Konya eğitim camiasının uzun soluklu idarecilerinin başında gelen eğitimci Seyit Emiroğlu ile gençlik hareketleri ve memuriyet hayatını konuştuk. Seyit Emiroğlu gençlik yıllarından itibaren Konya'nın siyasi aksiyonunda rol almış, edebiyat öğretmeniyken atandığı Sağlık Meslek Lisesinde Müdür Yardımcısı ve Müdür olarak önemli hizmetlerde bulunmuş ve Lise, Enstitü ve Yüksekokul seviyesindeki dört okulda da müdürlük yapmış müstesna bir şahsiyettir. Okul müdürü olduğu yıllarda "Vali gibi adam" diye anılan Seyit ağabeyin yakın döneme dair anlatacağı çok şeyler olmalıydı. Bugüne dek pek röportaj verdiğine rastlamamıştık ve bizim talebimize olumlu cevap vermesinden hayli mutlu olduk. Koca bir hayatı, birkaç gazete sayfasına sığdırmayacağımız için bazı konuları çok derinlemesine konuşamadık ama bu söyleşinin tarihe önemli bir kayıt olacağına inanıyoruz.

 H J K F Ö M

Kız Öğretmen Okulunda umduğunuz ortamı bulabildiniz mi?

Kız Öğretmen Okulunda çok güzel dostluklar kurdum. Fakat 31.12.1977 günü mevcut hükümetten on bir milletvekilinin istifası ile hükümet düştü. Yeni hükümet de okulumuzdan, benim de dâhil olduğum on beş öğretmeni il dışına tayin etti. Bu atamada benim şansıma Niğde Çamardı Burç Köyü Ortaokulu düştü. Sekiz aylık bir çalışmadan sonra tekrar tayinlerimizin çıkacağı haberi üzerine ben askere gitmek üzere görevden ayrıldım. Polatlı Topçu ve Füze Okulundaki eğitimden sonra Asteğmen olarak İstanbul Samandıra Ordu Uçaksavar Tabur Komutanlığı emrine verilerek Takım Komutanı olarak göreve başladım.

 L J K H Ö B Ö B

Umut dolu gelecek bıraktılar Umut dolu gelecek bıraktılar

Yanılmıyorsam, Sağlık Meslek Liseleri Sağlık Bakanlığı uhdesindeydi. Sizin geçişiniz nasıl oldu?

Teğmen olarak terhisimi müteakip, atamamın yapılması için Milli Eğitim Bakanlığına müracaat ettim. Ancak Mili Eğitim Bakanlığında atamalar kapalıydı.  O günlerde çok kıymetli ağabeyim, Sağlık Bakanlığında Genel Müdür Yardımcısı olan Dursun Dağaşan’ın delaletiyle Sağlık Bakanlığına geçerek Konya Sağlık Meslek Lisesine atandım. Bu okulda önce muavin, bir sene sonra da başmuavin olarak göreve devam ettim.

 Jhbnmcnmvbnmv B

12 Eylül Darbesini Sağlık Meslek Lisesinde mi karşıladınız?

Sağlık Meslek Lisesinde göreve başladıktan kısa bir süre sonra 12 Eylül 1980 İhtilali oldu. İhtilalin ikinci haftası cuma akşamı gece 12.00’de evimize güvenlik güçleri gelerek arama yapılacağını söylediler; buyur ettik. Polis ve askerler bir asteğmen nezaretinde evimizi didik didik aradı. Neticede öğrencilik yıllarımda çektirmiş olduğumuz bir takım fotoğraflar ile yine öğrencilerimin bana göndermiş olduğu yılbaşı ve üç hilalli ve bozkurtlu bayram tebrik kartlarını topladılar. Ayrıca bir adet av tüfeği ile Eğitim Enstitüsünden mezun olurken hazırlanmış olan, üzerinde “Ülkücüler ölecek, İslâm’ın güneşi sönmeyecek” yazan, sınıf arkadaşlarımın resimleri de olan tabloyu da delil olarak aldılar.

Aramanın hitamında babam ile bana “Buyurun, gideceğiz” diyerek, herhangi bir hazırlık yapmamıza fırsat vermeden bir cipe bindirdiler. Aşağı inince gördük ki oturduğumuz binanın çevresi asker ve polis ile sarılmış. Onlar da bizlerle beraber hareket ettiler. Varış noktamız Meram Yeniyol’daki Uçaksavar Taburu binalarıydı.

B N N B B N V N B N B V N B N B

Büyükçe bir salonun kapısında babamla beni içeri yolladılar. İçerisi, bir hafta içinde gözetim altına alınmış kişilerle doluydu. Karanlık olduğu için kimler var, tam göremeden bir kenara çömeldik. Bir müddet sonra gözümüz karanlığa alışınca epeyce tanıdık bir simayı gördük. Dönemin Ülkü Ocakları Başkanı Hasan Kıvrak bey de vardı. Bize hemen yer gösterdi. Hal hatır sorma faslından sonra biz, “Başka kimler var?” diye sorduğumuzda, “Sabah olunca çoğunu tanıyacaksınız” dedi. Dinlenmeye çekildik.

Sabahleyin onar kişilik gruplar halinde, sabah kahvaltısı için çorba ikram edildi. Ancak yeter sayıda kaşık yoktu. Kaşıkları, “Bir sen, bir ben” usulüyle, birlikte kullandık.

Sabah-akşam tuvalet ihtiyacı da askerler nezaretinde, onar kişilik gruplar halinde gideriliyordu. Arada ihtiyacı olanlar için giriş kapısının hemen yanında olan büyükçe bir teneke vardı, insanlar ihtiyacını orada gideriyordu. Bu süre zarfında gazete, çay ve meyve gibi ihtiyaçlarımızın yasak olduğu beyan edildi.

Darbeden önce ikamet ettiğimiz Karatay Apartmanın altındaki bakkala iki asker gelip sigara istemişti. Bakkal sigara olmadığını söyleyince hayıflandılar. Ben de topçu olmalarından etkilenerek, biraz beklemelerini söyledim ve evde bulunan, terhise gelirken getirdiğim sigaralardan onlara verdim.  İki askerle böylece tanışmıştık. Gözaltına alındığımızda bizi ihtiyaca götürürken bu askerlerden biri beni tanıdı ve “Asteğmenim, sen ne arıyorsun burada?” diye sordu. Ben de durumu söyledim. O iki asker bizimle ilgilendi. Evimize telefon edip durumu haber verdiler, pijama gibi ihtiyaçlarımızın getirilmesini sağladılar. Sigara içmiyordum ama terhis sırasında getirdiğim birkaç paket sigara gözaltı sürecinde iki askerin bize yardım etmesini sağlamıştı.

Gözetim altına alındığımızın ikinci günü sabah saat 9’da gözlerimiz bağlı olarak ilk ifademizi aldılar. Bu, daha çok kimlik tespiti ve adres belirlemesi gibi hususlardı, çabuk bitti. İkinci sorgumuz başka bir odada kalabalık bir grup tarafından yapıldı. Gözlerimiz bağlı olduğu için kaç kişi olduklarını bilmem mümkün değildi ama değişik seslerden hareketle, en az üç kişi olduklarını tahmin ediyorum. Uzunca bir sorgudan sonra iki askerin yardımıyla koğuşumuza geldik. Uzun bir süre bir faaliyet olmadı.

Bu arada Dönemin 2. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel Paşa’nın teftişe geleceğini duyduk ve bir temsilci seçerek isteklerimizi iletmek üzere hazırlandık. Paşa geldiğinde temsilcimizi çağırdılar, dileklerimiz iletildi. Onun üzerine tuvalet ihtiyaçlarımız ile yemek ihtiyaçlarımız normale döndü.

 K İ, L. Ö. Ç M. Ç M

Vardığınız ilk anda karanlıktan göremediğiniz koğuş arkadaşlarınız arasında sonra kimleri gördünüz?

Konya Vaizi Hasan Hüseyin Varol hoca, Abdullah Büyük hoca, Milli Eğitim Müdürü Ömer Kaya, gazeteci Halil Uslu, emlakçı Muzaffer Erdinç ve epeyce devlet memuru orada bizimle birlikte gözaltındaydı. Uzunca bir istirahatten sonra üçüncü defa sorguya gideceğimiz söylendi. Fakat bu defa gözümüz bağlı olmadan askeri savcı Yüzbaşı Mehmet Kapusuz’un huzuruna çıkarıldık. O da bir sorgu sürecinden sonra; bizi tahliye edeceğini, ancak davanın sivil mahkemede devam edeceğini söyledi. İfade işlemi bittikten sonra, “Türkiye’de bir hadise yaşandı. Burada bir müddet kaldınız. Yaşananları dışarıya anlatmayın” dedi. Bunun üzerine rahmetli babam da, “Savcı bey, bizim devlete olan aşkımız Mecnun’un Leyla’ya olan aşkından daha fazladır. Devletimizi küçük düşürecek herhangi bir söylemde bulunmayız” diye karşılık verdi. İfadeden, akşamüzeri koğuşumuza döndük.

İki gün sonra anons edildik, bizim tahliye işlemimiz yapıldı, oradaki dostlarla vedalaşarak ayrıldık. Herkes ailesine iletilmek üzere notlar verdi. Bir kaç gün onların evlerine giderek emanetlerini teslim ettik.  Gözaltı sürecimiz on beş günden fazla sürmüştü. Babam o zaman Noterler Birliği Genel Sektereteriydi. Avukatımız da babamın arkadaşı rahmetli Özgen Küçükkoner’di.

M B C V N M F J N F D J

Gözaltı sürecinden sonra ne yaptınız?

Tahliye olunca ben okuluma döndüm ve öğretmenliğime devam ettim. 1981 yılında Müdire Hanım Aysen Dinç idi. Bir gün beni makamına davet ederek, müdür yardımcısı olmamı teklif etti. Ben de öğretmenliği tercih ettiğimi ifade ettim, özür dileyerek affımı istedim. Kısa bir süre sonra mart ayında, eşi İsmet Dinç Bey ile Nalçacı Caddesi Karatay Sitesindeki evimize bir akşam uğradılar. Babama, “Seyit beyi müdür muavini yapacağım fakat kabul etmiyor. Lütfen siz olması konusunda oğlunuz ikna edin” dedi. Sohbet başka konularda devam etti. Geç vakit evden ayrıldılar. Aysen Hanım ve İsmet Beyin ayrılmasından sonra babam bana, “Senden başka orada öğretmen yok mu?” diye sordu. Ben de, “Evet, epeyce öğretmen var “dedim. Sonra, “Oğlum her şeyde bir hayır vardır. Demek ki sana güvenmiş, sen de kabul et” dedi. Aysen Hanım ertesi gün hemen İl Onayını alarak beni Sağlık Meslek Lisesi Müdür Yardımcısı olarak görevlendirdi. İdarecilikte öğrendiklerimin tamamı merhume Aysen Dinç sayesinde olmuştur. Ondan adaleti, insanlarla ilişkiyi, zarafeti ve personele yakın olmayı öğrendim.

 T E Y W T E R U Y T

Müdürlüğe atamanız ne zaman ve nasıl oldu?

1986 yılın son aylarında Sağlık Meslek Lisesine Müdür olmama en büyük vesile yine rahmetli Aysen Dinç olmuştu. Bir gün beni makamına çağırarak “Seyit bey, ben emekliliği doldurdum, yaşım genç ama senin müdür olabilmen için emekliğimi talep edeceğim” dedi. Ben de, “Hocam bu işler kısmet, sakın öyle bir şey yapmayın, huzur içinde çalışıyoruz” dedim. Fakat müdire hanım o gün mesai bitmeden okuldan ayrılmıştı, doğrudan Sağlık Müdürlüğüne giderek emeklilik dilekçesini vermiş. Kısa süre içinde de Sağlık Bakanlığı müdire hanımı emekliye sevk etti. Kurum olarak güzel bir törenle onu uğurladık. Onun yaptığı davranışı, bilmiyorum ama çok az kişi yapabilir. Kendisini rahmetle anıyorum. Muavinliğim ve müdürlüğüm dönemimde Sağlık Bakanlığının açmış olduğu Tamamlama Programı ile çeşitli dallarda hekim dışı sağlık personeli yetiştirdik. Ayrıca ilçelerde açılan on bir Sağlık Meslek Lisesinin kuruluşunda Atatürk Sağlık Meslek Lisesi Müdürü Mustafa Yaman ile birlikte rehberlik yaptık.

DEVAM EDECEK

Kaynak: MUSTAFA GÜDEN