II. SELİM VE DÖNEMİ  2

İnebahtı başarısı Hıristiyanlara hiçbir kar getirmedi. Hıristiyanlar kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgulken, bizzat Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersaneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücuda getirdi. Müezzinzade’nin eliyle kaptan-ı deryalığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da galip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesaret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzaladığı antlaşma ile Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine ait olduğunu kabul etti. Kanuni devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca Kıbrıs Seferinin tazminatı olarak üç senede ödenmek üzere üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

Kıbrıs’ın fethinden sonra Kırım Hanına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han, 1569’da Astırahan Seferi başarısızlığını telâfi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvariden meydana gelen ordusu ile Rusya üzerine yürüdü. Çok süratli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muharebelerde Rus ordularını on binlerce zayiat verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray Han, bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han, Oka Nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine İkinci Selim Han, murassa kılıcı, hil’at ve name-i hümayun göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti. Çar, Osmanlı Devletine bağlı Kırım Hanlığıyla, yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabul ederek barış yaptı.

1574 yılında Boğdan Voyvodası Loan cel Cumplit isyan ederek, Lehistan’ın da yardımıyla Tuna’nın batı kıyısındaki İbrail, Dinyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han, Üçüncü Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Adil Giray’ı isyanı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Adil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muharebeler sonunda, asileri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imha ettiler (9 Haziran 1574). Asi Voyvoda da yakalanarak cezalandırıldı ve yerine Petru Şiopul tayin edildi.

İkinci Selim Hanın ilgilendiği işlerden biri de Tunus meselesiydi. İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi bu devletle harp halinin devam etmesine sebep oluyordu. Osmanlı donanması, Kıbrıs Seferine çıktığı sırada, Cezayir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsi Sultanı Mevlay Hamid’i yenip, ikinci defa fethetmişti. Fakat kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından, Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı.

Kaptan-ı deryanın bölgeden uzaklaşmasından sonra, İspanya Kralı Don Juan büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde İspanyolların sivil halka karşı katliama girişeceklerini anlayan Ramazan Bey, Kayrevana çekildi ve bu suretle Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan, Tunus hükümdarlığını kendi taraftarı Mevlay Muhammed’e verip bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü.

Cezayir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu halde, ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hakimiyeti altında halka zulüm eden kukla bir hükümet elinde olması, Akdeniz’de hakimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. Bu sebeple İkinci Selim Han, Tunus işinin kökünden halledilmesi için emir verdi. Kaptanı derya Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdarı Koca Sinan Paşa olduğu halde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma, Messina havalisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civarında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhal Halk-ul-Vad Kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinan Paşa kendisi Halk-ul-Vad’ı kuşatırken, Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastiyon Kalesini fethe memur etti.

Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir suretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-Vad, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukavemet etti. 24 Ağustosta kale fethedilip Mevlay Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera esir edilerek İstanbul’a gönderildi.

13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamamen ele geçti. Tunus, aynen Cezayir ve Trablusgarb gibi bir eyalet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tayin edildi. Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idaresi başladı. Tunus meselesinin halledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devletiyle Almanya arasında Zigetvar Seferinden sonra 17 Şubat 1568’de yapılan antlaşma, 4 Aralık 1574’te yenilenerek, sekiz sene uzatıldı. Bu antlaşmadan hemen sonra rahatsızlanan İkinci Selim Han, 15 Aralık 1574’te vefat etti. Mimar Sinan’a Ayasofya Camii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi.

İkinci Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, ela gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmede fevkalade maharetli olup, zamanında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası Kanuni Sultan Süleyman devrinde birçok savaşa katılmakla beraber, tahta geçtikten sonra sefere çıkmadı. Çünkü devrindeki seferler umumiyetle büyük deniz seferleri olup bu seferlere de padişahın kumanda etmesi adet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmed Paşayı hükümet işlerinde tamamen serbest bırakmakla beraber, lüzumlu gördüğü birkaç meselede duruma müdahale etmiştir. Alimlere büyük hürmet göstermiş, çok sevdiği büyük alim Ebussu’ud Efendiyi vefatına kadar meşihat (şeyhülislamlık) makamında tutmuştur. Cülus bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi adetini ilk defa İkinci Selim Han çıkarmıştır.

İkinci Selim, Kanuni Sultan Süleyman Hanın bütün şehzadeleri gibi çok iyi tahsil görmüştü. Divan sahibi değerli bir şairdi. Selim ve Selimi mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok beğenilmektedir. Yahya Kemal’in; "Bir beyti bir de cami-i ma’muru var" diye övdüğü;

Biz bülbül-i muhrık dem-i şekva-yı firakiz

Ateş kesilir geçse saba gülşenimiz den beyti, bütün Türk şiirinin en güzel beyitlerinden biri sayılmaktadır. İkinci Selim aynı zamanda imarcı bir padişahtır. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünya sanatının şaheseri sayılan Edirne Selimiye Camii’ni inşa ettirmiştir. Tamire muhtaç olan Ayasofya Camiini yaptırdığı istinad duvarlarıyla tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladığı gibi, iki minare eklemiş, yanına iki de medrese yaptırarak külliye hâline getirmiştir. Bunlardan başka Mekke-i mükerremenin su yollarının tamiri, Mescid-i Haram’ın mermer kubbelerle tezyini, Lefkoşe Selimiye Camii, Aziz Efendi tekkesi, Navarin limanına hâkim bir mevkiye yaptırdığı kule, hayratı arasındadır.