ELİMİZİN ALTINDAN KAYIP GİDEN KONYA!

Şehirler canlı organizmalardır. Özellikle tarihi olanlar kırılgan ve hassastırlar. Genleri ile fazla oynarsanız binlerce yıllık şehrin hayatına son vermiş olursunuz. Nasıl bir ressamın tablosundaki renk cümbüşüne, attığınız fırça darbeleriyle mana ve düşüncesini zarara uğratırsanız, işte Allahın yarattığı bu güzellikleri ve bin yıllık yaşayış biçimini de tahribata uğratırsınız

 Şehri yönetecek kişilerin vasıflı olması gerekir. Evvela şehrin tarihini iyi bilmelidir. Sosyal ve ekonomik yapısı, tarihi kültürel yapısını, örf adet ve geleneklerini,  etimolojik, ırk ve etnik kök, din ve dil terminolojisini,  tanıması ve bu farklılıklar arasındaki dengelemeyi çok ama çok iyi kurmalıdır. Yoksa öyle bir yere dokunduğunuz zaman şehrin sinir uçlarını harekete geçirip vücudun tümünü hasta durumuna sokarsınız. Poliklinik tedavileri bırakın klinik tedavi bile sonuç vermez.

YABANCILAŞAN ŞEHİR

Son on yıl Şehrimizde yabancı isimli işletmeler aldı başını gidiyor. Çoğu İngiliz patentli olan bu işletmeler şehrimizin en güzide yerlerine mekânlarını kurmuşlar sözde hizmet ediyorlar. Kapitalist sistemin bayraktarlığını yapan çok şubeli, çok uluslu şirketler halkı sömürmeye dahası bin yıllık kültürümüzün de dibine kezzap suyu dökmektedirler. Ekonomik yapısı çok güçlü olan bu işletmeler, küçük çay evlerini, Osmanlı kahve salonlarını, tost ayran satan büfelerini bitmek durumuna getirmiştir.

OSMANLI KÜLTÜRÜ

Halbuki O kadar çok içecek çeşidimiz var ki, yüzlerce(ramazan şerbeti, bal şerbeti, kızılcık şerbeti, limonata, nar şurubu, ayran gibi!)

Sultan Murat bir ramazan günü haber vermeden mahiyeti ile birlikte karşıda oturmakta olan şeyhülislamının evine iftara gider. Sultanın kayıkla kendisine misafir geleceğini haber alan şeyhülislam hemen talimat verir yemek hazırlığına girişirler. Son derece zarif yemek takımları ile süslenmiş yetmiş çeşit yemek, yetmiş çeşit tatlı ve yetmiş çeşit soğuk içecek hazırlanır.

 Yemekten sonra şeyhülislam padişaha, ''sultanım keşke haber verseydiniz. Siz efendimiz padişahımızı daha iyi ağırlama imkânımız olurdu, kusurumuza bakmayın dar zamanda ancak bu kadar hazırlanabildik''der.

Padişah gayet memnun bir şekilde'' her şey çok güzel olmuş ancak bir eksik vardı, içeceklerin içinde buz yoktu'' der.

Şeyhülislam ''Efendim fazla vaktimiz olmadığı için o içeceklerin hepsinin kâsesi buzdandı''der.

Peki, ne oldu bu kültür hazinemize?

Ne odluda yabancılaştık benliğimize, tarihimize?

 Mevlana'nın mesnevisini 22 yabancı dile çevirdik, yabancılara anlattık ama Hasan'a anlatabildik mi?

 Dahası biz şehrimizi tamamen yabancı kültür emperyalizmine esir etmişiz.

 Konya'nın en müstesna semtlerine modernlik safsatası ile dış kültür uzantısı emperyalist işletmeleri yerleştirirsek elbette Konyalıya aykırı nesille karşılaşırız. Alış veriş kültüründen tutunda, eğlencesine kadar yabancılaştırmışız toplumu.

Yeni nesil; Elektronik çağın değil, elektronik cihazların etkileşimi ile kendi kültürüne yabancılaşmıştır. Japon toplumuna baktığımız zaman 4000 sene önce ne yazılıp çizildi ise bu günde aynısını yazıp çiziyor. Konuşuyor ve okuyorlar.

 KONYA RUHUNU YAŞATMAK

Konya gibi tarihi binlerce yıla dayanan şehrimizin,-KONYA- tabelasının bir ruhu, kişiliği, kimliği ve vizyonu var. Yani bin yıllık Anadolu serüvenimiz içindeki Konya'nın üzerine yapışmış bir etiketi var.

İşte o tabeladaki ruhu; Yaptığımız parklarda, yollarda, köprülerde ne kadarını yansıtabilmiştir?

Yeni imar çalışmalarında Konya'ya has bir mimari stil geliştirebildik mi?

Şehrimizde Alâeddin tepesi ve Mevlana'nın dışında Konya'yı sembolize eden bir görüntü elde edebilir miyiz?

 Kocaman bir hayır.

Yeni yerleşim birimlerine baktığınız zaman Avrupa'nın kötü ve kalitesiz yeniliklerini uygulamışsınız.

Viyana ziyaretimizde, kaldığımız otel 200 yıllık bir bina imiş. Şehri dolaştığınız zaman kendi kültürlerinin sembollerini hemen her yerde görebiliyorsunuz. Şehir buram buram tarih kokuyor.

PEKİ, YA KONYA:

Bin yıllık İslam şehri olan Konya, şehre girerken burası ''Selçuklu payitahtı Konya'' diyebileceğimiz bir eserimiz var mı?

Panoramik olarak şehirde gezinti yaptığınız zaman Selçuklunun çini işçiliğini Osmanlı'nın taş ve mermer işçiliğini, taş kemerli yapılarını görebiliyor muyuz?

 Tanıtımlarınız da bile Selçuklu şehri Konya diye değil modern Avrupai bir Konya diye tanıtıyorsunuz. Kısaca hepimiz Avrupa aşığı olmuşuz.

İşte bu sebepten dolayıdır ki insanımızı gençliğimizi geleceğimizi, Avrupalının attığı eski değirmenlerinde öğütüyoruz.

 Bu Şehrin Şehri Emin'i bunları düzeltemeyecekse bu şehrin tarihine kültürüne, geçliğinin eğitimine sahip çıkamayacaksa niye orada oturur.

Kocakarı ile Hazreti Ömer'in kıssasında kocakarının kapısına gelen halifeye''bilmeyecekti, görmeyecekti, duymayacaktı da niye halife oldu''dediğini ne çabuk unuttuk.

İşte tüm bu tehlikeli gidişten kurtulmak için bedesten gibi, arasta gibi çarşıları, yabancı kökenli işletmelerden koruyup kollanmalıdır. İnsanın doğasından doğan arızı sebeplerin arkasına sığınıp orada şu oldu yâda oradan şikâyet aldık o yüzden sizi toplu cezalandırıyoruz gibi sudan bahanelerin arkasına sığınmamalıdır. Eğer bir yerde arıza varsa arızanın giderilmesi için toptancı mantığıyla hareket edilmemelidir. Şehri Emin, koruyucu ve kucaklayıcı olmalıdır. Güler yüzünü Avrupalıya, asık yüzünü yerliye göstermemelidir.

Meram yeni yolda, şehrin en işlek arterlerinin kavşaklarında, yollara da taşarak yapılaşmış kara kara boyalı içimizi karartan bu işletmeler, alkollü yerler, kültürümüzü ve şehrimizi işgal etmişlerdir. Milletimizin benliğinde olan gökkuşağı renklerinden uzaklaşan, Avrupa şehri özentisi kokan kötü bir kopya ile karşılaşıyoruz.

Siz; Şehri-i Emin olarak, şehrimizde yapmış olduğunuz devasa kongre merkezlerinden bir tanesini Selçuklu ve Osmanlı kültürünü yansıtan bir mimari ile küçük esnafı destekleyen yepyeni bir AVM yapmayı hiç düşündünüz mü?

Kadın lokalleri, spor kompleksleri, kongre merkezleri yaparken binlerce kişiye iş imkânı sağlayan yeni AVM'ler ve yeni bedestenler yapmak aklınıza gelmedi mi?

PERSONELİNİZE HALKLA İLİŞKİLERİ ÖĞRETİN

Şehri emin; Nasıl tebaası içinde olan esnafın nizam ve intizamından sorumlu ise, emrindeki personelin de eğitiminden ve halkla ilişkilerinden de sorumludur.

 Kendini ziyarete gelen bedesten esnafına, irice bir yöneticinizin ''ben oraya bir kere gittim, çok kaliteli, yani marka ürünler yok, kim gidecek oraya''diyerek tepeden bakan yaklaşımla siz bedesteni yaşatmak değil ancak İngiliz kültürüne boğdurursunuz.

Siz öncelikle eğitiminden sorumlu olduğunuz personelinize, vatandaşa nasıl davranacağını öğretin. Otobüs şoförlerine başka araçları sıkıştırmanın medeni bir belediyeye yakışmadığını anlatın. Ne yapıyorsun diyen sürücüye(bendenize)''KÖPEK''diye bağırmanın cesaretini kimden alıyorsunuz diye sorun.

 Usulsüz imarlarla büyüyen işletmelere kamunun hakkının nasıl korunduğunu gösterin!

Ne diyordu şair; Erdem Beyazıt:

''Duvarlar çıkıyor önüme 
Şehrin mahpus yüklü duvarları 
Hiçbir sır kalmamış ardında hiçbir duvarın 
Nereye gitti diyorum benim elbisem nerede 
Şehir soyunmuş diyor biri 
Şehrin elbisesini çalmışlar 
Bütün şehir çöküyor yüzünde bir insanın 
Şehir boğuluyor içinde insanların kan gibi bir sesle 
Mor bir kâbus çöküyor üstümüze 
Parkta son ağaç da ölüyor intiharı hatırlatan bir ölümle 

Kalabalık toplanıyor büyük meydanlara 
------------------------ Aşka veda 
İnsanlar geçiyor yollardan 
------------------------ İnanca veda 
Şehir kapanıyor içine 
------------------------ Toprağa veda 
Dolaşıyor bir heykelin taştan eli üstlerinde insanların 
Kuşlar göç ediyorlar bulutlar göç ediyorlar 
Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların 
------------------------ İnsana veda'' 

AŞKA, İNANCA, TOPRAĞA, İNSANLIĞA VEDA ETMEMEK VE

KUBBEDE HOŞ SEDA BIRAKMAK İSTİYORSAK, SİNİR UÇLARINA BASMAMAK GERKİYOR. VE KONYA'NIN TABELASINDAKİ RUHU DOĞRU OKUYALIM.