FATİH SULTAN MEHMET (II MEHMET) 1

Fatih Sultan Mehmet, 3 Mart 1432’de, Edirne’de doğmuş olup , (1432-1481) yılları arasından hüküm süren yedinci Osmanlı sultanıdır. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun’dur. Fatih Sultan Mehmet, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu  ve kuvvetli bir yapıya sahipti. Dönemin  en büyük alimlerinden çok iyi eğitim almıştı. En az yedi yabancı dil bildiği söylenir.. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. Fatih Sultan Mehmet, gayet soğukkanlı ve cesurdu.. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi. Fatih Sultan Mehmet, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritası’nı yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmet, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtti.  Astronomi bilgini Ali Kuşçu, kendi döneminde İstanbul’a davet etmiştir. Ünlü ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek kendi resmini yaptırmıştır.

Fatih Sultan Mehmet, 1481 yılına kadar tahtta kalmış ve bizzat yirmi beş sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ordunun en ön saflarında bulunarak askerleri savaşa teşvik ederdi. 20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmet, İstanbul’u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmış ‘Fatih’ unvanını almıştır. Hz. Muhammed (s.a.v)’in Hadis-i Şerifinde müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başarmıştır. Ortaçağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet, nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü, Maltepe’de vefat etti ve Fatih Camii’nin yanındaki Fatih Türbesi’ne defnedildi. O’nun Roma’yı fethedeceği düşüncesiyle zehirlendiği de kaynaklarda yer almaktadır.

 Fatih Sultan Mehmet ilimde o kadar azimli ve iştiyaklıydı ki ;

Birgün hocası Molla Gürani, Şehzade Mehmet’in gece yarısı odasının ışığını yanık olarak gördü. Merak etti. Yanına girdi:

“Şehzâdem niye uyumadın?” dedi.

O da:

“Hocam, mütalaa ediyordum..” karşılığını verdi.

Hocası sordu:

“Hangi dersi mütalaa ediyordun?”

Fatih cevap vermeyip sustu.

Hocası çalıştığı dersi merak edip O’nun masası üzerindeki yığınla evrakı karıştırdı. Hepsi İstanbul’un  fetih projeleri idi. O, fethin nasıl gerçekleşebileceğini plânlıyordu. Hocası:

“Bunlar nedir evladım?” deyince Fatih, içinde gizlediği sırrı açıklamak zorunda kaldı. Hocasına:

“Hocam! Sır olarak kalması şartıyla nicedir uykusuz kalıp da yaptığım çalışmaların ne olduğunu söyleyebilirim.” dedi.

 “Hocam! Bu iş nicedir içimi yakıp kavurmaktadır. Düşünüyorum ki, ta sahabe-i kiramdan beri defalarca muhasara edilen ve mübarek ashabın kanları ile sulanmış bulunan şu Kostantiniyye şehri niçin fethedilemiyor?.. O beldeyi fethetmenin yolu nedir? İşte bu yüzden uykularım kaçıyor, sabahlara kadar planlar yapıyorum…”

Hayretler içerisinde dinleyen Hocası, küçük Fatih’i son derece takdir etti. Ayrıca O’nun bu işi başarabilmesi için gerekli haslet, meziyet ve seviyeye bir an evvel ulaşabilmesi yolunda da şu yön verici nasihatte bulundu:

“Evladım! Bu büyük zafere nail olmanı can ü gönülden arzu ederim. Lakin ben, senin cahil bir sultan olmanı değil, âlim, ehl-i kalb ve firaset sahibi bir hükümdar olmanı isterim. Zaten Kostantiniyye şehrinin mutlaka fethedileceğini kaç asır evvelden ahir zaman Peygamberi Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz: «Kostantiniyye elbette fethedilecektir! Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir!..” buyurarak bildirmişlerdir.

Bu itibarla Hazret-i Peygamber’in methederek müjdelediği o büyük şanlı fetih, mutlaka ki alim, adil, dirayetli ve daha birçok üstün meziyetlere sahip bir kumandan tarafından gerçekleştirilecektir. Dolayısıyla senin, maddi ve manevi her türlü eğitimini tekmil ettikten sonra o büyük fethe seferber olman, ruhumun en büyük emelidir…”

Küçük Şehzade, hocasının dilinden dökülen bu samimi nasihatlerinde ki nükteleri kavrayarak, yıllar yılı bunlardan manevi bir kuvvet aldı. Hedeflenen dirayet ve kemalata ulaşabilmek için gece gündüz gayret etti.

Nitekim çok erken yaşlarda “feth-i mübin” ile yatıp kalkan Şehzade, ilim yolundaki gayretini de eksiltmeyerek kısa zamanda Arapça, Farsça, Latince, Sırpça ve Yunanca’yı öğrendi.

 Fen ve teknik bilgileriyle de savaşlarda kullanacağı silahları çizdi. Projesi kendisine ait olan ilk havan topunu döktürerek İstanbul’un fethinde kullandığı herkes tarafından bilinmektedir. Tarihle meşgul olarak; “Beyliklerin ve devletlerin, meydana gelişi, yükselişi ve nihayet tarih sahnesinden yok olmalarının sebep ve neticelerini araştırarak siyaset bilgisini derinleştirdi. Fatih Sultan Mehmet Han, devrinin en büyük alimlerinden ders almış bir Sultandı..  Akşemsettin Hazretlerinden aldığı yüksek manevi eğitimin yanında fıkıh da Molla Hüsrev, tefsir de Molla Gürani, Molla Yegân, Hızır Bey Çelebi, kelamda Hocazade, riyaziyyede Ali Kuşçu’dan ders almıştır.

Yirmi bir yaşında Sultan olduktan hemen sonra ulema ve ümerayı toplayıp İstanbul’un fethini istişare etti. Ancak toplantıya katılanların saray erkanı;

“Kostantiniyye’nin fethi, ancak Mehdi’nin işidir!” dediler ve bu işe razı olmadılar.

Bunu işiten Akşemsettin Hazretleri, ortaya çıkan neticeye hemen müdahale etti ve:

“Hayır! Sultanımız Mehmet Han, Kostantiniyye’yi fethedecektir!..” demiştir.

Yıllardır İstanbul fethinin hasretiyle büyüyen Sultan Mehmet Han da, bundan ziyadesiyle memnun kaldı. Derhal hazırlıkların yapılmasını emretti. Peygamber efendimizin  900 sene evvelki müjdesini gerçekleştirmiştir. Halid bin Zeyd radıyallahü anh’dan itibaren İstanbul’a karşı gerçekleştirilen sefer ve her fetih hamlesi, neticesiz kaldıkça, ümid ve cesaretleri kıracağı yerde, mücahitlerin azmini bileyen etkili bir güç haline geliyordu.