Benim de bir vatandaş olarak, ekonomik sorunlarımızın bir bölümün düzeltilmesi için devletimize çözüm önerilerim var. Devletimiz bana “kala kala kaldık da senin çözüm önerilerine mi kaldık?” diye müstehzi bir ifade ile sorular sorabilir ama sorsun varsın. Ben de bu cahil kafamla ve az buçuk okuduğum iktisat bilgilerimle ucundan kıyısından değil hem de kitabın tam orta yerinden olmak kaydıyla söyleyeceklerimi söylemeyeyim.

Bu sözlerim için kimsenin beni dövecek hali de yok herhalde.

Başlayalım o zaman.

Şehirden köylere dönüşü teşvik edecek tedbirlere başvurulmadıkça, şehirlerin bu yükü kaldırması daha da zorlaşacak ve sivri biber pahalılık tahtının kralı olmaya devam edecektir.

Bakın “böyük böyük” iktisatçılar, ekonomistler ve de toplum bilimcileri size söylüyorum. Sözlerim yüzünden küçümser bir eda ile bakmayın bana. Madem her şeyi çok iyi biliyordunuz da neden bir sihirli değnek uzatıp ekonomiyi kökünden düzeltmediniz on yıllardır hem de. 60 yaşındayım hala “pahalılık teraneleri” ile şarkılar, türküler söylemektesiniz.

Bırakın öyle alaylı bakışları da bildiklerimden istifade edin sizde…

Özellikle 70’li yılların sonlarında ve 80’li yıllarda köylerden şehirlere yoğun göçler yaşandı. Bu göçlerin asıl nedeni köylerde mevcut her türlü imkânsızlıklardı. Geçim şartlarının zorluğu, eğitim yetersizlikleri, sosyal güvencenin olmayışı ve diğer nedenlerdir.

1960 yılında nüfusumuzun % 68’i köylerde yaşarken yüzde 32’si kentlerde yaşıyormuş. 1980 yılında bu oran 56/43 şeklinde gerçekleşmiş. 2012 yılında ise durum şöyle olmuş: Nüfusumuzun yüzde 22’si köylerde yüzde 78’i ise şehirlerde yaşar duruma gelmiş.

2018 yılında köylerde yaşayanların sayısı 5 milyon 115 bin 275 kişi, buna karşılık şehir nüfusumuz ise 76 milyon 808 bin 607 olmuş.

Bu veriler devletin resmi kaynaklarından yani TÜİK’ten alınan verilerdir.

Ülkemizde yaşanan bazı ekonomik sıkıntıların asıl nedenleri de bu istatistiklerde yatmıyor mu sizce de? 

Benim çocukluğumda yani 1960-70 ve 80 yıllarda köyümün dağlarında en az on davar sürüsü yayılırdı. Her bir sürünün sayısı 500-600 ile ifade edilirdi.  Bu demekti ki, elli haneli köyümde her hanenin en az 100 keçisi koyunu bulunurdu.

Yine dağlarda gezerek yayılan büyük baş hayvan sayısı bin sayısını geçkindi. Bu da demekti ki her hane en az 10 büyük baş hayvana sahipti.

Dedim ya o zaman yüzde 65 köylerde, yüzde 35 şehirlerde yaşardı nüfusumuz. Şimdi ise neredeyse tam tersi olmak üzere, ülke nüfusumuzun yüzde 22’si köylerde yüzde 78’i şehirlerde yaşıyor.

Eti, sebzeyi, tahılı neden çok daha pahalıya yemek zorunda olduğumuzun basit hesapları önemli gerekçeleri değil midir bu veriler?

Eskiden şehirlerde yaşayanlar köylerden beslenirlerdi.  Şehirlerde yaşayanların, köylerde mutlaka ürün yetiştiren temsilcileri, akraba ve hısımları vardı. Köye her gelen şehirli geri dönerlerken bütün kışlık ihtiyaçlarıyla birlikte dönerlerdi.

Böyle olunca da marketlerde pazarlarda daha az görünürler, tüketim konusunda market alışverişlerine daha az ihtiyaç duyarlardı.

Şimdi ise köyde yaşayan ve genellikle yaşlı nüfus yani artık tarlasını ekemeyen, dağlarda çobanlık yapamayan, canlı hayvanla uğraşma gücü kalmayan insanlar da bütün tarım ürünlerini çarşıdan pazardan temin ediyorlar. O çarşıya pazara inen gıdalar da birkaç tekelci tüccar tarafından kısıtlı sayıda bulunan üreticilerden tekelci bir zihniyetle bağlantısı yapılan ürünlerden temin etmektedirler.  Böyle olunca da ürünler elbette pahalı olacak, elbette marketler, çarşı pazarlar bu şekilde el yakacaktır.

Pekâlâ, çözüm nedir?

İnsanlarımızda bağ ve bahçe ile uğraşma arzusu en tepe noktalardadır. Çok basit bir örnekle bunun böyle olduğunu görebiliriz. Mesela bir yıl içerisinde Konya-Seydişehir yolunun Konya çıkışındaki boş arazilerde neredeyse yatay köyler oluşmuş. O boş araziler kısa sürede tamamen dolacaktır. O yerlerde insanlarımız toprak ile hasret gidereceklerdir. İnsanımın toprakla uğraşma arzusunu fırsata dönüştüren tarla sahipleri “hobi bahçeleri” adıyla tarlalarını bölerek bu insanların isteklerini karşılama çabasına girişmişlerdir.

Amatörce yapılan bu girişimleri devletimiz daha sistemli bir hale getirerek bu konuda teşvikler oluşturmalı, daha düzenli daha disiplinli bir hale getirilmelidir. Köylerimizde atıl bir durumda bulunan arazilerde vatandaşa üretim yapma fırsatı verilmelidir. Onların; barınma, su, elektrik, yol ve diğer hizmetlerini ayaklarına götürülerek bu konularda ve imar konularında kolaylıklar sağlanmalı ve köyden şehre dönüşler teşvik edilmelidir. Bu insanlar sadece kendi ihtiyaçlarını temin etseler bile devlete büyük katkı sağlamış olacaklardır. Kendi göbeklerini kendileri kesmiş olacaklardır.

Her insan kendi ihtiyacını hem de sağlıklı bir ortamda üretmiş ve kendi dışındaki akrabalarını da bu şekilde doyurmuş ve tüketim ihtiyaçlarının teminini hizmetlerini birkaç tekelci holdinge teslim etmemiş olur.

Şehirlerimize yığılan kalabalıkların, toplumumuzu uğrattığı, ekonomik, kültürel, sosyal zararların karşısında devletimizin bu alanlara yaptığı harcamaların yanında bu teşviklere yapacağı harcamalar inanıyorum ki “devede kulak” kalacak ve sağlıklı nesiller yetişmesine de katkı sunacaktır.

Yoksa “yandı gülüm keten helva.”