SULTAN II BEYAZIT  2

Diğer yandan haçlılar tarafından İslamiyet aleyhine kullanılmak istendiğini anladığı zaman Cem Sultan’ın Cenab-ı Hakk’a yaptığı niyaz, ondaki dini kemali göstermeye kafidir. O, İslâmiyet aleyhinde kullanılma ihtimalinden bile tir tir titriyor ve Rabbine şöyle yalvarıyordu: “Ya Rabb! Kafirler eğer müslümanlığa zarar vermek için beni alet etmek istiyorlarsa, bu kulunu daha fazla yaşatma! Ruhumu bir an önce dergah-ı izzetine al!..”

Onun bu duası müstecab oldu ki otuz altı yaşında Napoli’de vefat etti. Vefat ederken yanındakilere şu vasıyeti yaptı: “Benim ölüm haberimi mutlak bir surette her tarafa duyurun! Bunu mutlaka yapın ki, kafirlerin müslümanlar üzerinde benim vesilemle oynamak istedikleri oyunlar nihayet bulsun! Bundan sonra ağabeyim Sultan Bayezide varın. Rica eyleyin ki, ne kadar zor olursa olsun benim cesedimi vatana aldırsın.. Kafir bir memlekette gömülmeyi istemiyorum. Şimdiye kadar ne oldu ise oldu. Sakın bu ricamı reddetmesin!. Bütün borçlarımı ödesin.. Borçlu olarak huzur-i ilahi’ye gitmek istemiyorum. Ailemi, çocuklarımı ve bana hizmet edenleri af etsin. Hallerine göre memnun etsin..”

Ağabeyi Bayezid Han da bu vasıyeti yerine getirdi.

Cem’in vefatından sonra Sultan Bayezid Han, harici siyasetini daha hür bir zemine oturtmak imkanına kavuştu. Ayrıca, ülke içerisinde de büyük bir imar hamlesine girişti. İstanbul’un yedi tepesinden biri üzerine oturtulan o muhteşem Bayezid Camisi’ni, mimar Kemaleddin’e inşa ettirdi. Bu caminin temeli, 1501 senesinde atılmış, külliyesi ile beraber beş senede tamamlanmıştır.

Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Bayezid Camii hakkında pek çok malumat kaydeder. Şöyle ki:

“Mimarbaşı, kıble hususunda tereddüd edince, Sultan Bayezid Han:

«Şu anda ayağıma bas!.» der.

Mimarbaşı, ayağını basınca, Kabe-i Muazzama’yı karşısında görür. Sultan Bayezid-i Veli’nin ayaklarına kapanır. Böylece kıblenin istikametini belirlemiş olur.” İbadete bir cum’a günü açılan camide, ilk namazı II. Bayezid Han kıldırmıştır. Bu hadiseyi de Evliya Çelebi şöyle anlatır:

“Caminin yapısı tamam olduktan, bir cum’a günü büyük bir merasimle ibadete açıldı. Bayezid-i Veli buyurdular ki: «Her kim, ömründe ikindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetini hiç terketmemiş ise, şu mübarek vakitte o imam olsun!.»

Derya misali cemaat içinden bir kişi çıkmayınca, Bayezid Han mecbur kalarak: “Elhamdülillah! Savaşta ve barışta biz bu sünnetleri terk etmedik!..” dedi ve kendisi imam olup namazı kıldırdı. Böylece II. Bayezid Han, bu tarihi zühd ve takva sahnesini mecburen sergilemiş oldu.

  Bayezid-i Veli’nin, vakfiyye, külliye, şifahane ve hayrat hizmetlerinin yanında İslami ilimlere ve kültüre verdiği ehemmiyet de çok büyüktür. O’nun devri, Osmanlı kültür ve medeniyetinin temellerinin atıldığı bir zamandır. Meşhur İtalyan mimar ve ressam Leonardo de Vinci, II. Bayezid’e mektup yazıp İstanbul’daki cami ve diğer eserlerin plan ve projelerini bizzat yapmayı teklif edince, bu mektub Kubbealtı vezirleri arasında sevinç uyandırmıştı. Derin ve ince bir tasavvufi anlayışa sahip olan II. Bayezid Han ise, bu teklifi reddederek şöyle dedi:

“Şayet bunu kabul edersek, ülkemizde üslub ve ruh itibarıyle kilise mimarisinin mukallidi bir mimari hakim olur, kendi islami mimarimiz inkişaf edemez ve şahsiyet kazanamaz!.”İşte bu görüş, akıllı, firasetli ve gönül ehli bir müslümanın ufkunu ifade eder. Zira, II. Bayezid’in ardından İslam toprakları nasıl yirmi dört milyon kilometrekareye ulaştıysa, aynı şekilde İslam sanatı da zirveye tırmanmıştır. Bu anlayış sayesinde İslam’ın ruhu, hendeseye nakşedilmiş, değerini kıyamete kadar koruyabilecek Süleymaniye ve benzeri abideler silsilesi vücud bulmuştur.

Tarihte; ilmi, takvası, merhameti, vakarı ve hilmi ile meşhur olan Bayezid-i Veli, ulema ve evliyaya çok hürmet gösterirdi. O’nun bu istikamette kullandığı hususi bir bütçesi vardı. Bununla ilim ve irfan erbabını eser vermeye teşvik ederdi. Sultan’ın bu himayesi, İstanbul’u bir ulema meşheri haline getirdi.

Sultan Fatih devrinde başlamış olan ilmi çalışmalar, Bayezid-i Veli’nin ince anlayış ve zekası ile inkişaf etmiş, diğer İslam memleketlerindeki alim ve ariflerle de alakadar olunmuştu. Herat’ta bulunan Molla Cami Hazretleri ile Buhara’daki Nakşibendi dergahının şeyhi ve müridlerine şahsi mülkünden maaş bağlamıştır. Hace Ubeydullah Ahrar Hazretleri’nin oğlu Hace Abdülhadi yi İstanbul’a davet etmiş ve çok ikramda bulunmuştur.

Şeyhülislam Kemal Paşazade, Sultan Bayezid Han’ın zahiri ve batıni büyüklüğünü ifade ederken: “Adalet ve insafın koruyucusu idi. Dahiyane siyaseti neticesinde memleket mamur bir hale gelmişti. Aşikar kerametleri zuhur etmişti. Vakarlı hal ve davranışları ile düşmanları hor ve hakir olmuştu.” demektedir.

Bayezid, Osmanlı sultanlarının en büyüklerinden biri olduğu halde, değeri layıkı ile takdir edilememiş bir şahsiyettir!. Bunun sebebi, kardeşi “Cem Sultan”a karşı, O’nun hazin akıbeti dolayısıyla duyulan umumi bir acıma hissidir!