Üzerinde yaşadığımız Dünya insanoğlunun okuludur. Bu okuldan mezun olmak için bir ömür gerek. Dünya okulundan öğrendiklerimizin veya öğrenemediklerimizin sınavını yine yaşantımız boyunca ve de sonrasında veriyoruz.  Dünyanın okul olduğunu Peygamberimizin (sav) hadisi şeriflerinden öğreniyoruz. Peygamberimiz (sav) diyor ki: “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.”
 

Dünya denen okulun içerisinde geçirdiğimiz zamanın tamamı eğitim amaçlıdır. Her gün bir şeyler öğrenmiyorsak yaşamıyoruz, öğrendiklerimizi uygulamıyorsak öğrenmiyoruz demektir. 
Dünyayı önemsemek mi gerek, önemsememek mi gerek olduğunu daha çözemeyenlere ise yine hadisi şerif ile cevap vereceğim: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmişiz gibi ahiret için çalışınız.”
 

Bir eğitim ve öğretim yılı daha baş döndüren bir hızla devam ediyor. Dünyanın yaratılışından bu yana eğitim ve öğretim gereksinim duyulmuştur. Okullar olmasa da eğitim ve öğretim her dönem yapılmıştır. Gün geçtikçe dünyada okul ve öğrenci sayısı artsa da insanın kalitesinin arttığını söyleyemeyiz. Demek ki okul ve öğrenci sayısı ile kalite arasında doğru orantı yok. Bu orantıyı belki eğitime verilen önemle kurabiliriz. Milletimizin neredeyse dörtte biri öğrencidir. İstatistiklere baktığımızda bu sayının gelişme ve kalite ile doğru orantıda olmadığını görüyoruz.
 

Hata nerede? Eksiklik nerede? Mutlaka bir eksiğimiz ve hatamız var ki, nüfusumuzun dörtte biri öğrenci olmasına rağmen daha hala kat edeceğimiz çok yolumuz var. Dünya durdukça, insanlar yaşadıkça eğitim ve öğretim gereksinimi bitmeyecektir. Bitmemelidir de.

 

Fakat insan bir arpa boyu da olsa kat ettiği yolu görmek istiyor. Okullarımız ticari kaygılardan, günlük heva ve heveslerden, velilerin gösteriş ve egolarından, kurumların acemiliğinden, makamların baskısından ve en önemlisi öğretmenlerin vurdumduymazlığından kurtulması gerekiyor.
 

Elbette iyiye gittiğimiz konular vardır o konuyu ayrıca değerlendirmek gerek. Sağlam karakterli, öngörüsü yüksek ve kendisini sürekli yenileyen, geliştiren ve iyileştiren yöneticiler ile eğitimdeki vizyon ve misyon belirlemelerinde öğretmenler ön safta olmalıdır. Öğretmenlikten geçme bile olsa idareci ve yöneticilerin öğretmen kadar hassasiyet ve ön sezgileri kalmamıştır. Çünkü onlar artık daha iyi nasıl yükselebilirim ve koltuğumda daha fazla nasıl kalabilirim ve nasıl daha çok kazanırım kaygısı içerisine girmişlerdir.

 

Velilerimiz çocuklarını okulların kapısında bırakıp dönmelidirler. Çocuklarının okulda iyi öğrenci olabilme başarısı kendi ayaklarının üzerinde durabilmeleri ile doğrudan bağlantılıdır. Çocuklarının yanından ayrılmayan, onları sürekli diğer çocuklar ile kıyaslayan, üzerine giydiği reklam kokan elbisesi ile sınıftaki sıranın başında bekleyen veliler, çocuğunun bir sihirbaz maharetiyle adam olacağını zannediyorlar.
 

İşte burada sormak gerek: Eğitim şart mı? Eğitim şarttır. Hem de topyekûn milletimizin her ferdine, her an ve her daim. O zaman gelin bu işe bir el atalım. Gösteriş, para kazanma, makam, mevki ve zorunluluktan dolayı değil, gerçekten bize gerekli bilgileri, milli manevi değerlerimizi öğrenmek ve insan olmak için okullarımıza koşalım. Okullarımızdaki öğretmenlerimize güvenelim ve onları önyargılarımızla yargılamayalım. Çocuklarımız nasıl olsa bir şeyler öğreniyorlar hiç merek etmeyin,  bu konuda gösterdiğimiz hassasiyeti, eğitimi konusunda da gösterelim. Öğretimin telafisi olabilir ama eğitimin telafisi zor olur. Vesselam!!