ERMENEK'TE GÖZLER İKTİDARI ARADI

Ermenek'te kömür ocağını basan su yüzünden 18 can daha ömürlerinin baharında iken, sevdiklerine doyamadan, yeni doğan bebesini göremeden, bankadan çektiği kredi ile aldığı evde huzur içinde oturamadan hayata veda etti. 

Kazanın bağıra bağıra geliyorum demesine rağmen daha çok para kazanma hırsı yüzünden bu görmezlikten gelindi. 

Toplumumuzda son dönemlerde sıkça kullanılan bir söz var. Devlet büyüklerimizde bu sözü kullanmayı seviyorlar: “Kaç paralık adamsın!” İnsanlara değer insan oldukları için değil kaç para ettiklerine göre biçiliyor. Bu zihniyetin hâkim olduğu bir ülkede kömür madenine giren 50 işçinin toplam değeri bir işveren tutarını bulmuyor. Bir de bu işverenlerin 50'sinin bir araya gelip Ankara'ya ricacı gittiğini düşünürsek değer bir hayli katlanıyor.  Bu değer karşısında da ülkeyi yönetenler dillerini yutmak zorunda kalıyorlar.

 Aynı şekilde iki araca bindirilmesi gereken 40 kişi bir kamyon parası etmedikleri için tek araca bindiriliyor. Araç devrildiği zaman da “kaç para ettikleri bilinmeyenler” hayatlarını kaybediyorlar. Ancak yetkililerden yine ses yok, çünkü devrilen aracın kaç para ettiği biliniyor!

***

Başlığa bakıp ne demek istediğimi anlamaya çalıştığınızı düşünüyorum. Hükümet başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere bakanları ile Ermenek'e çıkarma yaptığı halde gözler nasıl iktidarı aramış olabilir.

12 yıldır iktidarda bulunan ve yaptığı duble yollar, marmaray, hızlı trenler, gökdelenler, hospitaller ve çılgın projelerle övünen bir hükümet Ermenek'te de vatandaşın yanında olmalı idi. Gerçekten haklarını yemeyelim konu ile ilgisi olan bütün bakanlar orada idiler ve halen Ermenek'te bu işin bir an önce sonuçlanması için gayret gösteriyorlar.

Peki, bu insanların bu gayretlerini görmezden gelip hangi izan ölçüsü içerisinde “Ermenek'te gözler iktidarı aradı” başlığını atabiliyoruz?

Bizi bu başlığı atmaya zorlayan faktör bölgeye giden başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere bakanların kullanmış olduğu dildir. Cumhurbaşkanı “HESAP SORULMALI” diyor, bakan “İZİN VERİLMEMELİYDİ” şeklinde bir açıklama yapıyor. Bir başkası ocakların kapatılmak istendiğini ancak araya giren 50 kişinin hatırı için kapatılmadığını söylüyor! Ve Başbakan Davutoğlu, müfettişlerin işverenin ısmarladığı çayı içmelerinin dahi haram olduğunu belirtiyor.

Yukarıda sarf edilen sözlerin doğruluğu üzerine söylenecek bir sözümüz olamaz. Hepsi doğrudur! Ancak bu sözleri söyleyecek olan merci ülkenin muhalefet partileridir. İcraat yapmakla yükümlü olan iktidar partisine mensup her hangi bir milletvekili bu şekilde bir cümle kurma hakkına sahip değildir.

Nasıl ki yaptıkları ile övündükleri icraatları anlatırken yaptık, ettik, bitirdik gibi kelimeler ile biten net ve kesin cümleler kullanıyorlarsa bu durumda da aynı netliği bekliyoruz. “Ruhsat verilmemeliydi” yerine “ruhsat verenden hesap soracağız”, “hesap sorulmalı” yerine “bunun hesabını soracağız”, “işverenin çayını içmek haramdır” yerine “işverenle bu kadar samimi ilişkiler kurup kanunları kulak ardı edenlerden kanun çerçevesinde bunun hesabını isteyeceğiz” diyebilinmeliydi. 

Araya ricacı olarak giren o 50 kişinin isimleri açıklanmalı ve bunlardan hesap sormanın yanında bir daha devletle iş yapmaları engellenecek denilebilmeliydi. Bunların hiç birisi söylenemedi. Bölgeye giden bütün yetkililer muhalefet tarzı bir dil kullanarak sorumluluktan kaçma eğiliminde oldular.

Demokrasilerde iktidarlar, yaptıkları ile övünme hakkına sahip oldukları kadar yapamadıkları konusunda da hesap verebilme yürekliliğine sahip olurlar. Demek ki Yeni Türkiye'de kurulması düşünülen ileri demokrasilerde sadece yaptığımızla övüneceğiz. Elimizde patlayan işler için bir günah keçisi arayacağız. Bunun adı Ergenekon olabilir, balyoz olabilir veya paralel yapı olabilir! İsimlerin hiçbir önemi yok! On bir yıl kanka olduğumuz bir dostumuz birden en azılı düşmanımız olabilir. Önemli olan başarısızlığı yükleyeceğimiz bir günah keçisi bulmak.

***

Cumhuriyet Bayramını kutladığımız! gün ülkemizden geçen yabancı askerler (bir devleti bile olmayan Kuzey Irak Kürt yönetimi, ne zaman devlet olmuşsa! Zaten üniformalarında kendilerinin değil ABD'nin bayrağı vardı.) bölge halkı tarafından coşku ile karşılandı. Bu karşılama bana tarih kitaplarından okuduğum İzmir ve İstanbul'un işgal günlerini hatırlattı. Bu geçişi bir zafer gibi anlatmaya çalışan tv ekranlarındaki şahıslara sormak istiyorum. Beyler siz hangi maçı seyrediyorsunuz?

***

Yazıma Ozan Arif'in bir şiiri ile son veriyorum,

YÜREĞİMİ YER ALTINA GÖMDÜNÜZ!

Bakanlar!.. Siz... Hiç bakmayın yüzüme, 
Yüreğimi yer altına gömdünüz!
Ben anayım ateş düştü özüme,
Yüreğimi yer altına gömdünüz!

Kupkuru kemiğim, kupkuru tenim, 
Yer üstünde kalan kuru bedenim,
O yerin altında oğlum var benim,
Yüreğimi yer altına gömdünüz!

***

UYANMAK YOK, UYUMAYA DEVAM!