Demokrasiyi bir anlattılar ki biz demokratik sisteme geçince demokrat olacağımızı zannettik.

Demokrasiye geçtik.

Öyle bir şey anladık ki demokrasi ile mutlak olarak  demokrat sonuçlar doğar diye algıladık.

Seçmenler de seçilenler de.

Bu sistem ile sorumluluk alanlar da aynı şeyi anladılar.

Sonra 1946’dan bu yana demokrasiyi içselleştirmek için çok bedeller ödedik.

Demokrasi ile yönetmeye çalıştığımız ülkemizde  darbeler, muhtıralarla , hatta algı yönetimleri ile ,sık sık rotadan çıktık.

Demokrasi bir türlü halkın istediği refahı  yaşama getiremiyordu.

Halk seçtiğinden bir türlü memnun olamıyordu. Memnun  olmuyor da.

Neden?

Çok uzun  süre bu konu bir soru olarak kafamda yer ediyordu.

Görünürde mükemmel  ama fiiliyatta bir türlü bu mükemmelliğin yoluna giremiyorduk.

Deniyor, yanılıyor , seçiyor, değiştiriyor ama bir türlü istediğimiz yönetim biçimi gerçekleşmiyor, hiçbir seçilmiş yönetim yeterli memnuniyeti sağlayamıyordu.

Bazı konular dikkatimi çekti:

  • Seçime  girerken ilk soru en iyi kim yapar değil en kolay kiminle kazanırız sorusuna cevap veren kişiyi  seçiyoruz
  • Bunun için toplu oyları temsil eden insanlara yönelik kişileri aday yapıyoruz.
  • Bu da özellikle Doğu ve Güney Doğu’da  güçlü aşiretler demokrasinin güçlü aktörü oluyor
  • Cemaatler de bu yöntemle önemli bir alan oluyor. Siyasetten uzak durması gereken cemaatleri böylece siyasetin baş aktörü oluyor.
  • Mezhepler  yine toplu oyların kaynağı oluyor.
  • Hemşehricilik mesela  önemli oluyor.
  • Bütün bunlar bir sivil toplum örgütü gibi görülüyor ama  çoğu zaman liderler ve yönetim düzeyindeki kişiler ikna olunca bireylere sadece oy vermek kalıyor.
  • Böyle olunca liderleri ikna edecek  vaatlerle binlerce hatta milyonlarca oyu temsilen kararlar alınabiliyor.
  • Bu arada projeler , bunların tartışılması halk tarafından içselleştirilmesi görünürde tartışılıyor ama gerçekte perde arkasında  pazarlıklar asıl kararı oluşturuyor.
  • Ferdi olarak da aday olacaklar güçlü insanlar arasından  seçiliyor, güçlü insan güçlü imaj seçimin kaderini belirliyor. Gerçekleştirilebilir projeler yine ikinci planda kalıyor.
  • Bu durumda  güçlü gücünü korumak ve geliştirmek için bir yarışın ana aktörü olarak siyasetin baş aktörü oluyor. 
  • Normal bir seçmen de bu durumda  seçilmez korkusu ile hareket ederek güçlü olan en iyiye yöneliyor.
  • Bir de seçim anında güçlü insanlar güçlü propaganda yapabiliyor. Böylece renkli kampanyalar, ve algı yönetimi ile hiç gerçekleşmeyecek hayaller gerçekleştirilebilir algısı ile seçimin kaderini belirleyebiliyor.
  • Özellikle halkımızın duygusal tavırlarını iyi bilen politikacılar neler yapacağından seçmenin hangi söz ve davranışlara doğru tepki vereceğini düşünerek hareket ederek gerçeklerden çok uzak, duyguları sömürerek seçmenin kararını etkileyebiliyorlar.

Böyle olunca demokrasi akılcı bir yöntemden çok duygusal kararların belirleyici olduğu bir sistem olabiliyor.

Hatta  öyle bir algı yönetimi ile mantıklı insanlarda bile kendileri lehinde karar verebilecek etkiler meydana getirebiliyorlar.

İnsanları  gelir, inanç, yaşam olarak başkalarına mecbur bıraktıkça,bağımlılıktan kurtarmadıkça  insanın tercihleri de ipotek altında olacaktır. 

Peki ne yapmalıyız;

Öncelikle demokrasiyi başta aile ve çocuk olmak üzere çocuk ilk okula başlar başlamaz demokrasiyi yaşamımızda uygulayarak hayatımızın bir parçası olmalıyız.

Nasıl  Sosyal medya okur yazarlığı, medya okuryazarlığı gibi eğitim veriliyorsa politika okur yazarlığı algımızı da eğitmeliyiz.

Bireysel bilinç düzeyimizi güçlendirirken, istişare sisteminin en gelişmişi olan demokrasiyi de  istişareler merdiveni oluşturarak toplumun her döneminde  ve mekanında alışkanlık haline getirmeliyiz.
Münazara, uzlaşma paylaşma ,muhakeme gibi becerileri  eğitim sistemimizin her seviyesinde geçerli davranış haline getirmeliyiz.

Toplumumuzu okur yazarlıkla ölçerken sadece okuma ve yazma eyleminin ilk basamağı olan alfabeyi okuma heceyi sökme yerine,  gerçekten okuyan ve yazan not alan bir toplumun oluşması için daha hayatın ilk aşamasında başlamalıyız.

Bilgi ezberleme sisteminden bilgiyi araştırma bulma ve işleme becerilerimizi geliştirmeliyiz.

Değişik bilgi ve becerileri bir birleri ile birleştirerek yeni bilgilere kapı açmayı keşif ruhunu geliştirmeliyiz.

Hızla toplumun iradesini özgür  tercih yapabileceği  iradelerini başkalarının ipoteğinden kurtarmalı.

İnsan gelişmiş birey ve toplum olursa tercihleri de gelişmiş olur.

Bu hayal mi?

Bence samimi olursak gerçekleştirilebilir.

Her kurumda, her ilde, her partide, her,ilçede, beldede köyde muhakkak bu yolda işbirliği yapabilecek insanlar vardır. Yeter ki sorumluluk makamında oturan insanlarımız samimi içten bir şekilde harekete geçsin.

Özellikle milletimiz böyle bir girişime hazır.
Yoksa;  demokrasi sihirli bir değnek değil.