Selçukya Kültür Sanat Derneği kısa sürede 6 Kültür gezisi düzenledi. Son olarak da 6 Ekim 2019 Pazar günü Ihlara ve Güzelyurt (Gelveri) Bölgesine bir gezi tertip ederek, katılımcıları güzelliklere doyurdu adeta.

En başta, teşekkür cümlelerimi kurayım da ne olur ne olmaz yazının sonunda gezi notlarının arasında kaybolabilir ve hak ettikleri teşekkürü etmeyi unutabilirim.

Dernek Başkanımız Av. Fatma Şeref Polat ve gezi organizasyonundan sorumlu Mustafa Karaçelebi Hocama en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum. Elbette bu organizasyona ilgi gösteren, katılmak isteyip de farklı mazeretleri nedeniyle katılamayan tüm dostlara da teşekkür ediyorum.

Katılımcıların içinde bulunan gerek fotoğraf sanatçısı ve gerekse şair ve ozan sıfatlı arkadaşlarımız gezi süresi boyunca şiirleriyle, türküleriyle ve güzel görüntüleri belgeleyerek bizleri mest ettiler.

Gezimizin ilk çıkış noktası, saat 06.30’da Kılıçarslan Meydanı’ydı. Öncelikle Konya’ya 75 kilometre uzaklıktaki Kızören’de bulunan ve genişliği 180, derinliği ise 145 metre olan  Kızören Obruğu ve ismini bu obruktan alan Obruk Han’a uğradık.

Hem obruğun hem de hanın anlattıkları Hasan Dağı’nın yüksekliklerinde, Kızören Obruğu’nun derinliklerde gizliydi sanki. Kedimi 13. yüzyılın içinde konumlandırdım. Atlı, develi kervanlar, nakış nakış heybeli yolcular, hanın farklı köşelerinde, ocak başlarında sohbet eden kaytan bıyıklı, sarıklı ve kuşaklı heybetli Selçuklu Yiğitleri arasında buldum kendimi.

Belki de ben 1937 yılının bir sonbahar gününde gelmiştim Obruk Han’a ve az ötede kuru öksürüklere boğulan kişi; Faruk Nafiz Çamlıbel’lin muhteşem Han Duvarları İsimli şiirine konu ettiği Maraşlı Şeyho idi.

"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan    

Baba ocağından yar kucağından    

Bir çiçek dermeden sevgi bağından    

Huduttan hududa atılmışım ben" 

Diyen Maraşlı Şeyho... 6 Ekim 2019 tarihinde han duvarlarında ben de bu dörtlüğü aradım. Ama ne yazık ki her taraf eskimiş, çürümüş iskele tahtalarıyla kaplıydı ve en dip kısımlara gitmem mümkün değildi. Belki de oralarda bir yerlerde ve hala okunaklı bir şekilde duruyordu ama ben rast gelmemiştim. Hanın duvarlarına bir müddet önce el değmiş ama yenileme yarım kalmış. Sebebi her ne ise bilemiyorum. Bu eseri ayağa kaldırmak için yeni haberler okudum gazetelerde. İnşallah söylenenler gerçekleşir.

Buradan istemeye istemeye ayrıldık. Elbette bizi bekleyen başka güzellikleri de görmemiz gerekiyordu. Oraları da memnun etmemiz ve karşılıklı memnun olmamız gerekiyordu. Yolda bir dinlenme tesisinden durup kendi ellerimizle hazırladığımız; çok zengin ve leziz, Mustafa Karaçelebi Hocamızın söylemiyle “açık büfe” kahvaltısı yapıp tekrar yola revan olduk.

Bu defa durağımız Sultan Hanı idi. Han 1229 yılında Selçuklu Sultanı 1. Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmış, muhteşem bir eser... “Ceddimizle ne kadar övünsek az gelir” diyebileceğimiz bir eser meydana getirmişler. Şu an yenileme çalışmaları da büyük ölçüde tamamlanmış ve ziyarete açılmış durumda. İnsanı büyüleyen bir estetiği ve görkemi var bana göre. Zamanındaki işlevini benim yazmama ne bilgim müsait ne de o zamanları yansıtabilecek kelime dağarcığım... Ancak ben yine Maraşlı Şeyho’nun, han duvarlarına karaladığı dörtlükleri aradım.

"Gönlümü çekse de yârin hayali    

Aşmaya kudretim yetmez Cibali    

Yolcuyum bir kuru yaprak misali    

Rüzgârın önüne katılmışım ben"

Garibim namıma Kerem diyorlar    

Aslı'mı el almış haram diyorlar    

Hastayım derdime verem diyorlar    

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"  

Tabi bulmam ne mümkün? Zaman o dörtlüklerin hepsini hafızalardan da duvarlardan da silmiş atmış.

Arabamız tutarken (Ihlara’nın Yolunu) Erciyes'in yolunu:

"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

(Merhum Üstat Faruk Nafiz Çamlıbel’in mekânı Cennet olsun inşallah.)

Sultan Hanı’nın büyülü güzelliğini de geride bırakarak, bence dünyanın harikalarından birisi durumunda olan ve 14 kilometre uzunluğunda, yer yer 110 metre yüksekliğindeki Ihlara Vadisi boyunca güzelliklerin zerresini dahi kaçırmamak için olanca dikkatimle arkadaşımla birlikte tekrar yola koyuldum.

Selime Katedrali, Açık hava Müzesi, Selime Sultan Türbesi ve devamında Ihlara Vadisi giriş ücretleri bir hayli kabarıktı. Kişi başı 36.00 TL.lik giriş ücreti ne yalan söyleyeyim cepleri yakan bir fiyattır. Çoğu kişinin buralara gelince bu müzeyi ve Ihlara Vadisi’ni gezmekten vazgeçtiğine şahit oldum. Kendim de dâhil. Neyse bu fasıl biraz karmaşık gibi sanki... Burayı geçtim.

Ancak bana ayrılan sayfanın da sonuna geldim… Diğer yazımda Ihlara Vadisi ve Güzelyurt (Gelveri) İlçesinde 6 Ekim 2019 tarihinde ayak izlerimi koyduğum ama aslında farklı tarihlerde,  bundan 10 bin yıl öncesine kadar uzanan, Eti, Hitit, Pers, Kapadokya krallığı, Eski yunan, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı medeniyetlerinde yaşamış insanların ayak izlerinden, cıvıltılarından bahsetmek üzere şimdilik virgülü koyuyorum,