Duvarlar yaşamımızın her anında.

Görünmeyen duvarlar.

Çoğunun  inşa edilmesinde belki kendimiz işçi olarak çalışıyoruz ama göremiyoruz.

Üşenerek, erteleyerek, vazgeçerek kendimizi çaresizlik duvarları arasına hapis ediyoruz.

Hemen  kalkıp yapsak, ötelemesek  sahip olacağımız değerler türlü bahanelerle;  üşengeçlik, gailesizlik, erteleme gibi alışkanlıklarla duvarın arkasına itilivermiyor mu..

Alışkanlıklarımızın ördükleri en sinsileri, yanlış olsalar da   kıskançlıkla savunduğumuz duvarlar.

Hiç sorgulamadan sahip olduğumuz birçok davranış şöyle bir düşünüversek;  ailelerimizin büyüklerinin, onların da ötelerinin davranışları ile aynı. Belki onlar zamanında doğru bile olabilirler. Ama güncellemeden akıl süzgecinden geçirmeden  yaşamımızın ana felsefesi olacak kadar sahiplenmiyor muyuz.

Bir de  dışarıdan örülenler var.

Doğru yaşamlar olarak bize sunulan , olmazlarsa eksik  hissedeceğimiz duvarlar.

Belki de en tehlikelisi.
Öyle bir sunumla hayatımıza giriyor ki; üstelik bizim zaaflarımızın da hesaba katılması ile yaşamımıza yerleşiyor. Pazarlama, moda, tanıtım gibi özendirici vasıtalarla sahip olma duygumuz  iyice kuvvetlendiriliyor ve biz ona sahip olmazsak ya da sahip olmadan ölürsek kendimizi eksik yaşamış olacağız, hissine kapılıyoruz.

Öyle bir yaşamımıza yerleştiriliyor ki  onlara sahip olmadan insan olamayacağız sanıyoruz.

Bu duvarlar  bizim çevremizde kale gibi olurken bazen, dostumuz, arkadaşımız, eşimiz, evladımız, komşumuz arasında da mesafeler varmışçasına uzaklaşıyoruz.

Bazen dikkat etmediğimiz, kendi standardımız olarak kabul ettiğimiz davranışlarla  çevremize karşı güçlü ilkelerimiz varmış gibi dayatmalarımız oluyor. Hele  herhangi bir başarı ile maddi manevi güce sahip olmuşsak o zaman o duvarın dışında kalan bizim duvarın içine giremediğine hayıflanıyor.

Her şeyden önemlisi kendi özümüze giden yolun tam ortasına kuruluveriliyorlar.

Sonradan sahip olduklarımız, gerçek sahip olduğumuz değerlerin önüne geçiyor. Birilerine benzerken kendimizden uzaklaşıyoruz.Kendimize yabancılaşıyoruz, kendimize ulaşmıyoruz.

Aslında adım atsak duvar diye bir şey yok. Yürüyüp gitsek, istediğimiz yere gidebiliriz. Bizi engelleyen bir fiziki engel de yok ama  o duvar var gibi yerimizden kımıldayamıyoruz.

Üstelik o duvarın içindeki yaşamı kıskançlıkla savunuyoruz.

Hatta çevremizi o duvarın içinde yaşamaya ikna etmek için bazen bir ömrü veriyoruz.

İnatla bu yaşamın doğruluğunu ispat etmek için her şeyimizi kaybetsek de o duvarın içini gerçek hayatımız sanıyoruz.

Duvarın dışını ötekileştiriyor, nefretimizle duvarları muhkemleştiriyoruz.

Okurken duvarımızı kuvvetlendirmek için okuyor, düşünüyor ve ilişkiler kuruyoruz. Dayanıma sebeplerimiz duvarlarımız oluyor.

Çok rastladığım , zaman zaman kendimde de hissettiğim bir duyguyu çok şişman,doymak bilmeyen  bir bey ifade edince çok utanmıştım.  Neden çok yiyorsun, farkında mısın diye sorduğumda yemezsem açlıktan öleceğim zannediyorum demişti.

İnsanın duvarların içindeki yaşamlara bağımlı olması olmazsa yapamam duygusu , iradesini kullanma bilincinden alıkoyuyor.

Duvarlar insanların ben duygusunu da güçlendiriyor. Biz duvarın dışında kalıyor.

Biz zayıfladıkça ortak paydalar üretme isteği zayıflıyor.

İnsanlarla insanların arsında örülmüş bu duvarlar;

Siyasi partilerle, siyasi partiler,

İş aleminin tarafları arasında,

Devlet yönetiminde,

Uluslar arası  ilişkilerde,

Büyük uçurumlar şeklinde var.

Küçük küçük alanlara bölerek insanların ben duygusunu güçlendirip,  biz duygusunu örseleyerek, insanlığı ve vicdanı önemsizleştirerek, kendi varlıklarını güçlendiriyorlar.

Bu işin panzehiri insanın insana doğru hareketinin önünü açmamız lazım. Önce insanın kendi içindeki insanla buluşturacak projeleri hayata geçirelim.

Özellikle bizim kültürümüzde insanlığın şifresi, mayası var. Yapmamız gereken çözmemiz gerektiğine inanmamız.

İnancımızın gereğini yapsak her şeyden önemlisi inancımızın temel kitabı Kura’nı anlasak çok önemli bir sorunu çözeceğiz.
Öğrendiğimiz her şeyi kendi bilincimizde, inanarak, analiz ederek, muhasebe, muhakeme yaparak duvarları yerle bir edebiliriz.

Görünür bir örnek mi;

Bir annenin, babanın evladına karşı yürüyüşünü takip etsek bile çok değerli sonuçlar üretiriz.

Evlat anne ve babasına karşı duvar örebilir, anne ve baba evladına karşı hiçbir engel tanımız.

Her ne kadar bir anne ve baba her  evlatlarını, koruma adına,  duvarlarına hapsetmek isterse de bilinçli bir tavırla onları özgürleştirerek de onları kollayabilir.

Onların  sessizlikleri bile hayır diyemediklerindendir.