‘’ "Sadece Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer Türk olmak suçsa, şunu tekrarlıyorum Türk'üm ve öyle kalacağım." sözüyle akıllara kazınan Batı Trakya Türklerinin lideri Dr. Sadık Ahmet’in şüpheli şekilde ölümünün üzerinden 24 yıl geçti.  Batı Trakya’daki Gümülcine vilayetinin Küçük Sirkeci köyünde 1947 yılında dünyaya gelen Sadık Ahmet, bölgede bulunan Türklerin sesi oldu. 1970-80’lerde baskılara maruz kalan ve uzun yıllar bu baskıların devam ettiği yıllarda yaptıklarıyla bölgede ki Müslüman-Türklerin lideri olmuştu. 

Tıp öğrenimi görmek üzere Ankara’ya gelen Sadık Ahmet, öğrenciliğini Yunanistan’da tamamlayacaktı. Tıp doktoru olarak mezun olduktan sonra zorunlu 3 yıl Yunanistan ordusunda askerlik görevini yerine getirecek ve sonrasında 1978 yılında baba ocağına geri dönecekti. Baba ocağında doktor kimliği ile herkese ulaşmaya çalışırken o yıllarda artan baskılara karşıda toplumun yanında hatta önünde yer alacaktı. Tıp alanının dışında sosyal sorunlarla da bir zat ilgilenerek adeta ömrünü harcayacaktı. 

1980’li yıllarda Batı Trakya Türklerinin topraklarına el koymaya kadar uzanan baskılara karşı seslerini duyurmak amacıyla 1985 yılında bir imza kampanyası başlattı. 1986 yılında dikkat çeken rakamlara ulaşan imza kampanyasının devam ettiği sırada Yunan hükümeti tarafından tutuklandı. Mücadelesinden yılmayacağını belli eden bir hamle ile 1987 yılında Selanik’te devam eden Demokrasi İnsan Hakları üyelerinin toplantısına tek başına katıldı ve halkının sorunlarını dile getirmekten geri durmadı.  Bütün bu kampanyalarından ötürü 1988 yılında hapis cezasına çarptırıldı.

Yunanistan'da 1989 yazı ve 1990 baharında düzenlenen genel seçimlerde aldığı yüksek oranda oylarla, bağımsız milletvekili olarak meclise giren Dr. Sadık Ahmet, 1991'de Batı Trakya Türklerinin ilk ve tek siyasi partisi, Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi'ni (DEB) kurdu. Ahmet'in seçilmesini engellemek için hem siyasi partilere hem de bağımsız adaylara seçim barajı koyan Yunanistan, yüzde 3'lük bu barajı bugün de yürürlükten kaldırmadı. 

Yine aynı dönemde 1990’da Batı Trakya Türklerine ‘’Türk’’ dediği için 30 ay hapse mahkum edildi ve girişte yazdığım meşhur sözlerini sarf etti. 

Bir cerrah olarak toplumun bütün ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışan Ahmet, 1995 yılında Müslüman Türk çocuklarının sünneti için katıldığı bir programdan dönerken şüpheli bir trafik kazasında vefat etti. Oğlunun ifadeleri kapsamında araçta ailesiyle beraberken karşıda bekleyen bir traktörün kendilerine çarptığı ve işlek olan caddenin uzunca bir süre trafiğe kapatıldığı kaza ile ilgili şüpheleri artırmaktadır. Uzun bir süre sonra hastaneye götürülebilen Dr. Sadık Ahmet 24 Temmuz günü Hakka yürüdü. 

  26 Ocak 2014’te öldürülen ‘’Cengiz Akyıldız’’ı da anmak elzemdir.  24 Temmuz Gazetecilik ve Basın Bayramı gününde, bir basın çalışanı olarak hainler tarafından katledilen Cengiz Akyıldız ağabeyin ölümü unutulmamalıdır. 1980’li yıllarda inandığı değerler uğruna cezaevinde yatan ve ‘’Yusufiyeli’’ ünvanına nail olan Cengiz Akyıldız, hayatının kalan kısmında da yine inandığı değerleri savunmaya devam etti. Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul İl Başkanlığı Basın Danışmanlığını yürütürken 2014 Yerel Seçimleri kapsamında Esenyurt Seçim Bürosu açılışında öldürüldü. Görevinin başında bir basın emekçisi olan Cengiz Akyıldız’ın katilleri ise uzun namlulu silahları olan PKK’lı teröristlerdi. 

Olay anlarının kameraya yansıyan kısmında uzun namlulu silahları olan teröristlerin görülmesi de hadisenin boyutunu gösterir nitelikteydi. O dönemde kendi meslektaşlarının ekseriyetinin olayları ‘’karşıt gruplar’’ olarak adlandırması da ne yazık ki hala vicdanımızı sızlatmaktadır. 

Fatih Cami’nde mahşeri bir kalabalıkla cenaze töreni düzenlenen Yusufiyeli Cengiz Akyıldız’ı rahmetle anıyorum…