Ne güzeldir dostlarla çay, simit, sohbet; ya da tam alışverişin ortasında acıktığı sinyallerini gönderen midenizi bisküviyle, krakerle yatıştırmak. Bir pastaneye girdiğinizde fırından yeni çıkmış sıcacık poğaçaların yanına az biraz da pasta ilave etmek, üstelik en sevdiğiniz çikolatalılardan… 

Hayatın rutininde kulağa gayet sıradan gelen bu manzara ne yazık ki bazılarımız için imkânsız görünüyor. Hayır, nedeni maddiyat değil; aksine imkânı olmasına rağmen ve canı çektiği halde sağlığını tehlikeye atmamak uğruna yalnızca vitrinlere bakmakla yetinmek zorunda kalan yüzlerce insan… Onlar kim mi? Dünyada görülme sıklığı en yaygın alerjik kökenli rahatsızlıklardan biri olan çölyak hastaları.

Çölyak hastalığını (Glüten Enteropatisi) uzmanlar kısaca bağırsaklardaki sindirimi sağlayan villüs denilen yapıların bozulmasına sebep olan ve yiyeceklerin emilimini engelleyen; ince bağırsakta hasar meydana getiren alerjik sindirim sistemi hastalığı olarak tanımlıyor. Genetik geçmişe sahip bu hastalık kişiyi ömür boyu sürecek bir diyete mahkûm ediyor. Hastalığın tek tedavisi buğday, yulaf, arpa ve çavdar gibi tahılların içinde bulunan glüten adlı maddeden uzak durmak; kronik bir rahatsızlık olduğu için bu ömür boyu uyulması gereken bir diyet anlamına geliyor.

Ülkemizde Sağlık Bakanlığı’nın verdiği resmi rakamlara göre 67.683 tanısı konmuş çölyak hastası mevcut. İşin içine bir de tanısı konmamışlar eklenirse sanırım buz dağının görünmeyen kısmı az çok anlaşılabilir.  Zira bu rakamın 250.000 ila 750.000 arası olduğu tahmin ediliyor.

Geçtiğimiz günlerde tam da bu konuyla ilgili Konya Çölyak Derneğine bir ziyaret gerçekleştirdim.

Derneğin kurucusu ve başkanı Şerife Hanımla yaptığımız sohbette Konya’nın çölyak konusunda nerede olduğu hakkında bilgi aldım. Kendisi halkın hastalara yaklaşımından ve tepkisinden rahatsız görünüyor ve defalarca anlatmalarına rağmen ön yargıları kıramadıklarını söylüyor. İnsanların çölyak hastalığını bulaşıcı ya da kanser gibi gördüklerini ve çoğunun bu rahatsızlığa sahip kişilerle aynı ortamda bulunmaktan imtina ettiklerini dile getiriyor; oysa çölyak ne bir kanser türü ne de bulaşıcı. Tamam, bir ilacı yok fakat uygun beslenmeyle kişinin yaşam kalitesine veya sosyal hayatına hiç zarar vermiyor. Dernek başkanının yakındığı bir diğer husus da valiliğe, kaymakamlığa ve belediyelere defalarca başvurup görüşme talep etmelerine rağmen müspet bir cevap alamamış olmaları. 

Beklenti ve talepleriyse gayet makul ve mantıklı; onlar glütensiz ürünlerin yaygınlaşmasını, bu işle uğraşan firmaların glütensiz ürünler konusunda daha gayretli olmasını ve böylelikle fiyatların makul seviyelere çekilmesini istiyorlar; bir de İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde hayata geçirilmiş olan glütensiz ekmek pişiren bir fırın... 

Umarım bu talepler yetkililere ulaşır ve Konya’mıza değerli pek çok hizmetlerde bulunmuş büyüklerimiz, belediyelerimizin değerli başkanları son derece duyarlı yaklaşımlarıyla, sadece şehrimizde sayıları binleri bulan hastaların ve hasta yakınlarının yüzünü güldürecek adımları bir an evvel atar.

Bizden duyurması…