Döviz fiyatlarının yükselmesi, Türkiye ekonomisini zora soktuğu bir gerçek. Her ne kadar ekonomimiz güçlü, altyapımız yeterli dense de, iş realitede öyle olmuyor. Bugün piyasaya baktığımız zaman bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Sanayicide de, esnafta da ortak görüş, ekonomideki sıkıntı. Herkes piyasada para dönmediği için sıkıntıya neden olduğunu söylüyor. Ödemeler gecikiyor, haliyle bu durumdan herkes etkileniyor. Özellikle döviz fiyatlarının yükselmesinin ardından, borçlanmayı döviz üzerinden yapan kesimde büyük bir endişe uyandırdı. 

Dövizde artışa dur demek için Merkez Bankası faiz artırımına gitti. Dövizin yükselişi, özellikle dolarda, ABD'de yaşanan seçimlerin ve çeşitli ekonomik gelişmelerden kaynaklandığı, durumun Türkiye'ye has bir şey olmadığı söylendi. Doların değer kazanması tüm dünya ekonomilerinde görülen bir durum olsa da, bu durumu değerlendirmek isteyen FETÖ veya başka güçlerin de bu duruma etkisinin olduğu söylenebilir. Ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve hükümet yetkililerinin söylemlerinden de bunu anlayabiliyoruz. 

Merkez Bankası'nın faiz artırımı ve alınan farklı önlemler de dövizin düşmesinde yeterli olmayınca, farklı bir yönteme gidildi.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkilileri, vatandaşa “dövizi bırakın altına veya TL'ye bakın” dediler. TL'nin döviz karşısında değerini yükseltmek için yapılan bu çağrılar, istenilen düzeyde olmasa da, vatandaşta karşılık buldu gibime geliyor. 

Bu çağrıların ardından bir çok esnaf, vatandaş kampanyaya destek vermek amacıyla, “Çorbada bizim de tuzumuz olsun” diyerek, ellerindeki üç beş kuruş dövizleri bozduruyor. Ya da, bazı esnaflar dövizini bozduran vatandaşlara çeşitli hediyeler vermek şartıyla, kampanyaya destek vermeye çalışıyor. 

Türk insanı o kadar gönlü zengin ve devleti, milleti düşünüyor ki, ellerindeki üç beş kuruşu çağrılar üzerine bozdurabiliyor. Aslına bakacak olursanız, şu da akıllara gelebilir; Dolar yükseldi, elinde dövizi olan kâr etmek amacıyla bozduruyor, TL değer kazansın diye değil. Ancak böyle bile olsa, genellikle orta sınıf dediğimiz vatandaşların yaptığı bu girişim, takdir etmeye değer diye düşünüyorum.

Şimdi iş cebi dolu zenginlerde!

Türkiye ne zaman dara düştüyse, ne zaman saldırı altında olduysa, ülkenin menfaatleri doğrultusunda ön saflarda yerini alarak gövdesini siper eden gariban vatandaşlar her zaman olduğu gibi yine ön sıralarda. Ancak diğer taraftan, Türkiye ne zaman dara düştüyse, ne zaman sıkıntıya girdiyse, bunu kendilerini düşünerek ceplerini doldurmaya çalışanlar, yine maalesef piyasada görünmüyorlar. 

Doğu'da terörle mücadelede şehit olan gariban çocuklar,

Ülkeye asker lazım olur, askere giden gariban Türk halkı,

Ekonomik kriz yaşanır, işsiz kalan, parasız kalan gariban Türk halkı,

Devlet destek verir, teşvik verir yararlanamayan gariban Türk halkı,

15 Temmuz'da alçak bir girişim yaşanır, önce giden gariban Türk halkı,

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama türevlerini siz değerli okuyucularımız da rahatlıkla çoğaltabilecektir. 

Ama iş reklama, konuşmaya gelince, zenginden iyi vatansever yok! 

E şimdi bakıyoruz, cebi dolanlar yine ortada yok! Hani çağrı yapıyor ya yetkililerimiz, hükümetimiz; İsviçre bankalarında, KKTC bankalarında milyonlarla dolu hesapları olanlardan ses yok! Niye? Onların keyfi yerinde. Cepleri dolmaya devam ediyor çünkü. Olan yine garibana oluyor. Velhasıl, kim ne derse desin, bu ülkeyi ayakta tutan gariban, kendi yağında kavrulan, üç beş kuruş para kazanmak için çalışıp çabalayan, ama gönlü zengin olan vatandaşlarımızdır. Tüm bu ceremelerin kaymağını yiyen ise; cebi dolan zenginlerdir. Kim ne derse desin, kim ne çağrı yaparsa yapsın, bu bozuk zihniyet düzeni değişmeyecek. Değiştiği gün de zaten Türkiye dünyaya kafa tutan bir ülke olacaktır... Sevgi, saygı ve dua ile...