“Aşure” kelime anlamı olarak; Arapça’da on anlamına gelen, “aşara” kelimesinden türemiştir. Kelimenin ise Sami dil grupları arasında ortak olduğu düşünülmektedir.

Bizlerin ise Aşure deyince aklına; içinde birbirinden aykırı, değişik malzemeler bulunduran, çorba kıvamında tatlı bir karışım gelir.

Osmanlı zamanında bu aya çok önem verilir, Muharrem ayının onuncu günü oruçla başlanırmış güne… Kazanlarca aşureler yapılıp eşe dosta, konu komşuya dağıtılırmış. Aşure dağıtan gönüllü kişilere ise “Aşure sebilcileri” denilirmiş.

Aşure’nin geçmişi çok eskilere dayanır lâkin bu adet Osmanlı’dan sonra daha çok önem kazanmış ve yaygınlaşmıştır. Nuh Peygamber zamanından geldiği de bilinmektedir.

Kıssa da şöyle anlatılır; Hz. Nuh’un oğulları olan; Sam, Ham ve Yasef kendisine iman etmelerine karşın Kenan ve kavminden pek çok kimse ona inanıp iman etmez. Bin seneden fazla Allah’ın emirlerini kavmine tebliğ etmesine karşın, ne yazık ki çok zulme uğrar ve onların alaylarına maruz kalır. Sonunda kavmini Allah’a şikâyet eder. Allah, Hz. Nuh’a çok büyük bir gemi yapmasını emreder. Ve ona yardım etmesi için Cebrail (a.s.) kendisine yardımcı gönderir. Hz. Nuh emre itaat ederek büyük bir gemi yapar ve kendisine iman eden ne kadar Mü’min varsa onları gemiye bindirir. Her cinste birer çift hayvanı da yanlarına alır. Ve Allah sonunda büyük tufanı kopartır. Gökten yağan yağmurlar ve yerden fışkıran sular bütün yeryüzünü kaplar. Ten Nur’un kaynaması ile gemi hareket eder. Sadece gemiye binen Mü’minler kurtulur. Gemi aylarca suda kalır. Bu zaman zarfında yanlarına aldıkları yiyecekler tükenmeye başlar. Geriye kalan yiyecekleri bir kazanda toplayarak bir çorba pişirmeye başlarlar. O zamanda yapılmış çorbaya bugün Aşure denmektedir.

Bu kıssanın yanı sıra birden fazla olayın da bugünde meydana geldiği söylenir. Mesela;

1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.

4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

Böylesine manâlı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün; görebilenler için bugünümüze de ışık tutmaktadır.

Onca farklılığın tadına doyum olmadığı gibi, Dünya da bir kazan ve bizlerde farklı farklı özelliklerden oluşmuş varlıklarız. Bu gezegenin tadı; herkesin bir ve bütün olduğunda şekerleniyor. Irkçılıktan, inançlardan, yaşam koşullarından, hatta ve hatta cinsiyetten dolayı zulüm gören, eziyet çeken insanlar mevcut.

Dünya, “ben sularla kaplıyım ateşi söndürürüm” diye büyüklenip güneşin yörüngesinden çıkmıyor. Ay, güneşin ışınlarını gece yansıtıp bizi aydınlattığı için güneş ile kavgaya tutuşmuyor. Satürn, çevresinde bulunan gösterişli halkalardan dolayı etrafındakilere böbürlenip, şımarıklık yapmıyor.

Herkesin özelliği birbirinden farklı ve biz bu farklılıklar sayesinde bu koca evrende bir bütünü oluşturuyoruz. Sözüm meclisin içine de, dışına da… Anlayabilene ne mutlu…

Aşure günümüz mübarek olsun. Vesselam.