"Devleti ele geçirmek" neredeyse hepimizin çocukluk yaşlarımızdan bu yana duyduğumuz bir kavramdır. Çoğunlukla "falanlar az daha devleti ele geçirecekmiş" gibi bir cümle içinde dillendirilen bu sözdeki "falanlar" yakın tarihimize şöyle bir göz atıldığında hemen görülür ki, dönem dönem değişim göstermektedir. 

 

Bir zamanlar bolşevikler idi bunlar. İştirakçi Hilmiler, Mustafa Suphiler, Şefik Hüsnüler...

 

Sonra Turancılar dolaşıma girdi. Hüseyin Nihal Atsızlar, Zeki Velidiler, Alparslan Türkeşler, Necdet Sancarlar... Tabutluklarda yapılan işkenceleri, sökülen tırnakları dinlemekle geçti ilk gençlik yıllarımız. 

 

Daha sonra bolşeviklerin bir üst versiyonu diyebileceğimiz komünistler... Aman Allah'ım, neydi o komünistler: Halkı silahla yola getirmekten başka yol olmadığına inanan Leninistler, dünyada başka örneği zor bulunan Stalinistler ve Troçkistler,  Maoistler gibi Çin'den ilham alanlar, Yugoslavya'nın Mareşal Tito'sunda olağanüstü bir şeyler bulan III. Dünyacılar, hatta kendi halkına Orta Çağ'da bile yaşanmamış bir sefaleti bilimsel sosyalizm adına yaşatan Enver Hoca'yı önder kabul edenler...

 

Zaman zaman daha küçük çaplı olan ve bir devleti yönetebilecek yetişmiş elemanlara sahip olmadıkları çok açık olan dinsel gruplar, örneğin Ticaniler, Nurcular, Süleymancılar, Nakşibendiler, yeşil komünistler (Kaddaficiler?)  de bu suçlamalardan pay aldılar. 

 

Yüzyıllardır değişmeyen bir sınıra sahip olmamıza rağmen Fars ve Şii korkumuz hem halk hem de devlet nazarında her dem canlı olmuştur. Meydanlarda toplanan kalabalıkların günlerce "Türkiye, İran olmayacak" diye slogan attığı, bunun da devletin radyolarından ve televizyonlarından canlı olarak yayımlandığı günleri hatırlamamak ne mümkün. 

 

Suudi Arabistan'daki dinsel düşünce ekolüne, oradaki sosyal ve siyasal hayata özenenlerin Türkiye'deki sayısı, ağırlığı ne olmuştur bilmiyorum ama ülkemizde özellikle sol ve Kemalist kesimlerin bir bölüğüne göre dindarların ülkemizi bir tür Suudi Arabistan'a çevirmeleri an meselesi olmuştur hep. Devleti ele geçirmeye çabaladıkları söylenen bu kesimle ilgili bazı şikâyet mektuplarına ve raporlara bakıldığında işi bilen insanlar katıla katıla gülmekten kendilerini alamazlar. Örneğin, her yerinden tenakuz ve tutarsızlık akan bu "belge"lerde suçlanan kişilerin hem Vehhabi hem de tarikatçi olduğunun yazılması ne demek istediğimizi açıklayacaktır herhalde.

 

***

 

Kuşkusuz İran'ın, Suudi Arabistan'ın, Rusya'nın ya da Çin'in ülkemizle ilgili emelleri var olabilir ve bunlara karşı devletin de halkın da uyanık olması gerekir. Ama bu uyanıklığın kişi ve grupları uluorta suçlamak ya da töhmet altında bırakmak şeklinde değil, yargı usül ve esaslarına uygun olanın yapılması şeklinde olması beklenir.

 

***

 

İlginçtir, devleti ele geçirmek kavramı hiç bir zaman etnik saiklerle hareket eden gruplara yakıştırılmamıştır. Zaman zaman şu ya da bu bölge veya etnik kökenli vatandaşların genel olarak devlet bürokrasinde ya da devletin bazı kurumlarında dikkat çekecek bir sayısal çoğunlukta ya da etkinlikte olduğuna dair söylentiler duyulmuş, hatta yazılar yazılmış olsa da kimse, örneğin Karadenizliler ya da Lazlar, Güneydoğulular ya da Kürtler devleti ele geçiriyor dememiştir. Bu türden etkinlikler genellikle "bölücülük" ekseninde değerlendirilmiş, ancak suçlananların açıkça "evet, biz bölünmeyi istiyoruz" dendiği de, istisnalar hariç, duyulmamıştır. 

 

***

 

Son kalkışma ile birlikte "devleti ele geçirme" ile ilgili söylemlerin de gözden geçirilmesinin gerektiği açık. Dikkat ettiyseniz 15 Temmuz'daki devleti ele geçirme harekâtı yukarıda adını andığımız adı anıla anıla artık kanıksanmış, gelenekselleşmiş devlet ya da grupların tamamen dışında bir devletin ve grubun marifetiyle gerçekleştirilmek istenmiştir. 

 

Bu menfur olay vesilesiyle maalesef "yaşayarak öğrenmek" zorunda kaldığımız birçok ders var. Bunlardan biri, birilerinin bizi yıllarca, adeta "Aaa! Kuşa bak..." diyen yankesiciye cebindeki parayı kaptıran Avanak Avni yerine koymaya çalıştığıdır.  Vatandaşı, Rusya, Suudi Arabistan, İsrail, İran tehlikesi ile oyalarken "iyi adam" rolündeki asıl tehlike bizi böğrümüzden hançerlemeye kalkışmıştır. Bir diğer ders ise bu milletin, devletinin sahibi olduğunu kanı pahasına olsun bütün dünyaya ilan etmesidir. Milletle devleti ayrı ayrı sananlar 15 Temmuz gecesinde ve sonrasında derin bir hüsrana uğramışlardır. 

 

Sanıyorum artık herkes anlamıştır: Devlet ele geçirilmez, devlet olunur. Devlet olmak da, kişilere, gruplara ya da güruhlara değil, millete mahsustur.

 

 

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)