Bir asrı bir yıl geçe bugün...

Tarihler 18 Mart 1915'i gösterdiğinde...

O zamanlar Türkiye yoktu...

Türkiye yoktu ama milli birlik, milli ruh, milli düşünce vardı.

Çanakkale Zaferi de zaten bu milli birlikteliğin dünyaya attığı kocaman bir imzaydı.

Milli birlikteliği sağlayan ise, 'önce vatan' düşüncesiydi.

Biliniyordu ki, vatanı olmayanın özgürlüğü olmazdı. Vatanı olmayan, manda ve himayeyi baştan kabul etmiş olacaktı. Vatanı olmayan sömürülmeye mahkumdu. Vatanı olmayan, başkalarının elinde esirdi.

Vatansız kalmamak için, milli bir mum yakıldı zifiri karanlığın orta yerine. Ateş böceği misali herkes bu mumun ateşine attı kendini can havliyle.

Hersek, öyle bir herkesti ki, içinde Türk de vardı, Kürt de...

Alevi de vardı, sunni de...

Şehit düşüyorduk. Ama şehit düşen bizdik.

Kimse sen şucusun, ben bucuyum demiyordu. 'Siyasi görüş ayrılığı', 'halklar', 'sen', 'ben', 'öteki', 'terör' gibi kavramların ne manaya geldiği dahi bilinmiyordu.

Bu kavramların yerinde kardeşlik, birarada olma kültürü, vatan aşkı, millet ruhu, düşmana karşı bir ve beraber olma şuuru vardı.

İşte bu şuurun vücut bulduğu yerdi Çanakkale...

72,5 millet Çanakkale'de kenetlenmiş ve hiçbir zaman unutulmayacak olan zafer ortaya çıkan Çanakkale ruhu ile kazanılmıştı.

Ve şimdi...

Bir asrı bir yıl geçe...

Yani bugün.

Çanakkale yok, milli düşünceler yok, kardeşlik kültürü yok, ortak bir amaç yok...

Düşman da mı yok? Düşman var da, düşmanını tanıyan yok. Düşman içimizde. Düşman tepemizde. Düşman ensemizde. Düşmanın eli namludan çekildi, direkt olarak beyinlere temas etti.

Bizdeki bu milli şuuru yok ederek içimizde ayrılıklar çıkarmak isteyenler, önce fitne tohumları ekti dimağlara...

'Kendini tanı, sen Kürtsün' dediler.

'Sen Türksün, Kürtten üstünsün' dediler.

'Sen Çerkezsin' onlardan neyin eksik dediler.

Bizi beyinlerde böldüler. Biz olmaktan çıkarıp, tekilleştirdiler. Biz vardı, siz vardı, onlar vardı...

Yerini sen, ben, o aldı...

Sen, ben, o olduktan sonra ise düştük üstünlük mücadelesine.

Çanakkale'deki ruhu öldürdük.

Milli ve manevi değerlerimizi hiçe saydık.

Kardeşin kardeşini öldürmemesi gerektiğini emreden dinimizi bile unuttuk. Daha doğrusu keşke unutmuş olsaydık. Dini kendi çıkarlarımıza göre yönlendirdik.

Bizi parçalamak isteyenlere fırsat verdik...

Bu toprakların bu topraklar olabilmesi için dökülen kanların hepsinin al kırmızı olduğunu, hepsinin bu toprakları vatan yapabilmek için olduğunu, bizim kanımız olduğunu, giden canların bizim canımız olduğunu unuttuk.

Dedim ya, sen olduk, ben olduk, o olduk.

Bir de baktık ki, öteki olduk.

Başladık içimizden kendi kendimizi kemirmeye.

Gavurun ekmeğine yağ sürer olduk...

Tekrar bir asır bir yıl sonra, yani bugün. Keşke o günü hatırlasak, hatırlatsak. Oturup anlatabilsek. Desek ki 'biziz', 'biriz'.

Bizi bizden etmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz.

Ama nerede...