Anayasanın 135. maddesinin birinci fıkrasında, “mesleğe mensup olanların, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde, dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere, meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile, kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen, kamu tüzelkişilikleridir,” denmektedir.

Üçüncü fıkrasında ise, “bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar,” denmek suretiyle, bu meslek kuruluşlarının, yukarda belirtilen amaçlar dışında faaliyet gösteremeyeceklerini, açıkça belirtmiştir.

Altıncı ve yedinci fıkraları da, bu Anayasal ve yasal gereklere aykırı hareket edenler hakkında, yapılması gerekli bulunan yasal işlemler, anlatılmaktadır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 76. maddesi de, Anayasanın yukardaki amaçla ilgili maddesini aynen tekrar ederek, “Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlâkını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır,” demek suretiyle, baroların asli görevlerinin, meslektaşlar ve halk nezdinde, dürüstlüğü, güveni, düzeni, mesleki ahlakını, mesleğin saygınlığını, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma ve koruma ile, meslektaşlarının ortak ihtiyaçlarını karşılamanın, baroların asli görevleri olduğunu ve bu amaçların dışına çıkmamaları gerektiğini, açıkça ifade etmektedir.

Ne acı ki, etkin barolar, uzunca yıllardan beri, bu amaçlarını taşarak, ülkenin siyasal atmosferinde önemli bir siyasal figür olma işlevini, sürekli devam ettirmekte, gerek baro seçimleri sırasında ve gerekse, seçim sonrası meslektaşlar arası ilişkilerde, hep ideolojik ve siyasal kutuplaşmalara, ön ayak olmaktadırlar.

Bu, ülkenin tüm aydınları ve halk tarafından birebir üzüntüyle müşahede edilegelen bir gerçek olup, kendilerini hiç ilgilendirmeyen ve yukardaki maddelerde de görüldüğü gibi, kuruluş amaçlarıyla hiç te bağdaşmayan bir biçimde, ülkenin yasal kuruluşu bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yasal ve yetkili başkanı tarafından, yasasıyla belirtilen kuruluş amacına uygun bir biçimde, verdiği Cuma hutbesindeki konuyla ilgili olarak, hem yasal kuruluş başkanını ve hem de halkın dini inanç ve kültürünü rencide edici, yazılı ve sözlü beyanlarıyla, etkin ve lider baroların yönetimleri, Anayasa ve meslek kanunlarını ihlal etme suçunu işledikleri gibi, halkın dini inançlarını ve önemli bir kısmının değer ölçülerini hiçe sayıp, hakaret suçlarını işlemişlerdir.

Her ne kadar baroların, hukuki düzenlemeler hakkında kendi görev alanları içinde, görüş beyan etmeleri, en tabii hakları olsa da, bu sınırların dışına çıkılarak, toplumun inanç değerleri ile çatışan ve bu nedenle gerginliğe yol açan görüş beyanlarında bulunmaları, Anayasal ve yasal sınırlarının dışına taşmak anlamına gelmektedir.

Kısaca, kendi görev alanları içinde görüş beyanlarına evet, sınırları aşarak, gerginliklere yol açan beyanlarına ise, hayır diyoruz.

Onların Diyanet İşleri Başkanı hakkındaki bu tavırları, şimdiye kadar yapageldikleri, Anayasa ve meslek yasalarını ihlallerin üzerine tüy dikmiş, hem kahir meslektaşlarını ve hem de halkı rahatsız ve tedirgin etmekle, kendileri ve meslek kurumları hakkında, bazı yasal tedbirlerin alınmasına sebep olmuşlardır.

Barolar yıllardan beri, yönetimlerinin siyasal ve antiyasal davranışlarıyla, çoklu baro sistemine geçmenin zaruretini, bizzat kendileri işaret ederek sebep olmuşlar ve ortaya attıkları, “çoklu baroların, siyasal kutuplaşmalara sebep olacağı” iddiaları da, uzunca yıllardır kendileri siyasal ve ideolojik kutuplaşma ve guruplaşma ile, baroları adeta, siyasetin odağı haline getirmeleriyle, kendilerinin fiili davranışlarıyla çelişmektedir.

Esasen, uzunca yıllardır yaptıkları bu ideo-siyasal davranışlarının, bir gün ciddi sonuçlara sebep olunabileceği düşünülerek, yapılan ikazlar dikkate alınıp, yasal sınırlar içine çekilmeleri gerekirdi.

Yani etme bulma dünyasında, yıllardır, istedikleri gibi at koşturan insan ya da kuruluşların, olayların akışının tabii sonucu olarak, bir gün önlerinin kesilebileceğini idrak etmeleri, gerekmektedir.

Sonuç olarak ifade edelim ki, barolarla ilgili yapılmakta olan yasal düzenlemenin, olayların gelişiminin tabii ve yasal bir sonucu olup, çağdaş ülkelerdeki örneklerinin benzeri olduğunun kabulü, gelinen süreçte, tabii bir gerçektir.

Saygılarımla!..