Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesidir. Doğrudan demokrasi, halkın hiçbir aracı ve temsilci kullanmadan söz sahibi olmasını , (küçük bir kasabanın kendi halkı tarafından yönetilmesi gibi) Dolaylı demokrasi de halkın temsilciler aracılığıyla söz sahibi olmasını ve halkın bu temsilcileri özgürce belirlemesini sağlar. Peki, bu teorik ifadelerle izah etmeye çalıştığım demokrasi kavramı ülkemizde ne denli uygulanabilmiştir? Referandum süreci devam ederken demokrasi ile ilgili sorular sürekli kafamızı kurcalamaktadır. Demokrasi rafa mı kaldırılıyor? Tek adam yönetimi ile halkın iradesi yok mu sayılacak?  

Ülkemizde Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinden bu yana demokrasi kavramı sürekli tartışmalara yol açmıştır.

Halkın iradesi ve isteği ne denli uygulanabilmiştir?

Demokrat Partinin 1950 yılında %52,7, 1954 yılında %57,5,  1957 yılında %47,9oy  almasına karşılık 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile yönetime el konulması,1969 seçimlerinde Süleyman Demirel'in başında bulunduğu Adalet Partisi'nin    %47 oy almasına rağmen 12 Mart 1971muhtırası ile istifaya zorlanması, 1971 muhtırası tam olarak amacına ulaşamamış olup1972 yılında Deniz GEZMİŞ gibi devrimcilerin idamı ile olaylar alevlendirilmiş, sağ ve soldan taraflar birbirlerine karşı kışkırtılmasıyla 12 Eylül 1980 askeri darbesi, akabinde Kenan EVREN tarafından1961anayasasını hiçe sayarak yerine 1982 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarihini değiştirecek, bu gün halen kullandığımız darbe anayasası! Necmettin Erbakan'ın başında olduğu 54. Refahyol koalisyon Hükümeti'ne yapılan 28 Şubat post modern askeri darbesi, 27 Nisan 2007 de Genelkurmay Başkanlığı tarafından yazılan E-Muhtıra, 17-25 Aralık süreci, gezi olayları ve son yapılmaya çalışılan 15 Temmuz darbe girişimi! Bu örneklerin maalesef ne kadar fazla olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Halkın seçimine ve özgürlüğüne karşı yapılan bu engellemeler ülkeyi ekonomik ve siyasi kaosa sürüklemiştir. Halkın iradesine saygısızlık düstur haline getirilmiş, iktidarda olan partiye oy veren seçmenler hakkında ; “dağdaki çobanla benim oyum bir mi?” ,”onlara oy veren koyundur”, ”bidon kafalı” , “göbeğini kaşıyan adam” şeklinde fiili aşağılamalar dahi yapılmıştır 

 

Halkın en az % 50 sinin oyunu almak isteyen bir Cumhurbaşkanı adayı düşünelim;                 

 

Bu durumda Cumhurbaşkanı halkla daha fazla kucaklaşıp onların dertlerini daha fazla dinlemez mi? Cumhurbaşkanı, adayı milletvekili aday listesi belirlenirken artık, ''nasıl olsa falan bölge garanti. Kimi koysam seçilir''zihniyetiyle hareket edebilir mi?  Kendi partisi tarafından veya  100.000 seçmenin oyunu almak suretiyle aday olmak isteyen bir Cumhurbaşkanı diktatörce davranabilir mi? TBMM tarafından sürekli denetlenen bir Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu rastgele devletin kaynaklarını kullanabilir mi? Yine TBMM tarafından itiraz edildiği takdirde meclisin kararı uygulanır hükmüne karşılık kafasına göre OHAL kararı ve Kanun hükmünde kararname çıkarabilir mi? Bu soruların cevaplarını sizin takdirinize bırakıyorum.

Neden 600 milletvekili?

Türkiye Cumhuriyeti artık eskisi gibi değil, sürekli büyüyen, gelişen ve Gazi Mustafa Kemal'in bize tavsiye ettiği muasır medeniyetler seviyesine doğru hızla ilerleyen bir devlettir. Nüfusumuzda sürekli büyümektedir. 1927 yılında Türkiye nüfusu 13.648.270olmasına karşılık bugün bu rakam 79.814.871.

1934 yılında çıkan yasayla 40.000 kişiye bir milletvekili olarak hesaplanmış, 1960 darbesine değin nüfus artışıyla milletvekili sayısı orantılı olarak gelmiştir. TBMM de 1946'da 462, 1950'de 487, 1954'te 541 ve 1957'de ise tam 610 milletvekili vardı.1960 yılında nüfusumuz 27.754.820 kişi olmasına rağmen bu günkü vekil sayısından 60 vekil fazla idi.

1961 yılında milletvekili sayısı meclis için 450,senato için 150 olarak sabitlendi.12 Eylül öncesine kadar bu sayılar böyle devam ederken 12 Eylül darbecileri senatoyu kaldırıp parlamenter sayısını 400 e düşürmüştür. Bu yürütmeyi yasama karşısında güçlendiren bir sistem olmasına karşılık milletin temsilini zayıflatmak için uygulanan diktatörce bir sistemdi. İlk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal tarafından çıkarılan yasa darbe zihniyeti tarafından değiştirilmemiş olsaydı; bugün TBMM'de 2000 milletvekili yer alırdı.

Mevcut sistemde yürütme yasa hazırlıklarının tamamını yapıyor. Ama başkanlık sisteminde bütçe dışında hiçbir yasama çalışmasında bulunamıyor. Yasayı bakanlar kurulu hazırlayıp meclise oylamaya sunuyor. Ayrıca her ne kadar hukuken bu var olsa da fiilen meclis yürütmeyi denetleyemiyordu. Çünkü yürütme meclis içinden çıkıyordu. Meclis araştırma ve soruşturma müesseseleri pek işlemezdi.16 Nisanda oylayacağımız Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi modelinde ise; yürütme meclise yasa sunabilecek, fiilen yürütmeyi denetleyebilecek,  araştırma ve soruşturma yapabileceğinden dolayı meclisin iş yükü artacaktır.

 

Gelişmiş Avrupa ülkelerini inceleyecek olursak; Almanya'nın nüfusu 80 milyon olmasına karşılık vekil sayısı 667,ispanya 46 milyon nüfusa karşılık 616 vekille, Fransa 66 milyon nüfusa karşılık 925 vekille, İtalya 61 milyon nüfusa karşılık 952 vekille, İngiltere ise 65 milyon nüfusa karşılık tam 1449vekille yönetilmekte.

Artık;

Türkiye için en önemli sorun istikrar ve güçlü yönetimdir. Bu büyük sorun 16 Nisan 2017 tarihinde tüm dünyanın engellemesine rağmen Yüce Türk Milleti tarafından çözülecek, “Milletin İstiklalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracak ve 2023, 2051,2071 hedeflerine daha güçlü ve daha hızlı ulaşmasını sağlayacaktır.

Haftaya ve her hafta Salı günü köşemizde buluşmak ümidiyle. Esen kalın Efendim.