Kitapların üst üste sıralanıp dağınık halde durduğu masada otururken, masanın bir tarafında duran iki günlük kahve fincanına daldı. Bardağın pisliğini incelerken geçmiş yılların muhasebesini yapacağını beklemiyordu. Ama içindeki daralma ve zihnini her an meşgul eden kendisini ‘’boşlukta’’ görme hissi onu bu dalgın anda çoktan gafil avlamıştı bile. Kafasını masanın üzerinde duran kitaplara çevirdiğinde yüzünde ne zamandır durduğunu hatırlamadığı sakalları kaşınmaya başlamıştı. Parası olmadığından berbere gidip düzelttirme fırsatı bulamadığı sakalları kaşınmaya başlayınca içerisinde kopacak olan fırtınadan her zaman korkardı. Bunu engellemek için her zaman yaptığı gibi bir kitaba dalıp gitmek, onunla tartışmak, onun içindekilerle hesaplaşmak istemişti. Ama işte tam da bu kararıyla birlikte başladı o korktuğu şey. Masada ki kitaplara baktığında tam karşısında ki sırada duran ve uzun süredir merak ettiği felsefi tartışmayı anlatan kitabı eline almak için yöneldi. Tam o sırada bunların solunda bulunan sıradaki romanlar dikkatini çoktan çekmişti. Koltuğa oturup kafasını kaşırken masanın sağında ve en kalabalık alanı işgal eden; KPSS, ALES, YDS, YÖK DİL yazan kitaplara gözü takıldı.
Tam bu esnada bütün bir 6 yılın hesaplaşması başlamıştı bile kendi kendine. Çok uzun zamandır ertelediği bu hesaplaşmadan artık kaçma fırsatı bulunmuyordu. Bir tarafta çok uzun zamandır merak ettiği bir meselenin anlatıldığı kitap, öte yanda okurken bütün mevcudiyetini bir anlık hissetmediğini sandığı çok sevdiği edebiyatçının daha okumadığı eski bir romanı, diğer tarafta ise 6 senelik mücadelesinin karnını doyurması için çözmek zorunda olduğu söylenen test kitapları.
Liseden itibaren uyum sağlayamadığı test çözme işinin yanında sürekli okuduğu, konuştuğu, tartıştığı ve dertlendiğini herkes bilirdi. Bütün dertlerin dermanının bir şekilde kitaptan geçtiğini söyler hele hele psikolojik meselelerde muhakkak bir romanın limanına yanaşmayı tercih ederdi. Daha o yaşlarda öğrenmişti dertlenmenin asıl başlangıç olduğunu ve sonra etrafından dolayı dertlendiği her şey için mücadele etmekten geri durmadı. Okudu, dinledi ve sonra konuştu yetmedi ve bağırdı, bağırdı…
Az korkmasının sebebinin romanlar olduğunu söylerdi. Romanlarda ki karakterler aklına gelince hayatında bundan farksız olduğuna inanır ve bir kahraman gibi hoşuna gitmeyen, adaletsiz her şeye karşı haykırırdı.
Sonra bütün arkadaşlarının çılgın gibi test kitaplarına gömüldüğü bir senede bunun ne kadar saçma olduğuna kendini inandırıp okumaya devam etmeyi tercih etti. Etrafındakilerin bütün baskılarına, bunlar karın doyurmuyor, karnın doysun istiyorsan ona göre çalış minvalinde ki sözlerine kulak asmadı. Bütün bir hayatını ‘’a,b,c,d ve e’’ şıkları arasına sıkıştırmış arkadaşları bunun karşılığını üniversite sınavında ki yüksek matematik netleri ile almıştı. Kendisi ise yüksek Türkçe netleri ile onların gerisinde kalmıştı, sıralamada. Ama yine pişman değildi. Çünkü sorunun sistemden kaynaklandığını düşünüyor ve açık yüreklilikle bunu dile getiriyordu. Ailesinin bir sene daha hazırlanması teklifini reddedip felsefe okumaya çoktan karar vermişti.
Bütün meselenin ‘’felsefede’’ çözüldüğüne inanıyordu. Bu inancıyla tek tercihi felsefe oldu. Aslında başka bölümlere de puanı yetiyordu ve bütün herkes ‘’filozof mu olacaksın?’’ ‘’aç karna felsefe mi yapacaksın?’’ diye üzerine gelse de hiç umursamadı. Bütün lisans dönemi boyunca sınavları test olan hocaların derslerine girmemek gibi çılgınlıklar yaptı. Bütün parasını tütüne ve kitaba yatırıyor, sınavlara çalışmayı ahmaklık olarak görüyor, test olan sınavlardan kıl payı geçiyordu. Ama bunun karşısında milletin 4 yıldır alttan aldığı derslerden ‘’AA’’ harf notunu çakıveriyordu.
Lisans biterken aldığı ALES puanıyla yüksek lisansa başlamıştı. Burası onu biraz daha tatmin etmiş tam zamanında yüksek lisansı bitirmişti. Bu süreçte kendisine destek olacağını söyleyen, muhakkak akademi de bulunmalısın diyen bütün hocaları artık yoklardı. Dışarıda lüks arabalarının anahtarıyla oturanların kendisini görünce hürmet edip soru sormaları da artık karnını doyurmuyordu. Açtı ve ailesine yüktü. Herkes ‘’ee napacaksın?’’ diyordu ve kenara çekiliyordu. Kitap okumak mı, orta okulda bıraktım diyenlerin cep dolduran maaşlara çalışıp itibar edinmelerine takar olmuştu kafayı.
Tekrar kafasını romanlara çevirdi ve elinde ki felsefe kitabını okumaya karar verdi. Ama tabi bütün bu yılı düşünürken art arda 4 tek sigara içmişti. O yüzden boğazında ki ağrıyı azaltmak için kalktı ve masada ki bardağı mutfağa götürüp tekrar bir kahve almaya yöneldi. Önünde ki işsiz yıllarla mücadele gücü kalmadığına inanmaya başlamıştı çoktan…
Kahvesini alıp geri döndüğünde iki yudumla birlikte birden ayağa kalkıp masanın üzerinde dağınık duran kitapları raflara istiflemeye başladı. Kararını vermişti çoktan. Karnı aç bir filozof olacağına ‘’garson’’ olmayı tercih edecekti…