ANKARA SAVAŞI

Ankara Savaşı tarihimizde hem sonuçları bakımından hem de doğru incelenip yorumlanması bakımında oldukça titiz davranılması gereken bir tablodur. Çünkü Haçlıları geri süren Yıldırım gibi Yıldırım Beyazıt ‘i Ankara Adaşıma gelince çok sert eleştirebiliyoruz bunun için durumun şartları çok titiz bir biçimde göz önünde bulundurulmalıdır. 

  Her Osmanlı padişahının olduğu gibi Yıldırım ‘ın hayallerini de İstanbul ‘u feth edip peygamber övgüsünü almak süslüyordu. Anadolu’da ve Haçlılar karşısında gösterdiği başarıdan cesaret alan padişah Istanbul ‘u tam dört kez kuşatacaktır. Dördüncüsünde ise Fatih’ten daha karlı bir tabloyla muharebeye sürdürüp tarihe neredeyse İstanbul Fatihi olarak geçecekti Lakin Anadolu yu yakıp kavuran müslüman kimliğine rağmen sivil halkı ve çocukları ayırt etmeden yürüyen Timur’un politikası Yıldırım ı geri dönmeye mecbur bırakacaktır. Öyle ki Sivas kalesini ve Sivas halkını karşı koymayacağını bile bile müdafa etmeye çalışarak kendisini babasına ve halkına kanıtlayan Şehzade Selçuk Bey’i acımasızca kaybedecektir.

  Yıldırım ve Timur'un yıldızları tarih boyunca barışmamış ve sürekli problemli bir ilişki içinde olmuşlardır. Timur'un karşısında Haçlılara diz çöktükten müslümanların gönlünü kazanmış halifeden övgüler almış bir Yıldırım varken yanında ise; kaybettikleri yenilgiyi kendilerine yediremeyen müslüman kılığında Timur'un kulağına ha bire fitne üfleyen gizli hıristiyan ajanlar bulunmaktaydı.  Timur'un kazanma duruşunu (zaafını) kullanarak Yıldırımın kendi pozisyonunu almaya çalıştığını ifade edip duran ajanlar mektuplarda olan ayırmayı maalesef Ankara Ovasına taşımışlardır

İslam hukukuna göre iki müslüman tarafın savaş nedeniyle karşı karşıya gelmesi uygun değildir. Buna rağmen Timur nefsani arzularının etkisinde kalarak Osmanlı ordusunun üzerine yürüyecektir.

  Yıldırım Timur'un mektuplarına her ne kadar celalli cevaplar vermiş olsa bile savaşmayı düşünmemiştir karşısındaki insanın durumunu Sivas muhafızı Malkoç Oğlu Mustafa Beye şöyle izah eder; 

"Malkoç Bey! Bunca insanı hususiyle de hiç bir şeyden habersiz çocukları dahi feryad-ı figan  içinde helâk eyleyen  Timur gibi bir saatle  benim sulh yapacağımı sakın aklına getirme!” şeklinde uyaracak ve Timur un bütün tahrikleri sonucunda Ankara Ovasında karşı karşıya gelmek durumunda kalacaktır.

      Osmanlı ordusunun basında bulunan Yıldırım tabir edildiği üzere yıldırım gibi hareket ederek Timur un üzerine yürüyecektir. Her sey yolunda gider ken Anadolu da bağlılığını Yıldırım a bildirmiş beylikler savaş ortasında karar değiştirerek Timur’un tarafına geçecek ve savaşın akıbetini değiştireceklerdir. 

   Sivas kalesini kaybetmiş ve orta oğlu Selçuğu kaybetmiş Yıldırım birde ihanete uğrayacaktır. Öyle büyük acılar çekmiştir. ANKARA üzerine yürürken yolda koyunlarını otlatan çobanın tatlı tatlı kavalını çalıp gülümsediğini görerek şu sözleri söyleyecektir;

"Çal çoban çal sanki senin Sivas Kalesi gibi bir kalen, Selçuk gibi yiğit bir oğlun mu var ? Onlar mi gitti? Sen çal çoban çal.”diyerek gönlündeki sızıntı dile getirecektir. 

  Kahramanca verilen mücadeleye rağmen Yıldırım‘ın ordusu Timur karşısında mağlup olacak Yıldırım Timur'un eline (Daha çok askeri şehid olmasın diye ) esir olacak ve bu acıyla 8 ay sonrasında rabbine kavuşacaktır.

  Bu mağlubiyetin ardından Osmanlı Devleti 10 yıllık bir fetret dönemine girerek 50 yıllık bir gerileme yaşayacak Mehmet Çelebi tarafından tekrar imar edilecektir. Şehzade Mehmed babasının ardından giderek tarih sayfalarına Osmanlının ikinci kurucusu olarak geçecektir.

  Yukarıda da görüldüğü gibi tarihin hangi sayfasına bakarsanız bakın  karşı karşıya gelen müslüman topluluklarının hiç bir zaman bir kazananı yoktur kazanan hep fırsatçılar olmuştur. Ortada sadece kazanmış gibi görünen Timurlar vardır. Oysa tarihin tozlu sayfalarında kendi zaaflarına yenilmiş bir padişah olarak kalmıştır. Kazanan Bizans ve haçlı topluluğu olmuştur. 

  Akifin su sözleri ne kadarda manidardir

GEÇMİŞTEN ADAM HİSSE KAPARMIŞ... NE MASAL ŞEY.
BEŞ BİN SENELİK KISSA YARIM HİSSE Mİ VERDİ
TARİHİ TEKERRÜR DİYE TARİF EDİYORLAR
HİÇ İBRET ALINSAYDI TEKERRÜR MÜ EDERDİ...

 Dağınık İslam coğrafyasının ve ders almayan ümmetin akıbeti işte tam olarak bu tablodur.