Avrupa Parlamentosu (AP), Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile sürdürdüğü müzakerelerin geçici süreliğine dondurulmasını tavsiye eden tasarıyı kabul etti. Hükümetimizden bir bir açıklamalar geldi: “Hukuki bağlayıcılığı yok kararın” dendi, AP yerden yere vuruldu. 

Avrupa'nın Türkiye'yi almayacağını yıllardır biliyoruz. Bunu bile bile yüzümüzü yıllardır döndüğümüz Avrupa, her fırsatta bizi sırtımızdan vurdu, vurmaya da devam edecek. O yüzden alınan bu kararın hukuki bağlayıcılığının olup olmamasını değil, Avrupa'nın bizim için bir hiç olduğunu göstermek gerekiyordu. Ama yapamıyoruz...

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail basınına verdiği mülakatta, tokat gibi cevaplar verdi. Gururlandık. 

Önceki gün bir haber çıktı: İsrail'de meydana gelen yangına, Türkiye yangın söndürme uçağı göndermiş! O gururlandıran sözlerin arkasından bu hamle ne kadar doğru? Ya da bu hamleden sonra o sözler inandırıcılığını yitirmez mi? Durduğumuz bir yerde duramıyoruz...

Yine geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İstanbul'da düzenlenen NATO PA 62. Genel Kurulu'nda konuştu. Çavuşoğlu'nun konuşmasının ardından soru cevap bölümünde söz alan Ermenistan Milletvekili Koryun Nahapetyan, Türkiye'ye yönelik suçlamalarda bulundu. Nahapetyan'ın Türkiye'in DEAŞ'a destek verdiği yönündeki suçlamalarına Bakan Çavuşoğlu sert tepki gösterdi. Ermenilerin Karabağ'ı işgal ettiklerini vurdu yüzlerine. Hain PKK'nın içerisindeki Ermenileri hatırlattı. Yine gururlandık, olması gereken yapıldı. Bu tepkinin ardından uygulamada ne olacak bu da merak konusu...

Şimdi tüm bunlara baktığımızda, dış politikada sert tepkiler gösteriyor fakat uygulamada söyleneni yapamıyoruz. 

Diğer taraftan Rusya'ya bakalım.

Avrupa Birliği'ne alternatif olarak Şangay Beşlisi'ni tercih etmek gibi alternatif bir dış politika yürütmeye başladık. Bu durum da anlaşılır gibi değil. Daha önce de bahsetmiştim; Emperyalizme sırt çevirip komünizme yüzümüzü dönmek ne kadar doğru olacaktır? Ayrıca, Rusya da açık bir şekilde önceki gün mesajını verdi. 

Fırat Kalkanı Harekatı'nda Esed Rejim güçlerinin askerlerimize saldırıp 3 şehit verdiğimiz üzücü olay, Rusya'nın verdiği önemli bir mesajdır. 24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Federasyonu Hava Kuvvetleri'ne ait Sukhoi Su-24M tipi uçağın sınır ihlal ettiği gerekçesiyle angajman kurallar çerçevesinde Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldüğünü hatırlayalım. 

1 yıl sonra aynı gün Esed rejimine ait savaş uçağının askerlerimize saldırması elbette tesadüf olmayacaktır. Esed rejiminin bu hareketi başına buyruk yapmadığı gibi bir gerçek de ortadayken, Rusya'nın isteği ile bir mesaj verilmiş olmasını iyi yorumlamak gerektiğini düşünenlerdenim.

Bu nedenle, Türkiye'de tam bu günlerde, köklü değişikliklerin yaşandığı bir durumda, dış politikada da Türkiye'ye yakışacak değişimleri yaşamamız gerekiyor. “Ne AB ne Şangay Beşlisi en doğrusu Türk – İslam birliği” diyerek, tarihin bize vermiş olduğu gücü göstermenin tam vaktidir. Bu nedenle, içeride nasıl ki erkek olup, milli manevi değerlerimize kast eden hainlere karşı duruyorsak, yine dış politikada da erkek olup kendi bağımızı kendimizin kesmemesi için hiçbir engel yok. İnşallah bunu başarabiliriz! Sevgi, saygı ve dua ile...