Yıldırım Beyazıd Han Osmanlı imparatorluğunun  dördüncü padişahıdır. Savaş meydanlarında göstermiş  olduğu atiklik ve cesaretten ötürü askerlerince YILDIRIM lakabı ile anılmıştı. Babası Murad han ‘ın vefatından sonra vasiyeti üzerine tahta geçmiştir. Savaş meydanlarında  göstermiş olduğu  askeri başarının yanında  siyasi alanda da oldukça başarılı idi. Bizans içinde bulunduğu siyasi çekişme ve boşluklardan faydalanarak oldukça büyük siyasi başarılar elde etmiştir. Hatta  tarihçiler ‘’HAPİSTEKİNİ TAHTA, TAHTTAKİNİ HAPSE GÖNDEREN SULTAN’’ ifadesini kullanmışlardır.

    O dönemde haçlılar Küdüs’ün  Müslümanların elinde olmasından büyük rahatsızlık duyarak Haçlı Seferlerini düzenlemiş  ve Tuna Nehri kıyısındaki Niğebolu kalesini kuşatmışlardı. Korkusuz Sultan hızla ordusunu Tuna Nehri üzerine sürüp Haçlıları ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Yıldırımın karşısındaki ordu bütün Avrupa milletlerinden oluşan  asker topluluğuydu.’’Gökler yıkılsa  mızraklarımızla ‘’tutarız diyen  Fransız şövalyeleri Yıldırımın askerleri karşısında duramamış ve büyük bir mağlubiyet yaşamışlardır. Hatta Korkusuz Jean  olarak anılan Faransız komutan  esir düşmüştür. 

  Bu seferdeki  başarıları  münasebetiyle  Mısırda’ki Abbasi halifesi Yıldırım ‘a ‘ ‘’SULTAN-I İKLİM-İ RUM’’ diye hitap ederek başarısını övmüştür. Bu zafer sonunda alınan esirlerin tamamı Korkusuz Jean de dahil  fidye karşılığı serbest   bırakılmış ülkelerine uğurlanmadan öncede ziyafetle karınları doyurulmuştur. Bu tablo karşısında esirler nasıl büyük bir sultanın karşısında olduklarını fark ederek  şu ifadeleri kullanmışlardır;

  ‘’-Şu andan itibaren Anadolu  ve Rumeli’nin Hakan’ı Yıldırım  Beyazıd Han ‘a  karşı gelmeyeceğimize  ve ona karşı silah kullanmayacağımıza  dair namus ve şerefimiz üzerine yemin ederiz !’’ dediler bunun üzerine Yıldırım Beyazıd şu cevabı verdi ;

‘’Arkadaşları Korkusuz Jean ve silah arkadaşlarının bana karşı etmiş olduğu yemini geri iade ediyorum. Gidiniz ve ordularınızı tekrar toplayınız  ve üzerime geliniz! Biliniz ki, bu hareketiniz  bana bir kez daha  zafer kazanma imkanı verecektir.’’

Bu sözler üzerine SALONA PİSKOPOSU  Yıldırım Beyazid Han ‘ı memleketine adalet getirmesi üzerine davet edecek Yunanistanın fethide bu sayede olacaktır.

   O tarihlerde Yıldırım’ın karşısında titreyen  muhatapları olduğu gibi, ona bu fetih şevkini katan , cesaretini ve imanını alevlendiren hem de ona hesap sorma  cesaretini  gösteren ulema kadrosuda oldukça sağlam idi. Bu kadronun başını kuşkusuz damadı ve gönül dostlarından olan Emir Sultan hazretleri çekiyor ardından Molla Fenerani , Ebu Hamidüddin Aksarayi(somuncu baba) geliyordu.

   Bir gün  Molla Fenerani hazretleri, cemaate devam etmemesi   nedeniyle Yıldırım Beyazid’in şahitliğini  kabul etmeyerek uyaracaktır.

   Bunun üzerine Yıldırım Beyazid Bursa Ulu camiini yaptıracak ve cemaate iştirak edecektir. Ulu Cami’nin açılışında da  damadı Emir sultan hazretlerinin açılışı yapmasını taleb edecek fakat  tevazu ehli damadı kendinden halce daha yüksek zaatların varlığından haberdar olduğundan açılışı Ebu Hamidüddin Aksaray’i ( somuncu baba) hazretlerine teklif edecektir. İfşa olmaktan mahcup olmuş büyük alim kürsiye çıkıp Fatiha Suresini 7 farklı şekilde tefsir edip  hutbe sonunda camiden ayrılacaktır.

Burada damadı Emir sultan dan bahsetmeden geçmek olmayacak.Yıldırım Bayezit ile Emîr Sultan Hazretlerinin karşılaşmaları çok ibretlidir: Rivâyetlere nazaran Emîr Sultan, Bursa’ya geldiğinde Yıldırım Bayezit Han, Macaristan seferinde idi. Yapılan harbin çok şiddetli olması dolayısıyla asker arasında birçok yaralı vardı. Ancak nûr yüzlü bir genç, onların yaralarını sarıyor ve kendilerine dua ediyordu. Yıldırım’ın kendisi de yaralanmış olduğundan bu nur yüzlü gence içinden akan bir muhabbetle seslendi:

Ey yiğit! Benim de kolumda yara var; sarıver!.. dedi.

Emir Sultan, cebinden çıkardığı bir mendille Sultan’ın yarasını sardı ve askerlerin arasında kayboldu. Bütün askerler, kısa bir müddet içinde yaralarının tamamen iyileşmiş olduklarını görünce, büyük bir hayretle durumu Sultan’a ilettiler. Bunun üzerine Yıldırım Han, kolundaki yarayı merak ederek mendili açınca, kendisinin de sıhhate kavuştuğunu görüp şaşırdı. Ayrıca koluna sarılan o mendilin yarısı kesilmiş  bir nişan mendili (gelinin damada hediye ettiği mendil) olduğunu fark ederek hayreti bir kat daha arttı… O genci ne kadar arattıysa da bulduramadı.

Aynı seferde devamlı ilerleyen Osmanlı ordusu, bir kalenin fethinde de hayli güçlük çekmiş, pek çok asker zayiat vererek zor durumda kalmıştı. Sultan Yıldırım Bayezit, neredeyse kalenin düşmesinden ümidini yitirmek üzereydi ki, birden kale kapılarının ardına kadar açıldığını gördü. Hatta açan kimseyi de hayal-meyal farketti. Sanki bu da, yaralarını saran o nur yüzlü genç idi. Bu hayret veren manzara karşısında Yıldırım Bayezit, derhal hücûm emri vererek fethi gerçekleştirdikten sonra o maneviyat yiğidini arattırdı, ancak önceki hâdisede olduğu gibi yine bulduramadı. Böylece kendisine iki defa en zor anlarında yardım eden o nur yüzlü genç, gönlünü merak hisleriyle dolduran bir muamma oldu.

Aradan günler geçip Osmanlı ordusu muzaffer olarak Bursa’ya döndüğünde karşılayıcılar arasında o sırada Yıldırım’ın kızı ile evlenmiş bulunan Emir Sultan Hazretleri de vardı. Bayezit Han, atından inip Emir Sultan ile musafahalaşırken O’nunla göz göze geldi ve bu genç zatın harp meydanında yaraları saran kimse olduğunu anladı ve manidar bir şekilde:

“–O el çabukluğu ne idi?” dedi.

Emir Sultan, tevazu ve mahviyet içinde: Sultanım! Kur’an-ı Kerim’de buyurulan: «Allah’ın kudret eli, onların elleri üzerindedir!» (el-Feth, 10) beyanı vechile Allah için hiçbir güçlük yoktur!.. dedi.

Yıldırım tekrar sordu:

Ya o mendil?!. 

Emir Sultan Buhari Hazretleri, tebessümle cevap verdi: Devletlü babacığım! Yarısı cebimdedir. Ben de damadınız Şemsüddin Buhari’yim…Bundan büyük memnuniyet duyan Sultan Bayezit Han, Emir Sultan’ın nurlu çehresine bir daha baktı ve:

“–Kale kapısını açan o yiğit de sendin değil mi?” dedi.

Emir Sultan, bu suale tatlı bir sükût ile mukabele etti. Sonra biri dünya, diğeri Ahiret sultanı olan bu iki büyük şahsiyet kucaklaşıp Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükürde bulundular.

    Başarılarla dolu hayatı ile tarih yazan Yıldırım İstanbul’u dört kez kuşatacak hatta sonuncusunda Fatih’ten daha karlı bir pozisyonda olmasına rağmen Timur’un Anadolu da yaptığı istilalar nedeniyle geri  çekilmek durumunda kalacaktır. Timur ile yaptığı Ankara savaşında  yenilgiye uğrayacak ve  bundan 8 ay sonrada vefat edecektir.

  TİMUR VE YILDIRIM ARASINDA GEÇEN ANKARA SAVAŞI BİR SONRAKİ YAZIMIZDA.