Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir vasıtadır. Milleti var eden unsurlardan biri de dildir; aynı dili konuşan insanlar, kendi aralarında bir bütün oluştururlar. Dil, bir milletin ortak malıdır. Millet, aynı dili konuşan insanlar topluluğudur. Dilin bozulması ile, millet çözülmeye başlar. Bu nedenle, milli dil üzerinde hassasiyetle durmak gerekir. Dilin yozlaşması, milli kültürün de yozlaşmasına zemin hazırlar. 

Diller, kendi tabii kanunları içinde, zamanla, ağır ağır değişir, yenilenirler. Zaman içinde bazı kavramlar unutulur, onların yerini yenileri alır. Bu, normal bir süreçtir. 

Türkçe, dünyanın en güzel, en zengin, en büyük ve en köklü dillerinden biridir. Asırlarca 3 kıtada konuşulmuş, yazılmış ve okunmuştur. Bu gün hala, Türkçe, farklı şiveleri, lehçeleri ile dünya üzerinde en geniş coğrafyada konuşulan bir dildir. 

İnsan, dil ile, dile ait kavramlarla düşünür; duygu ve düşüncelerini, dilek ve şikayetlerini, dil ile anlatır. Dilin bozulması ile iletişim de bozulur; insanların, nesillerin birbirini anlaması güçleşir ve milletin devamı inkıtaya uğrar. Dil, bir milleti diğerlerinden ayıran unsurdur. Bir milleti parçalamanın yollarından biri de, o milletin dilini yozlaştırma, bozmadır. Bu açıdan Türkçe’mizin durumunu düşünelim! Türk insanı, Türkçe’ye sahip çıkmalıdır. 

Milletler ve milli kültürler arasında, karşılıklı alış verişler vardır; bu karşılıklı etkileşimden kaynaklanır. Bu etkileşim sayesinde, diller de birbirinden etkilenebilir. Bu çerçevede Türkçe’de, tarih boyunca diğer bazı dilleri etkilemiş ve onlardan da etkilenmiştir. İslamlaşma sürecinde Arapça ve Farsça’dan etkilenen Türkçe, Tanzimattan sonra millet olarak yaşadığımız Batılılaşma sürecinde Fransızca, Almanca, İngilizce…den etkilenmeye başlamıştır. Bir takım çevreler, Arapça ve Farsça sözcüklerin dilimize girmesine karşı çıktıkları kadar Avrupa dillerinden, Türkçe’ye giren sözcüklerin varlığına karşı çıkmamaktadırlar; bu, hayret ve endişe verici bir tavırdır ve yanlıştır. Ancak bugün Batı dillerinden aldığımız sözcükler o derece had safhaya ulaşmıştır ki; buna dil anarşisi demek doğru olur. Çocuk isimleri, sokak isimleri, semt ve belde isimleri, dükkan isimleri…. çoğunlukla yabancı isim olarak karşımıza çıkıyor. Artık bu kadarına da pes demek gerekir. Adeta “Herhalde burası Türkiye değil!” diyesi geliyor insanın. Kültürüne, milletine bağlı insanların, Türk diline sahip çıkmaları gerekir. Sömürgeci güçler, sömürgeleştirmeye başladıkları milletlerin dilini bozmaya çalışırlar. Bu noktada uyanık olmak gerekir. 

Bugün artık memleketler silahla, askerle değil kültürle, ekonomi ile işgal edilmektedir; bu, görünmeyen ama daha etkili bir işgal yöntemidir. Açıktan işgale göre daha sakıncasız ama daha kalıcıdır. Türk dili ve Türk kültürü, işgale uğramaktadır. Türk kültürü ve Türk dili, saldırı altındadır; nesiller arasında uçurum oluşturulmaktadır. Türk genci, bundan 50- 80 yıl önceki Türkçe’yi anlayamaz duruma getirilmiştir. Milletin devamlılığına darbe vurulmaktadır. 

Dil ile düşünce arasında, düşünce ve kültür üretme, üretilen düşünceyi ve kültürü aktarma arasında yakın ilişki vardır. Birey ve toplum olarak, ne kadar çok sözcük sahibi isek; düşünce ve kültür üretimi, aktarımı o kadar yetkin, güçlü olur. Düşünce, o kadar derin ve köklü, kuvvetli olur. Maelesef Türkçe’nin yozlaştırılması, buna göz yumulması ile Türk insanı düşünce ve kültür üretememekte, dili dışardan alarak, dilde taklit yaparak, düşünce ve kültür üretiminde de taklide başlamıştır. Dilde taklitçilik, düşüncede ve kültürde de taklitçiliği beraberinde getirmekte; artık kendimiz olamamaktayız; başkalaşmaktayız! “Ses bayrağımız Türkçe’ye sahip çıkalım!” Türkçe’yi cıvıklaştıran ve cıvık bir Türkçe kullananlara Türkçe’yi kullanarak tepki gösterelim!