Bir gün  Arnavutluk'ta Dures Limanında gemiden yük boşaltırken, yanı başımızdaki  gemiye;  limanda bağlı olduğu İskele babasından, halat üzerinden bir farenin tırmanışını seyrederken, gemideki fareleri düşünmüştüm..

Farelerin gemide ne işi olurdu.. Acaba başka  bir yerden gemiye binen farelerle, farklı yerlerde yeni türler mi oluşur diye düşünmüştüm..
Gemideki mürettebat, farelerin  yaşamı hakkında ne biliyorlardı?

Acaba nefret etmenin ötesinde ne kadar farelerle ilgilenmişti?

Fareler insanlar hakkında ne hissederlerdi?  Geminin ne taşıdığı, nereye taşıdığı onlar için önemli miydi?

Acaba gemi fırtınada batma tehlikesi  atlatsa , o esnada ne hissederlerdi?

Şimdi  başta kendim olmak üzere, çevremizdeki insanların, yaşama  verdiğimiz tepkiyi düşünürken, o fareler aklıma geldi..

Aslında fareler yaşam içerisinde insanların hep yanı başında ..
Bazen insanları korkutuyor, bazen insanları tiksindiriyor, bazen de ürkütüyor..

Evimizde, iş yerimizde,bahçemizde, yolda, lağımda kısaca yaşam gemimizin her yerinde..

Bir nevi insanlığın paraziti..

İnsanlara benzeyen yönleri var..

Her şeyden önemlisi fareler metabolizma olarak insana çok benzediği için insanlığa çok da hizmet ediyor..

Tıp dünyası, insanlar için ürettiği ilaçları önce fareler üzerinde deniyor.. İnsanlar tarafından,insanlık için kullanılıyorlar..

Zekiler , koku alma duyuları çok gelişmiş ama iradeleri yok..

Tek amaçları var, yemek, üremek yaşamak tabi bir de insanlığa hizmet ederek yaşatmak..Tabi ki insanların iradesine tabii olarak.

Şimdi düşünüyorum da gemideki fareleri; sadece kendi yiyecekleri ile yani istekleri ile ilgileniyorlar..

Geminin rotası hiç onları ilgilendirmiyor..

Gemi batarken bile sadece kendi alanları ile ilgileniyor..

Şöyle bir düşündüm; gemideki farelerle,  mürettebat arasındaki farklı yaşam ve duyarsızlık ilişkisi, yaşamımızda da aynı şekilde devam ediyor..

Evde , ailede, işte, şehrimizde, ülkemizde , dünyada, insanlık yaşamında bu duyarsızlık aynen devam ediyor..
Bu konuyu uzun zaman bir çok arkadaşımla tartıştım, gözledim..

Aile gemisi, kendi şehir gemisi, ülke gemisi, insanlık gemisi olarak değerlendirirsek, farelere haksızlık yaptığımızı düşünebiliriz..

Mesela, çocuğumuzu okula yazdırıyoruz, ondan sonra bir daha gerektiği gibi ilgi göstermiyoruz..Okulu çocuk avutma yeri olarak görüyoruz..
Evleniyoruz, gittikçe güçlenen beklentilerimiz; bizi, aile gemimizin rotasından çıkmasını fark etmeyecek kadar,ailemizden alıkoyuyor.... Varsa yoksa ne istediğimiz..

İşimizde şirketimizde neler oluyor farkında bile değiliz..Maaşımı alayım yeter..Kariyerim ne olacak(o da sadece unvan versinler yeter cinsinden), kendimi geliştirebilecek miyim? Hayatın neresindeyim?İnsanlık olarak hangi seviyedeyim?

Sorusu çoğumuzun aklına bile gelmiyor..

Şehrimizde geleceğimizi ilgilendiren onlarca karar alınıyor, haberimiz yok..

Ülkemizin geleceğini ilgilendiren binlerce olay gelişiyor haberimiz yok,izlemiyoruz,

Gözlemiyoruz..
Ya dünyada, insanlık gemisi batıyor, sadece projelerimizin başarısını düşünüyoruz..

Sadece isteklerimizin peşindeyiz..

Hatta kendimiz batıyoruz,  ne oluyor, nereye gidiyoruz sorgulamıyoruz!
Yiyoruz, içiyoruz, yatıyoruz..Bir de nasıl görünüyoruz, o kadar..

İmkan bulduğumuz oranda üstelik borçlanarak mümkün olduğunca geleceğimizi ipotek etme pahasına tüketiyoruz..Tükeniyoruz..

Kısaca özel yaşamımız, işimiz, ailemiz, devletimiz dünya nereye gidiyor sorgulamıyoruz..

Tamam farelerin iradesi yok, ama bize irade verilmiş, akıl verilmiş, feraset verilmiş, muhakeme verilmiş, okuma kabiliyeti, anlama,algılama, paylaşma becerisi verilmiş, her şeyden önce bilinç verilmiş..Neden kullanmıyoruz?

Tek yaptığımız alışkanlıklarımızın kontrolünde ve sınırları içerisinde bir hayat sürmek.

Hatta çoğumuz için çevremizde olan değişikliklerin var olup olmadığı bile meçhul!.

Adı, yaşıyoruz!
Ama yaşama, kendi yaşamımıza, başkalarının yaşamına katkı yapmadan!.

Tabii bu arada fareler mürettebatın ahlaklı olup olmadığı ile de ilgilenmezler..

Mürettebat var, gemiyi doğru rotada kullanır, mürettebat var gemiyi yanlış rotada kullanır..

Fareleri geminin sahipleri de ilgilendirmez.. Onlar insanlığı yok edecek yük de taşır, insanlığa faydalı olacak yük de!

İşte mürettebatlar da,bazen farelerden farksız olabilir, işimiz görülsün de ne taşırlarsa taşısınlar diyebilir..

Yani işimizi görülsün! yiyelim içelim, yatalım!

Mesela, fareler nereye pisleteceğini de düşünmez! Sadece ihtiyacı karşılansın..Ona bakar.

Çevremize bakalım, her yer pis, hava pis, Tarsus'ta, Çanakkale'de  balıklar ölüyor sesimiz çıkmıyor..

Denizlerimiz, ormanlarımız, yol kenarlarımız insanların tükettikleri ürünlerin atıkları ile dolu!

Hangi rotadayız, nereye gidiyoruz, insanlık nereye gidiyor?

Koca,koca devletler, uygarlık ve modernlik sıfatlarını ayaklar altına alarak,kendi ülkelerinin çıkarı için refahı için milyonlarca insanı, ölüme sürüklüyorlar, çaresizliğe atıyorlar..Kendileri obeziteden ölürken, insanlığı açlığa sevk eden düzenler kuruyorlar..

Üstelik bunları bilerek ve isteyerek yapıyorlar.. Planlayarak projelendirerek yapıyorlar..Bilinçle, irade ile....

Fareler plan proje de bilmez, hiç olmazsa bilmeyerek böyle bir zararı olmuyor diyebiliriz..

Hakikaten, gemideki farelerin, gemilerin rotası ile ilgilenmemesini, kayıtsız kalmasını anlayabiliriz, onlar fare..Dedik ya farelerin iradesi yok..

Ya biz?

Fareden neden farklı değiliz,?

Neden?

Gemideki farelerden, ne kadar farkımız var, Düşünmüyoruz? Düşünemiyoruz? Bizi bilinçli yaşamaktan alıkoyan etkenler neler?

İnsanlık ne kadar kendi rotasını merak ediyor?

Düşünmemiz gerekmez mi?