Hayatımızı sürekli kesinlerle idame ettirmiyoruz.

Sürekli bir mantık arayışın içindeyiz.

Mantık arayışın içindeyiz ama mantıkta zaman zaman hatalara düşürüyor.

Çünkü mantıklı karar verirmişiz derken aslında hislerimize, duygularımıza kapılıyoruz.

Siyasetten sosyal hayatımıza kadar her şey de hisler ve duygular ön planda.

Böyle olunca da, "Evet ama, yapıcam, keşke, iyiki yaptım..." düşüncelerle zihnimizi meşgul ediyoruz.

"Ya aslında burası eksik ama buna da şükür" deyip "evet ama" diyoruz.

Özellikle evet ama zihnimize anayasa değişikliği referandumunda yerleşmişti.

Tasarıyı eleştirenler fakat oy verecekler kendilerini teselli etmek adına 'Eksik ama evet veya Evetamacı" kesilmişti...

Birde yeri gelir kararsız kalırız. Yapsam iyi mi olur kötü mü olur.

En sonunda da "yapacağım" der, yaparız.  Fakat çoğunlukla tereddütte kalındığı için verilen karar hatalı olur. Bu hatalı kararlardan dolayı çektiğimiz sıkıntılar, acılarla da hayatımız altüst olur.

Onun için Türk Milleti olarak yapıcamları bir tarafa bırakıp 'yaptım'a geçmeliyiz.Aksi takdirde pişmanlıklarımız ve acılarımız, sıkıntılarımız ve sorunlarımızın sonu gelmeyecek...

Hayatımızı ıstıraba sokan yanlışlarımızın başında ise keşkeler geliyor.

Keşkeler hiç yaşanmasaydı, hayatımızda hiç olmasaydı ama maalesef oluyor.

Sorumlusu da biziz çünkü.

"Keşke yapsaydım, keşke oy vermeseydim, keşke söylemeseydim, keşke..." deriz ama tarih tekerrür ettiğinde yeniden keşkelerin içinde buluruz kendimizi.

Çünkü his ve duygularla hareket ediyoruz.

Çoğunluğun peşinden gidiyoruz. Herkes böyle yapıyor bende böyle yapıyım sürü psikolojisi içinde keşkeleri yaşıyoruz.

Delinin biri kuyuya bir taş atıyor, kendini akıllı sanan milyonlarca kişi o taşı çıkarmak için kuyuya atlıyor.

Kuyudan taşı çıkardıklarında ise hepsinin ağzından çıkan ifade aynı; "Keşke o kuyuya atlamasaydım."

Ah bu keşkeleri hiç yaşamasak, doğrularımızdan taviz vermesek, duygularla değil gerçeklikle, hislerle değil akılla hareket etsek;

İşte o zaman yeniden büyük Türkiye idealini gerçekleştirebiliriz.

İşte o zaman Türk-İslam Birliğini kurabiliriz.

İşte o zaman dünyaya Türk'ün gücünü vururuz.

İşte o zaman İslam Sancağı dünyaya hakim olur.

İşte o zaman yeryüzü barış ve huzura kavuşur.

Onun için artık iyi ki yaptımlara geçme vakti gelmiştir. Aldığımız ve alacağımız kararlarda, "evet amalara, yapıcağımlara, keşkelere" kapılmadan "iyiki yaptım" demeliyiz. 

Millet olarak mazeret üretmeyi bırakıp, ileriye doğru yürümeliyiz...

"Dört mahalleli kasaba" hikaye aslında bu anlattıklarımızı özetliyor. 

Küçük bir kasabanın dört ayrı mahallesi varmış.

Birinci mahallede Evetama'lar yaşıyormuş.

Evetama'lar ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise “evet, ama” diye cevap verirlermiş. Cevapları hep yanlış olurmuş. Suçu başkalarına atmakta da ustaymışlar.

İkinci mahallede Yapıcam'lar yaşarmış. Ne yapacaklarını bilirlermiş. Kendilerini yapacakları şeye adım adım hazırlarlarmış, ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış. Bu mahallede insanların dizleri dövülmekten yara bere içindeymiş. Yaşamı ertelememek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş.

Üçüncü mahallede yaşayan Keşkeci'lerin, hayatı algılama güçleri mükemmelmiş.

Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş ama, her şey olup bittikten sonra. Keşke'cilerin de başları kanarmış hep, duvarlara vurmaktan!

Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise İyikiyaptım'lar otururmuş.

Keşkeci'ler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa hayranlıkla bakarlarmış.

Yapıcam'lar Keşkeci'lerle birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama bir türlü fırsat bulamazlarmış.

Evetama'lar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, güneşin daha erken saatte doğması gerektiğinden şikayet ederlermiş.

İyikiyaptım mahallesindeki insanların kusuru da, beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayışıymış!.