Yazar Mehmet Yavuz, "Sınıfta kalma olmadıkça öğrenci kendisini zorlar mı? Tüm öğrencilerin takdir aldığı sistemde rekabet ne derece sağlanır?" dediği yazıda ilginç tespitlerde bulundu.

İşte o yazı:

Eğitim sistemimizin daha eğitici bir hal alması gerekiyor.
5-6 yaşlarından itibaren başlayan sınavlar, 20'li yaşlara dek sürerek çocuklarımızı yarış atına çeviriyor.
Neredeyse hemen her sokağın köşesinde kurulan üniversitelerin gerçek amacı öğrencileri desteklemek mi yoksa onlardan destek almak mı?
Akademik kadroları daha nitelikli hale getirmek yerine toplumsal hayatta karşılığı olmayan bölümler açılarak iyi bir eğitim sağlanabilir mi?
Ortaöğretimden itibaren sözelci bir öğrenciyi geleceğini tayin için üniversite sonu yapılan sınavlarda sayısal sınava mecbur etmek vicdana sığar mı?

Eğitim politikaları ta başından beri siyasi iktidar değiştikçe değişir, bakan değiştikçe revizyona uğrar.
Siyasi kadrolar sürekli eğitim kadrolarını belirledikçe liyakattan ziyade bağımlılık ve yandaşlılık esas alınır.
Hükümet sola kayarsa sola, sağa kayarsa sağa kayan bir eğitim anlayışı topluma ne kazandırabilir ki?

Sınıfta kalma olmadıkça öğrenci kendisini zorlar mı?
Tüm öğrencilerin takdir aldığı sistemde rekabet ne derece sağlanır?
Türk futbolunda 3 5 2 ya da 4 4 2'li sistem bile uzun zamandır tavizsiz sürdürülürken spor olsun diye her 5 senede bir değişen akademik eğitim sisteminin en büyük handikapı kendisini bir türlü sisteme adapte edemiyor oluşu...

Kalıcı devlet politikaları kalıcı eğitimi temel kılar.
"Bizim nesil daha eğitimliydi" diyen kitlenin bu sözüne hak vermemek elde değil...
Öğretmene saygının zirve yaptığı, öğrencinin öğrenciliğini bildiği, kılık kıyafet yönetmeliği ile belli bir disiplinin sağlandığı sistemi arayanların sayısı  azımsanacak değil.
Sokağa çıkıp 40 yaş ve üstüne kime sorsanız Türkiye'nin tüm coğrafi bölgelerini bilir,Ereğli'de demir-çelik, Batman'da petrol olduğunu tak diye söyler. Dünyanın en büyük tepesini, Osmanlı'nın kuruluş tarihini pat diye yapıştırır.
Burada amacımız asya yeni eğitim sisteminin modern altyapısını ya da dijital gelişimini sorgulamak gibi bir niyetimiz yok.
Hiçbir siyasi polemiğe girmeden eğitim sistemimizin daha köklü ve kalıcı çözümler üretebilmesi kaçınılmaz.
Aksi halde;
"Ankara'da denize girmeye gidiyoruz"
"Dünyanın uydusu güneş"
"Bizans imparatoru Hz. İsa"
" Karadenizin incisi Antalya" diyen yeni nesile "ders vermeye" kalkışamazsınız

Eskiden gerçekten öğretmenlerimiz öyle fedakarlardı ki yaz döneminde izinlerini yakarlar sınavlarda öğrencileri başarılı olsun diye ek dersler verirlerdi. Öğrenciler öğretmenlerine karşı mahcup olmamak için günler öncesinden derslerine abanırlardı.

Kitap daha kıymetliydi. Halk kütüphaneleri öğrencilerle dolar taşardı.  Ödevler googlelerden değil üst sınıf abilerin görüş ve önerileriyle şekillenirdi.  Kitaplar ciltlenir, defterler isim etiketleriyle süslenirdi. Kısacası kitap ve deftere  ayrı bir özen gösterilirdi. Şimdi nerede ise kitap ve defter yok....Herşey bilgisayarda...

Kötü mü oldu elbette değil... Ama bazı şeyleri insanlar aramıyor da değil....

Editör: TE Bilişim