Abdülhamid Han, bu karışık iç bünyeye rağmen halkın huzuru ve ülkenin selametini sağlayabilmek için bugünkü modern devletlere bile örnek olabilecek derecede mükemmel bir «istihbarat teşkilatı» kurmuştur. Bu teşkilatta, kendisine karşı bombalı bir suikasti gerçekleştirmiş bulunan ermeni asıllı Jorrisi dahi zekasının büyük bir mahsulü olarak bir istihbarat elemanı gibi kullanması, şayanı dikkattir. Hatta İngilizlerin Madrid büyükelçileri vefat ettiğinde, onun açılan çelik kasalarında Sultan Abdülhamit’le muhabere halinde bulunduğuna dair çeşitli vesikaların ortaya çıkması, İngilizleri bu istihbaratın kuvvet ve şümulü hakkında dehşete sevk etmiştir.

Kendisi tahttan indirildikten sonra azılı muhalifleri tarafından Çırağan Sarayı’nın yakılmış bulunması da, O’nun bu müthiş istihbarat teşkilâtı ile alakalıdır. Zira bu sarayın bodrum katları, lebaleb Sultan Abdülhamit’e verilmiş jurnallerle doluydu ve hiç şüphesiz ki saray, onları yok etmek için yakılmıştı. Çünkü bu jurnaller, İttihat ve Terakkinin ileri gelenlerini birbirine düşürecek mahiyetteydi. Sathi bir nazarla bakıldığında bile bunların, birbirleri aleyhine Sultan Abdülhamit Han’a jurnallik ettikleri kolayca anlaşılmaktadır. Bu jurnal keyfiyeti dolayısıyla da Sultan Abdülhamit, kendisine muhalif olanlar tarafından haksız ve çirkin bir surette itham edilegelmiştir. Güya O’nun, ulu orta verilmiş saçma sapan jurnallere dayanarak birçok insanı sürgüne gönderdiği pek çok yazılıp söylenmiştir.

Sultan Abdülhamit Han’ın dünya çapında ithamına vesile olan sebeplerden biri de, devrinde baş gösteren Ermeni meselesidir. Ermeniler, ülkemizde yaşayan gayri müslim halklar arasında bizim örf ve adetlerimizi benimsemek yönünden müstesna bir durumda idiler. Asırlarca “tebai sadıka” olarak vasıflandırılmışlardı. Fakat günün birinde kendilerini kullanarak siyasi emellerine ulaşmak isteyen Rusların propagandalarına aldanarak sadakatten ayrıldılar. İlk önce Rus tahrikiyle başlayan Ermeni kıpırdanışları, sonradan bütün Hıristiyan batı devletlerinin alakasını çekti ve onlar da bu ihtilafa dahil oldular. Nasıl Balkanlar’da Hıristiyan unsurları bize karşı tahrik edip ayaklandırmışlarsa, aynı şekilde ülkemizin doğusundaki Hıristiyan olan Ermenilere de önce istiklal hevesiyle bir Ermenistan devleti kurdurup, sonra da onu kendi ülkesine katarak, bu devletin iskelesi mevkiindeki İskenderun’dan Akdeniz’e inme siyasetini takibe başladılar. İşte Ermeni kıyamının ortaya çıkmasının asıl sebebi bu Rus düşüncesidir.

Dahi Sultan Abdülhamit Han, Rusların, bu maksadla Ermenileri silahlandırma faaliyetini ve bunun varacağı noktayı görmekte gecikmedi. Derhal Ermenileri toplu oldukları bölgelerden sağa sola cebrî bir surette göç ettirmek gibi bir tedbire baş vurdu. Fakat bu kadar masumane bir hareket, Yahudi desteği ile de beslenerek onun aleyhinde beynelmilel bir propaganda tezgahlanması şeklinde neticelendi. Nitekim kendisine Viyana’da imal edilerek gönderilmiş bir kupa arabasına, imalat esnasında uzun bir zamana ayarlanmış saatli bir bomba yerleştirildi. Bu bomba, kendisinin şeyhulislam ile Cuma namazı çıkışında mutad harici üç beş dakika ayaküstü konuşması sebebiyle o daha arabaya binmeden Yıldız Camii Şerifi önünde infilak etti. Asker, sivil birçok insan öldü ve yaralandı. Herkesin telaşa kapıldığı o hengamede Sultan Abdülhamit Han, sükunetini muhafaza ederek: “Korkmayın, korkmayın!..” diye bağırdı ve arabanın seyis mahalline oturarak ecnebi sefirlerin alkışları arasında atları kırbaçlayıp sarayına döndü.

Sultan Abdülhamit devrinin gailelerinden biri de o sıralarda filizlenmeye başlayan Yahudi meselesidir. Teodor Hertzel, İsviçre’nin Bazel şehrinde ilk siyonist kongresini toplamıştı. Daha önce yazdığı “Yahudi Devleti” isimli kitabıyla dünya Yahudilerinin Filistin’de yeniden toplanmaları gerektiği yolunda teşebbüse geçti. Bu gaye için o gün dünyanın en büyük zengini olan Yahudi Roçilt ailesinin desteğini sağladı. Onun namına iki kere Türkiye’ye geldi ve Yahudilerin Filistin’e yerleşip orada ikamet eylemeleri mukabilinde Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını ödemek teklifini Roçilt namına Sultan Abdülhamit’e arz etti. Ancak Sultan’ın çelik gibi sert iradesine çarparak redde mahkûm olması sebebiyle, Yahudiler tarafından bütün dünyada o büyük hükümdar için geniş çaplı bir karalama kampanyası başlatıldı.

Bu kampanya sebebiyledir ki, Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han için haksız ve mesnedsiz bir surette kızıl sultan lakabı, meşhur ve harcıalem bir hale getirilmiştir. Çok yazık ki, Yahudilerin icad edip ermenilere armağan ettikleri bu iftira, böyle ecnebi kimselerden ziyade vatanın o gün bugündür birçok talihsiz Türk asıllı nesilleri arasında da revaç bulmuştur. Halbuki Abdülhamit Han, otuz üç senelik saltanatı boyunca hiç kimsenin burnunu kanatmamış, ancak ana ve babasını öldürmüş olan bir cani dışında normal mahkemelerce verilen idam cezalarını bile tenfiz ettirmemiş, kendisine suikast yapan bir haremağasını ve hatta ermeni Jorrisi dahi afvetmiş faziletli bir şahsiyetti.