Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) karşı tüm Türkiye'de yoğun bir şekilde çalışmalar sürüyor. Örgütle ilişiği bulunan kişiler titizlikle incelenerek, gerekli işlem uygulanıyor. Bu kapsamda bir çok kamu görevlisinin de görevine son verildi. Bu konuda bir tartışmalar da ortaya çıktı; Kurunun yanında yaş da yanmasın.

15 Temmuz'dan sonra ülkemiz hassas bir dönem geçiriyor. Operasyonların ve açığa almaların da bu hassasiyetler göz önünde bulundurularak yapıldığını düşünmemiz gerekiyor. Bu noktada devlete güvenmekten başka bir çaremiz yok. Konuyla ilgili gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gerek Başbakan Binali Yıldırım, hassas davranıldığını, FETÖ ile ilişkisi olmayanların mağdur olmayacaklarını her fırsatta söylemeleri, bizlerin en büyük garantisi olmalıdır. Ayrıca, bu konuda hükümet ve muhalefet partilerinin de, 15 Temmuz'dan bu yana yakın bir çalışma içerisinde olduğunu söylersek, korkulacak bir şey olmadığını düşünmek gerek. 

Dönem hassas ve çetrefilli. Bazı münferit mağduriyetler bu ortamda elbette yaşanabilir, yaşanacaktır. Ancak bundan dolayı FETÖ ile yapılan mücadelenin yersiz bir şekilde sorgulanması, Türkiye'nin ikbali için yanlış olacağı düşüncesindeyim. O yüzden yapılan operasyon ve yargı kararlarını beklemeli ve devlete güvenmeliyiz. Devletin hassas davranacağı kadar millet olarak bizlerin de hassas düşünmesi gerekmektedir.

Ancak, bu noktada elbette siyasi partilerin de çok dikkatli olmaları gerekmektedir. 15 Temmuz sonrası AK Parti ile muhalefet partilerinin FETÖ konusunda yakın çalışmaları ve görüş alışverişleri biliniyor. Bu noktada FETÖ'den dolayı açığa alınan bazı kişilerin, muhalefet partilerine, daha çok da MHP'ye giderek yardım istediklerini duyuyoruz. 

Bu konuda MHP teşkilatlarının da, gelenler konusunda çok titiz bir araştırmaya koyulduğunu, FETÖ'cülerin kendilerini aklamak için MHP'yi kullanmaya fırsat vermemeleri adına yoğun çalışma gösterdiklerini de biliyoruz. Bu noktada özellikle Konya teşkilatının çalışmalarını takdirle karşılıyorum. Ancak buradan şunu anlamak gerekir; FETÖ'den dolayı açığa alınanlardan bazıları, “ben mağdur oldum benim bunlarla bir alakam yok” diyerek siyasi partileri kullanmaya çalışıyor gibi bir durumun söz konusu olduğu açık. Türkiye'nin bu zor dönemden geçtiği süreçte, bu konuda kimin kime kefil olacağı ya da olabileceği büyük bir tartışma konusu. 

Bu nedenle siyasi partilerin bu istekleri ve bu gelenleri iyi analiz etmesi, iyi süzgeçten geçirmesi gerekiyor. Başta söylediğim gibi, münferit FETÖ'yle alakası olmadığı halde mağdur olmuş kişiler olabilir. 

Ancak bu kişiler ya devlete güvenip hukuk sistemi içerisinde hakkını aramalı ya da eğer gidiyorsa bir siyasi partiye yardım amacıyla, o parti yetkililerin bu kişiye emin bir şekilde kefil olabilmeleri gerekmektedir.

 FETÖ'cülerin çok iyi bir şekilde takiyye yaptıklarını düşünürsek, ikinci seçenek de biraz riskli gibi görünüyor. Bu açıdan, siyasi partilerin devletin yürütmüş olduğu FETÖ operasyonlarını dikkatle takip etmeleri, partileri yanlış bir duruma sokacak girişimlerden kaçınması gerekiyor. Zira; geçtiğimiz gün AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Sorgun, önemli bir cümle kurdu FETÖ'cülerle alakalı: “Merhamet edemeyiz, zira hainlere merhamet olunmaz, haine merhamet millete ihanettir” dedi Sorgun. Bu cümle çok önemli ve doğru bir düstur diye düşünüyorum. FETÖ konusunda olaya duygusal bakılmadan temizlikler devam etmelidir. Bunun için de dikkati elden bırakmamakta fayda var. Sevgi, saygı ve dua ile!