüks ve konforlu bir hayat yaşıyor.

Bu yaşa kadar bu masum ve mazlum milletin ekmeğini yiyip, bu millete ölüm kusan bu soytarı hoca, hem bu millete, hem yüce dinimize, hem de üstad Bediüzzaman hazretlerine ihanet etmiş (hemde yıllar öncesinden) bir haindir. Tasmalı bir alçaktır.

BEN SOYTARILARA, İBNELERE KIZ VERMEM

Yazımın sonunu yaşanmış bir hikâyeyle noktalamak isterim. Bu hikâyeyi sanırım tarih öğretmenimiz anlatmıştı. Her neyse!

Eski zamanlarda meşhur bir efe varmış. Boylu, boslu, yiğit pos bıyıklı bir efeymiş. Kızanları, naipleri varmış. Bir gün çeşme başında gördüğü bir Rum Dilbere aşık olmuş, hem de delicesine. Uzun zaman onun aşkıyla yanmış. Sabrı tükenince aşkını Rum dilberine ilan etmiş. Rum dilber yakışıklı efeyi beğenmiş ama demiş ki:

-Ben babamın sözünden çıkamam. O ne derse o olur.

Efe çaresiz Rum dilberin evine varmış. Babasından kızı istemiş. Kızın babası bazı şartlar sıralamış:

-Öncelikle bıyıklarını keseceksin demiş.

Efe istemeyerek de olsa bıyıklarını kesmiş.

-Kıyafetini değiştirip “zünnar” takacaksın demiş.

Efe bu şartı da yerine getirmiş.

Uzun bir süre domuzlarımın çobanlığını yapacaksın demiş.

Bu şart efeye pek ağır gelmiş. Ama bir süre sonra duygularına yenilmiş. Çaresiz domuz çobanlığını da kabul etmiş. Uzun bir süre domuzların çobanlığını yapmış. Bir gün Rum dilber demiş ki:

-Felan gün babam bir ziyafet verecek, bütün dostlarının huzurunda seni onlara tanıtacak, Sende geleceksin demiş.

Efe istenilen gün eve varmış.

Rum dilberin babası dostlarına bizim efeyi tanıtmış.

-Bu efe yakışıklı yiğit pos bıyıklı bir dağ efesiydi. Naipleri kızanları vardı. Kızıma aşık olmuş. Benden kızımı istedi. Bende bazı şartlar öne sürdüm. Kızımın aşkına;

-Pos bıyıklarını kesti.

-Efeliği bıraktı, naiplerini kızanlarını dağıttı.

-Zünnar taktı.

-Uzun bir süredir, domuzlarımın çobanlığını da yaptı.

Şimdi kızımı istiyor. Halbuki ben Efeye söz vermiştim. Bu ise efeye hiç benzemeyor. Bu haliyle daha çok soytarılara, ibnelere benziyor.

Ben, soytarılara, ibnelere kız vermem.

Bilmem anlatabildim mi tasmalı hain Cibali Baba ve hala peşinden giden  ahmak haşhaşiler?

 

İkrime ÖZHANOĞLU