SULTAN II MURAT

Sultan İkinci Murad 1402 yılında doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun 6. Padişahı ,İstanbul  fatihi Fatih Sultan Mehmed’in  babasıdır. Babası Çelebi Mehmed, annesi Dulkadiroğulları’ndan Süli Bey’in kızı Emine Hatun’dur. Sultan İkinci Murad, sakin bir kişiliğe sahip olmasına rağmen  gerektiği zaman  çok hareketli, cesur ve hiçbir şeyden yılmayan bir  insan olabiliyordu.. Avrupalılar, Onun istediği takdirde bütün Avrupa’yı fethedebilecek bir kimse olduğunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Otuz yıllık saltanatı süresince, ülkesini çok büyük bir  şerefle idare ederek, emri altında bulunan herkesin sevgisini kazanmıştır.. Çocukluğu Amasya’da geçen Sultan İkinci Murad, tahta çıktığında on dokuz yaşındaydı. 3 Şubat 1451 tarihinde vefat etmiştir. Erkek çocukları: Fatih Sultan Mehmed, Ahmed, Alaeddin, Orhan, Hasan, Ahmed Kız çocukları: Şehzade ve Fatma Hatun’dur

 II Murad  babası çelebi mehmed’in vefatından  sonra tahta geçmiş ve Osmanlıda bir gelenek olan kılıç kuşanma merasiminin ilki  ile tahta oturmuştur. Cenazenin defninden bir gün sonra, Sultan Yıldırım Bayezit’in damadı olan Emir Sultan Buhari Hazretleri, II. Murat’a kılıç kuşandırmış, Böylece, yüzyıllarca devam edecek kılıç kuşanma merasimlerinin ilki, bir mana sultanı tarafından gerçekleştirilmiştir. İstanbul’un Fethi’nden sonra kılıç kuşanma mahalli, Eyüp Sultan Hazretlerinin Türbesi olmuş. Bunun için yapılan merasime “kılıç alayı” denmiştir.

Bu, 36. Osmanlı Sultanı olan Sultan Vahidüddin’e kadar hep böyle devam etmiştir

  Yeni Sultanın taktığı kılıç, Topkapı Saray-ı Hümayunu’nda muhafaza edilen Hz. Ömer’e ait kılıçtı. Bu kılıcı, padişaha devrin en muteber din adamı takar, sonra da cehri bir dua ile padişah tebrik edilirdi. yabancıların tebrikleri için Edirnekapı surlarının iç tarafına bir otağ-ı hümayun kurulurdu. Çünkü 1839 “Tanzimat Fermanına kadar Eyüp havalisine gayrimüslim ayağı bastırılmazdı. Çünkü bu mekanda bilinen ve bilinmeyen birçok sahabi medfundur. Yani bu arazi, mübarek sahabi kanlarıyla sulanmış ve onlara meşhed olmuştu. Sultan, yabancıların  tebriklerini kabul ettikten sonra yeniçeri kışlalarına giderdi. Yeniçeri kışlaları, Zeyrek ve Şehzadebaşı’ndan başlar, Karaköy’e kadar uzanırdı. Merkez bina Karaköy’deydi. “Orta” tabiriyle ifade edilen yeniçeri tabur veya tümenlerinin bir numaralı askeri Sultandı. Yeniçeri ordusu, bir nevi hassa ordusu mevkiindedir.

     II. Murat Han tahta geçince, Bizans imparatoru, onun cülusunu tebrik ettikten sonra Sultanın kardeşlerinin kendilerine verilmesini istedi. Bu teklife karşı Sultan II. Murat’ın cevabı gayet vakur ve kesin oldu. Bayezit Paşa vasıtasıyla Bizans elçilerine şöyle dedi: “Bizans hükümdarına söyleyiniz! Bir Müslüman evladının gayr-i müslimler nezdinde terbiye edilmesi, şeriat-i Muhammediyye’ye muvafık değildir. Yine hükümdarınıza söyleyin ki, bir daha bu tür talepleriyle dostane münasebetlerimizi ihlal eylemesin!..”

II. Murat Han’ın bu davranışı üzerine Bizans, elinde bulundurduğu Şehzade Mustafa’yı (Sultanın amcasını) tahrik ederek Osmanlı’yı parçalamak istediyse de, muvaffak olamadı. Düzmece Mustafa olarak tarihe geçen olay, kısa zamanda bertaraf edildi. Bu manevi yardımı Emir Buhari Hazretleri şöyle anlatır: “Padişahlık Sultan Murat Han’dan alınmıştı. Hazret-i Habibullah ile üç defa buluştum. Tazarru ve niyaz edip ayağına düştüm. Sultan Murat’ın saltanatta bırakılmasını istirham eyledim…”

Bu dua ve himmetin bir bereketidir ki, o esnada büyük ve güçlü bir ordu ile II. Murat Han’ın karşısına çıkmış bulunan Şehzade Mustafa’da şiddetli bir burun kanaması hastalığı peyda oldu. Öyle ki, burnundan akan bu kan üç gün üç gece durdurulamadı ve şehzadeyi ölüm derecesinde mecalsiz bıraktı. Onun bu halini gören etrafındakilerin birçoğu da II. Murat Han’ın tarafına geçti. Nihayet Şehzade Mustafa, savaşta muvaffak olamayacak bir hale düştü ve kolaylıkla bertaraf edildi. Bundan sonra II. Murat, Düzmece Mustafa hadisesi dahil Bizans’ın yapmış olduğu sayısız entrikalara son vererek, Hz. Peygamber’in müjdesine mazhar olabilmek niyet ve azmiyle İstanbul’u kuşatmıştır. Sur dışındaki bütün Bizans topraklarını daha evvel ele geçirmişti. Fakat İstanbul alınamamıştır.

       Bu ihtişama rağmen Sultan II. Murat’ın takip ettiği siyaset, gayet akıllıca ve yerli yerinceydi. Aşağıdaki hadise, O’nun ince siyasetinin dahiyane bir örneğidir; Yıldırım Bayezit’i Ankara’da mağlub eden Timur, Osmanlı’yı ancak birkaç yıl sürecek bir haraca bağlamıştı. Ondan sonra İlhanlılar, Timur’un yerine kendilerinin kaldığını söyleyerek bu haracı almaya devam ettiler. Bu haraç, II. Murat Han’a kadar verilmişti. II. Murat zamanında tamamen toparlanıp güçlenmiş olan Osmanlı’nın paşaları, Sultan’a: “Padişahım! Bunlara ne diye haraç veriyoruz? Artık başımızdan defedelim!..” dediler. Son derece akıllı ve firasetli bir Sultan olan II. Murat, bu hissi talebe şu ibretli cevabı verdi:

“Onlar bizim yükselişimizin ve şu anki kudretimizin farkında değiller. Şayet şimdi biz, istedikleri parayı onlara vermezsek, giderler; sıradan da olsa bir ordu toplayıp üzerimize gelirler. Gerçi mağlub olurlar, ama Müslüman kanı akar… Dolayısıyla siz onlara istedikleri parayı şu an için verin! Zira para için Müslüman kanı akıtmak istemem! Ancak İlhanlı elçilerine öyle gösteriler yapın ve ordumuzun ihtişamını seyrettirin ki, sahip olduğumuz kuvvet ve kudretin farkına varsınlar da bir daha kendilerinden çok üstün olduğu muhakkak olan bu devlet-i aliyyeden haraç isteme cür’et ve cesaretini gösteremesinler!..”

Sultan Murat Han, oğlu Fatih’in doğumu yaklaşınca sabaha kadar uyumamış, gece boyunca Kur’an-ı Kerim okumuş ve doğacak çocuğun müjdesini beklemişti. Tam Sure-i Feth’i okuyordu ki, beklediği müjde geldi:

“Sultanım! Müjdeler olsun, bir oğlunuz oldu.” dediler.

Sultan Murat Han, gayr-i ihtiyari bir şekilde:

“Elhamdülillâh, ravza-i Murat’ta bir gül-i Muhammedi açtı.” dedi.

Adını Mehmet koydu. Ve:

“Bu şehzade Mehmet’in kudumü şanına, aleme gülab-ı meserret saçılsın!” diye fermân eyledi. Doğumuyla kendisini son derece sürura gark eden bu şehzadesini mükemmel bir eğitime tabi tutarak onun, her bakımdan müstesna bir şekilde yetişmesini sağladı. Öyle ki II. Mehmet, on iki yaşında iken bile tahta oturtulabilecek bir seviyeye gelmişti. Nitekim oğlundaki bu seviye ve istidadı gören Sultan II. Murat Han, büyük bir sır ve feragatle tahtı ona bırakıp kendisi Manisa’da uzlete çekildi. İstanbul’un Fethi’ni sağlığında görmeyi murat etmesi idi. şayet Sultan II. Murat Han da, İstanbul’u alma arzusu ile yanan bir padişahdı ve bu husus da fethin gerçekleşmesi  için büyük bir çaba sarfediyordu. Ta ki Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri ile görüşene kadar.. Ancak o büyük Allâh dostunun İstanbul’un Fethi ile alakalı işaretlerini alıp feth-i mübin’in, evladı Mehmet tarafından gerçekleştirileceğini öğrendi.. Ancak fethi hayatta iken görmek isteğinin ağır basması üzerine tahtı o sırada henüz oniki yaşında bulunan oğlu Mehmet’e bıraktı.