İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN

Günümüz dünyası dinamiğini ararken ve  bütün mazlumlar  merhamet beklerken ,temeli adalet ve edep olan  koca bir çınarın hikayesine dinlemeye ihtiyacımız var. Görüşlerimizin  karşında kalan düşünce yapısına  saygı duyarak ve aşırı partizanlık yapmadan kendi fikirlerimizi  yüceltmeliyiz bunun dışındaki bir davranış şekli  savunduğumuz  dava ruhuyla da çelişecektir zaten. Akif'in de ifade ettiği gibi YUMUŞAK BAŞLI İSEM KİM DEMİŞ UYSAL  KOYUNUM! Yumuşak başlı ve düşüncesinin arkasında bir tavır sergilemeliyiz. Bu hatırlatmayı da yaptıktan sonra dönelim  bizim koca çınara.

    Dünyanın kabul etmesi gereken  önemli bir gerçek şudur ki; Osmanlı İmparatorluğu  gerek yönetim alanında gösterdiği başarı, gerek toplumsal yapısı, gerekse aile yapısı bütün dünyaya örnek olmuştur. Peki bunu nasıl başardılar? İnsanı yaşat ki devlet yaşasın! Düsturunu benimseyerek yola çıkan Osman Bey ve yine dini değerlerine sımsıkı sarılıp odada bulunan Kur'an-ı Kerim ‘e ayak uzatmayan Osman Bey torunlarına  yol göstermiş olup, Ailenin en küçük ama dedelerin en büyüğü olmayı başarmış olsa gerek ki sancağı teslim alan hem sancağı, hem milleti, hem de merhameti daha ileriye taşıyarak  zirve olmuşlardır. Öyleki; günümüz de sokakta yaşayan insan sayısı milyonları aşmışken o dönemde sokakta evsiz bir kuş  dahi bulamazsınız! Sadaka taşı denen  ve bu geleneğe  sahip çıkan Osmanlı insanından  bahsetmeye hiç gerek bile yoktur.

    İnsanı yaşat ki devlet yaşasın sırrını üfleyen Edebali Osman Bey ‘in üstün kabiliyetini fark ederek  bu görkemli Çınarın tohumlarını ta o zaman atmıştır. İşte Edebaliye ayan olan Osman Beyin  edebidir. İşte Ecdadımız bu koca çınarı ilhamını Osman Beyden aldıkları EDEPLE sulamışlardır. Öyle ki  evlerinde , camilerinde  kahvehanelerinde “ EDEP YA HU"  yazılı tablolara rastlarız.  Oturmaları kalkmaları, yemeleri içmeleri hatta ve hatta sinirlenmemeli dahi edep çerçevesi içerisindedir. Örneğin Osmanlı insanını kızdı dediğiniz  zaman size hayır dua ederek karşılık verir asla küfretmez. Kızdığında LA HAVLE  çeker haksızlığa uğradığında HASBUNALLAH VENİĞMEL VEKIL zikrine sarsılırlardı. Asla beddua etmez Allah hayrını versin derlerdi.

  Mekke-i Mükerreme ve kutsal beldelere hem de her dinin kutsallarına  karşı bir edep hali içinde idiler. Öyleki  2. Abdülhamid döneminde döşenen demir yolları Medineye yaklaştığı noktada rayların üzeri keçelerle kaplanmıştır. Koca Sinan Edirne Ulu Cami ‘’nin  duvarlarını süsleyen hatlardan artan mürekkepleri edep çerçevesinde boşaltacak bir mekan bulmak için oldukça büyük çaba harcamıştır. Edirne Ulu Cami'nin kusursuz görünüşünde bu edep göstergesinin etkisi oldukça geniştir.

  Osmanlı medeniyetinin öyle yöneticileri vardır ki  kutsal beldelerden gelen haberleri dahi abdestsiz dinlemeyi edepsizlik saymışlardır. Hayvanlar, bitkiler hatta bütün varlıklar  bu edep göstergesinden nasibini alarak Anadolu topraklarında  can bulmuşlardır.

 Iste bu koca medeniyet göstermiş olduğu meziyetlerin merkezine insanı ve hayatı koyarak saygıyla yüceltmiştir. İnsanların hiç bir süresini küçük görmemiş  akıl hastası terimi yerine bi Çare yi tercih etmiş, azınlıkları milleti sadıka pozisyonuna cıkarmıstır (her ne kadar vefa göstermemiş olsalar da yüzyıllarca  irfanlı yasamıslardir)   İşte bu koca çınar hangi dönemi yaşamış olursa olsun hangi savaşa girerse girsin bu anlayışla  dim dik ayakta kalmıştır.