Diz çöküp otursam bir daha kalkmamacasına
İlk günden, ta başlangıçtan hayata.
Kırpmadan gözlerimi
Geleceğin
Geçeceğin
İhtimaliyle yüreğimin bir yerlerinden
Ya da tutsak nefesimi
Ürkersin
Kızarsın, kıskanırsın diye
Başkalarıyla konuştuğumu sanarak
Sadece
Göz kırpma mesafesinde seni görebilme
Hissetme, koklama, ayakta kalabilme adına
Uzaklığından arınma erdemine erişebilmek için
Rahatlatabilsem
Geceler gündüzlerin
Yamaçlar düzlüklerin
Uzaklar yakınların
Yıldızlar, kör kuyuların peşinde sürdürürken serüvenlerini
Tüm bu yaşam bağlarını,
Tohuma kalkan
Meyveye duran
Asırlardır yârına
Yarınlara damıtılıp bekletilen
Göz kaynaklarımdaki
Coşkun, Lirik
Havzaların tıpacını gevşetmek
Esnetmek için, süre istesem
Yolun başında tuttuğum
Hurda iskeletimi iyice zorlayan
Bunaltan
Kurutan
Yokluğumu sunmak
Heder etmek
Heba etmek için sana
Akıtarak durgunluğumu
Denizlerle kırların
Ümitlerle varların
Nefeslerle yarların sevdasının
Çekiç ile örsün
Tebriz’iyle Mevlâna’nın
Bir kalıpta şekillenmesinde
Dünyayı el-arkası ederek
Halvete çekilmesinde
İffette Yusuf
Sabırda Yakup
İfadede Musa
Yaratılışta Muhammed
Hakikatte Mansur’dan başka
Ne olabilirdin
Ey aşk!..
Ey!
İki cihanı omuzlarında taşıyan, ulu çınar!..
Eğ dallarını gönlümün karanlıklarına
Kendi bahçesini sulayamayan düzenbaz bahçıvana
Kendimde seni tanıma
Yaratılış sırrı oluşunu idrak etme hissi bağışla
Sen ki;
Gözün göremeyeceği kadar uzak
Gönlün hücrelerinde dolaşacak kadar yakın
Bahçeler içinde bahçe
Yokluklar içinde varlık
Asıl varlık
Tek varlıksın.
Sen, ben olmadan
Hatta daha beşeriyetin yaratılışı düşünülmeden
Âdem’le Havva’dan söz edilmeden
İmtihana tabi tutulmadan önce yaratılan Âlemi kebir
Ve onun nurlu önderini
Tüm bir insanlığı uhdesinde toplayan
Sonra da bitene kadar peşinde koşturan yaratılış hevesimsin
Ey Aşk!..
Ben sendeyim...
Sen bende değil!