Ezan ve top sesini duymak üzere illaki evin merdivenlerinde bekleyiş... İftar yemekleri şen bir ortamda geçer; çoğu zaman da ya akrabalarımızdan, ya da komşularımızdan misafirlerimiz olurdu

Ezan ve top sesini duymak üzere illaki evin merdivenlerinde bekleyiş, -mevsimiyse- iftara doğru avludaki kiraz eriğinden toplanan iftariyelikler, şekerli sütle buluşan güllaç yaprakları, şerbetlenen kadayıflar, yer sofrası etrafında toplanan kalabalık bir aile, ezan seslerine karışan mutluluk ve şükür nidaları ve uykulu uykulu yenilen sahur yemekleri… Ordu’nun Kumru ilçesinde çocukluğumun iftarlarından ilk hatırladıklarım işte bu detaylar. 

KUMRU’DA ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZANLARI

İlçede sevilen bir esnaf olan, bir dönem de muhtarlık yapan rahmetli babam için kalabalık ailemizin iftar sofrasında buluşması aynı davranış kalıplarının yenilendiği törensel bir hadiseydi. O nedenle iftar yemekleri şen bir ortamda geçer; çoğu zaman da ya akrabalarımızdan, ya da komşularımızdan misafirlerimiz olurdu. Karadeniz insanının sofrasında çoğu zaman kara pancardan (lahana) yapılmış bir yemek bulunur. Bazen bir pancar çorbası, fasulyeli pancar yemeği, ya da pancar çorbası… Yer yer peynirli maydanozlu yufka böreği ya da su böreği ile şerbetli tatlıların da bu menüde yer aldığını hatırlatmakta yarar var. Çocukluğumun ramazanları yaz dönemine geldiği için koyu yeşil kabuklu karpuzların doğranıp sofraya konulduğunu, dalından toplanan dut, erik, kiraz, vişne gibi meyveler ile yayladan getirilen petek balın damakları şenlendirdiğini hatırlatmak isterim. Burada eriklere özel parantez açmak gerek; mahallemizin adı erik kökünden gelen bir kelime; ‘Erikçeli.’Eskiden çeşit çeşit, renk renk eriklerin mahallemizde evlerin avlusunu, fındık bahçelerini süslediğini hatırlıyorum. Ne olduysa şimdi o eriklerden eser yok, yazık ki… 

Eğer iftara misafir gelecekse etli, ya da köy tavuklu, keşkekli çeşitlerden özel bir hazırlık yapılırdı. Tarladan toplanan taze fasulyenin bambaşka lezzeti vardı. Mahallemizdeki soğuk çeşmeden dar boğazlı cam sürahi ile buz gibi suyu getirmek ise biz küçüklerin göreviydi. Ayran ve meyveler susuzluğu gidermede tamamlayıcı görev üstlendiği için ne kola, ne de günümüzün şeker-asit ağırlıklı meşrubatları sofrada yer bulabilirdi. Tabiat sofrasının ikramı son derece doğaldı ve bugün bir türlü aynı kıvamı bulamadığımız lezzetler iftarımızı süslerdi… 

İftara doğru vakit geçirmek için evin yanında bulunan okulun bahçesinde cümbür cemaat top oynar; iyice acıkır ve susardık. Belki de böyle bir yorgunluğun etkisiyle sofradakilerin bambaşka lezzeti olurdu. İftar sonrası akşam namazı ve çay vaktini, teravih namazı hazırlıkları izlerdi. Anadolu insanı için teravih namazının ayrı bir yeri vardır. Bazen vakit namazlarına gösterilmeyen ihtimam, teravih namazlarına yönlendirilir. Bu nedenle rahmetli babam herkesin evimizin yakınındaki mahalle camiine teravih namazına gitmesi için sıkı kontrolde bulunurdu. Ancak ailenin haylazı konumundaki büyük ağabeyim, bazen babamı kandırmayı başarıp kaçmanın yollarını bulurdu! Evde misafir grubu olduğunda bazen cemaatle evde teravih namazı kılındığı da olurdu. 

GİZEMLİ BİR ZAMAN DİLİMİ: SAHUR

Sahur vakti, çocukluğumuzda bizim için gizemli bir zaman dilimiydi. Aile büyüklerine çeşit çeşit böreklerin açıldığı sahur vaktinde bizi de bizi de yemeğe kaldırmaları için ısrar ederdik. Bunu başaramadığımız zaman da sabah uyandığımızda büyük bir hayal kırıklığı yaşardık. Nedense sahur yemeklerini eşsiz lezzetler ve sıra dışı bir atmosfer gibi hayal ederdik o dönem… 

ANKARA’NIN MANEVİ ÇEKİM MERKEZİ: HACIBAYRAM

Aradan yıllar geçti; kader rüzgârları hayatımıza alnımıza yazılmış bir yön verdi. Ankara’da yaşadığım yıllarda geçirdiğim birkaç Ramazan, o mistik karakteristiği ile şehrin gri tonunu bile dağıtır nitelikteydi. Ramazan öylesine bereketli, güzel bir iklim ki, geldiği yeri renklendiriyor. O nedenle herkesin hayat ve geçim derdinde olduğu büyükşehirlerde bile bir güzel mola vaktidir Ramazan…  Ankara’nın manevi çekim merkezi Hacıbayram’ın Ramazan iklimi için de özel bir yeri olduğunu belirtmek isterim. 

RAMAZAN’I TAM ANLAMIYLA YAŞAYAN ŞEHİR: KONYA

1995 yılında üniversite eğitimi için gittiğim ve toplamda 16 yıla yakın süre yaşadığım, ikinci memleketim olarak gördüğüm Konya’da ise Ramazan ayları bambaşka geçerdi. Elbette öğrenci iken her şey değerli ve lezzetliydi bizim için. Ancak uzun yılları değerlendirmek gerekirse; benim gözlemlerime göre, Ramazan atmosferinin en iyi hissedildiği şehirlerden birisidir Konya. İftar sofraları özel bir öneme sahiptir Konya’da. Hele bir haneye misafir olarak gittiyseniz, ikram edilen birbirinden güzel yemekler, börekler, tatlılar sizi zorlayacak dereceye ulaşabilir. Anadolu insanının samimiyetini sonuna kadar hissedersiniz böyle bir atmosferde. Bu nedenle Konya’daki gönül dostlarımı, komşularımı hiçbir zaman unutamam. 

MERHABA’DA BAHRİ USTA’NIN UNUTULMAZ YEMEKLERİ

Unutamayacaklarımdan biri de, uzun yıllar çalıştığım Merhaba gazetesinin yemekhanesinde bir aile atmosferinde, yetenekli aşçımız Bahri Yanık’ın hazırladığı birbirinden lezzetli yemeklerle kurulan iftar sofralarıydı. Program nedeniyle başka bir yere gitme mecburiyeti olan arkadaşlarımız, Bahri Usta’nın o günkü özel menüsünü kaçırdığı için hayıflanırdı. Hiç unutmam; iftar programı için arkadaşım Yakup Yeni ile birlikte bir otele gitmiş, ancak yanlış yere gittiğimizi anlayınca, salonda bir masaya eklemlenmek yerine, koşa koşa gazeteye dönmüştük. Merhaba’da çıkan leziz yemekler ve eşlik eden iftariyelikler dışarıda yenilen fırın kebabından bile lezzetliydi bizim için. O dönemde Mustafa Arslan’ın idaresindeki gazetemizde bir işyerinin çok çok ötesine geçen dostluk iklimini, aile sıcaklığını unutamam. 

Mübarek ay boyunca Konya’nın Alaaddin, Şerafeddin, Kapu, Aziziye, Sultan Selim başta olmak üzere tarihi camilerinde kılınan teravih namazları, manevi dünyamıza ayrı bir renk verirdi. Belki her şey mütevazi ölçüdeydi ama o yıllarda samimiyetin insanları kuşattığı bir atmosfer vardı… 

DENİZ VE DERE MEMLEKETİ YEŞİL ORDU’DA RAMAZAN İKLİMİ

Kader rüzgârı bizi yıllar sonra memleketimiz Ordu’ya yönlendirdi. Bu defa merkezde denize sıfır parklarda veya bir dere kenarında piknik ortamında kurulan iftar sofraları, Boztepe’de şehir manzaralı semaverlerde demlenen çaylar şenlendirdi hayatımızı. Bazen de Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin gezinti teknesinde Karadeniz’in dalgaları eşliğinde açılan oruçlar, sıra dışı lezzet ve renk olarak yer aldı hatıralarımızda. Ordu’nun Yalı, Orta, Efirli, Eskipazar Camii gibi tarihi mabetlerinde huzur atmosferinde kılınan teravih namazlarını sahilde çay ve dondurma keyfi tamamlıyordu. Ordu’ya dönüşümüzle birlikte fırsat buldukça baba ocağına gidip çocukluk iftarlarını yâd etme, hafızayı tazeleme imkânı da doğmuştu. Bugün de görev yaptığım Tokat’ta fırsat buldukça yaptığımız gibi…

TOKAT BİR BAĞ İÇİNDE… 

İki Ramazanı geçirdiğim Tokat’ta ise bu kutsal zaman dilimi, Karadeniz-İç Anadolu karma iklim ve kültür yapısı karakteristiğinin yansıtır mahiyette… Bu topraklarda üzüm yaprağı özel bir yere sahip; bundan dolayı sofralarda üzüm yaprağı ile yapılmış enfes lezzetteki et ve bakla dolma (burada sarma değil, ‘dolma’ deniliyor) mutlaka süslüyor iftar sofralarını… Belki de bunun için o meşhur Tokat türküsünde şöyle dillendirilmiştir: Tokat bir bağ içinde/Gülü bardağ içinde/ Tokat'tan yar sevenin/Yüreği yağ içinde…

Yarma çorbası, yöresel keşkek, börekler ve tatlılar bu bereketli sofraların leziz ikramlarıdır. Bununla birlikte tarım memleketi Tokat’ın gerçek zenginliklerinden biri eşsiz lezzete kiraz, şeftali, üzüm başta olmak üzere yüksek kaliteye sahip meyveleridir. Bu Ramazan kiraz mevsimine denk geldiği için sofralarda kiraz kırmızısı, bir renk olarak tamamlayıcıdır aynı zamanda… 

Tokat’ın asırlara tanık tarihi camilerinde kılınan vakit ve teravih namazları sizi ayrı bir manevi yolculuğa çıkartır. Her ne kadar şu dönem restorasyonda olsa da Ali Paşa, Takyeciler, Ulu, Meydan, Behzat ve Garipler Camii asırların sesini kulağınıza fısıldar gibidir. Tokat Belediyesi’nin şehrin farklı yerlerinde kurduğu iftar çadırları, başarılı olduğu kadar da mütevaziBelediye Başkanı Eyüp Eroğlu’nun kimseyi incitmeden yoksulları gözetmesi de Ramazan iklimine uygun davranışlar olarak not etmekte yarar var. 

RAHMET PINARINDAN FAYDALANMAK DİLEĞİYLE… 

Neticede böyle bir iklim ki Ramazan, manevi açıdan da rahmet yağıyor. Fakat biraz çaba gösterip testisini rahmet kabından dolduran ondan faydalanabiliyor. Bilmiyorum; bu rahmet pınarından biz hangi ölçüde faydalanabiliyoruz… 

Geriye dönüp baktığımda çocukluğumdan itibaren geçirdiğim Ramazan aylarını, damaklarda ve manevi dünyamızda bırakılan farklı lezzetler gibi görüyor, hatırlıyor ve hatırlamak istiyorum. Hepsi birbirinden leziz ve birbiri ile kıyaslanamayacak derece özgün tatlar… 

Cenab-ı Allah, maddi-manevi bu nimetlerin idrakini ve şükrünü hepimize nasip eylesin…