Geçtiğimiz günlerde elimde kumanda televizyon kanallarını dolaşıyor iken TRT MÜZİK Kanalında Yaylaların Avazı ismi ile yayınlanan bir programa rastladım. Program Erzurum'dan yayınlanıyor ve bir birinden güzel Türküler okunuyor idi. Bir Türkü sever olarak programı izlemeye karar verdim. Süre ilerledikçe beni kanala bağlayan asıl konunun Türküler değil, seyirciler arasında bulunan bir zenci misafirin olduğunu anladım.

Program ilerledikçe ben Türkü söyleyen sanatçıdan daha fazla seyirciler arasında bulunan zenci misafirin hareketlerini takip etmeye başladım. Bahsettiğim şahıs, Türkülere kendisini o kadar kaptırmıştı ki stüdyoda bulunan seyirciler arasında en hareketli olanı idi. Yerinde bir türlü duramıyor sürekli oyun figürleri ile sanatçıya eşlik ediyordu.

Programın sonuna doğru sanatçı Kars veya Iğdır yöresinden bir Türkü seslendirmeye başladı. Ben bir yandan Türküyü dinlerken bir yandan da zenci misafiri takip ediyorum. Daha Türkünün başında takip ettiğim zencinin Türkülerimizle ne kadar haşır neşir olduğunu gördüm. Önce eli ile tempo tutmaya başladı akabinde bununla yetinmeyerek sahneye fırladı ve bir güzel Kafkas oyunu ortaya koydu.

Bir zencinin, hem de Erzurum'da bulunan bir zencinin Türk Kültürüne bu kadar hâkim olması hayrete şayan bir olaydı. Kendi gençlerimizin dahi Türkü Kanallarını es geçtiği, ciddiye almadığı bir zamanda Erzurum'da bir zenci Türk Halk Müziği Konserine gidiyor ve burada aşka gelip Kafkas oyunu oynuyordu. Gençliğimiz adına üzüldüm doğrusu! 

Bu üzüntüm ile birlikte birden onlarca yıl geriye döndüm. 12 Eylül 1980 darbesi yapılmış, siyasiler ve siyasetin içerisinde yer alan gençler taraf gözetilmeden içeriye atılmıştı. İşkencelerin haddi hesabı yoktu. Mamak'ta bulunan ve C-5 ismi ile hafızalara kazınan yerde de gençler işkenceden geçiriliyor ve sırf sayı eşit olsun diye idama gönderiliyordu.

İşte o günlerin en meşhur davalarından birisi olan MHP ve Ülkücüler davasının görüldüğü mahkemenin birisinde resmen bir komedi yaşanıyordu. İzmir Ülkü Ocaklarına mensup gençlerin yargılandığı davada Savcı gençlerden birisine “Sen Türk ırkçılığı yapıyormuşsun” diye bir suçlama yöneltiyor, genç ise gülerek şu cevabı veriyor:

“Estağfirullah efendim, benim Türk ırkçılığı yapmak ne haddime! Görüyorsunuz benim tenim bile beyaz değil. Ben zenci bir anne ve babanın çocuğuyum ve zenciyim. Ama yaşadığım ülkeye ve ülkemin insanlarına hizmet edebilmek için Ülkücü Hareket içinde yer aldım. Ve burada hiç kimse bana derimin renginden dolayı dışlayıcı ve küçümseyici tavırlar takınmadı. Ne bana böylesine insani tavır gösterenler ırkçı olabilir ne de ben derimin rengi dolayısı ile Türk ırkçısı olabilirim. Sizin bu iddianıza ancak gülümseyebilirim.”

Evet, Erzurum'da Türk Halk Müziği aşığı bir zenci beni bir süreliğine maziye döndürse de yaşadığımız günün gerçekliğinden kopamıyoruz. 

Bizim Türkülerimiz milletimizin karakterini ve iç güzelliğini ortaya koyar. Bu Türkülerde Türk'ün örfünü ve töresini bulursunuz. Bu örf ve törede başkalaştırma ve dışlama yoktur. Yunus Emre'nin söylediği gibi biz “Yaratılanı Yaratandan ötürü severiz” Hiç kimsenin rengi ve ırkı bizi ilgilendirmez. Biz diğer milletleri, gittiğimiz vitesi büyütmenin bir vesilesi olarak görür ve onları yarış pisti içindeki rakibimiz olarak görürüz. Hedefimiz, onları yok etmek değil geçmektir. Yani Türk Irkçılık yapmaz, yapamaz. Buna töresi ve örfü de müsaade etmez. 

Binlerce yıldır tarih sahnesinde yer alan bu büyük milletin kurduğu imparatorluklar içerisinde yer alan diğer milletler bu süre zarfında kendi milli kimliklerini ve dillerini muhafaza edebilmişlerdir. Irkçılığın bir kültür olarak yer aldığı Batı Medeniyetin de ise bu rahatlığı bulamamışlardır. Sadece 50 yıl İngiltere yönetiminde kalan Mısır da bu gün insanlar İngilizce konuşmaktadır. Kuzey Afrika ülkeleri çok kısa bir süre Fransız yönetiminde kalmış olmasına rağmen bu gün bu ülkelerde Fransızca ikinci dildir. 

Hemen hemen bin yıl Türk idaresinde kalmış olan (Tolunoğulları, Eyyubiler, Memlükler ve Osmanlılar) Mısır'da bu gün Türkçe bilen kalmamıştır. Burada bin yıldır yaşayan Türkler buharlaşıp uçmadığına göre Türklerin ne kadar ırkçı oldukları konusu tekrar düşünülmelidir. 

İslam'ı yaşamayı ve yaymayı milli mefkûre edinmiş olan bir milleti ırkçılıkla suçlamak en büyük insanlık ayıbı ve en büyük kul hakkıdır.

Evet, Türkü seven ve Kafkas oyunu oynayan bir zenci benim düşüncelerimi nereden nereye sürükledi. İsmini bilmediğim bu insana bana bu zevki yaşattığı için teşekkür ediyorum.

***

Bu akşam Konya Türk Ocağı'nda Dede Korkut Şöleni yapılacaktır. Saat 18'de başlayacak programa Anuş GÖKCE ve Yard. Doç. Dr. Aziz AYVA konuşmacı olarak katılacaklardır. Yağız Ozan ve Âşık Bizari de programa söyleyecekleri Türküler ile renk katacaklardır. Bütün Dede Korkut ve Türkü severler davetlimizdir.