Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Konya, İslamiyetle birlikte önemi artan bir şehir olmuştur. 

Anadolu Selçukluları'nın Konya'yı başkent yapması, Hz. Mevlana başta olmak üzere İslam düşünürlerinin, evliyaların, enbiyaların bu topraklara gelmesiyle değişik milletlerin buluştuğu yer olmuştur; Konya. 

Bu özelliğini yüzyıllar boyunca korumuş ve günümüzde de korumaya devam etmekte. 

Üniversite sayısının 4'e çıkmasıyla yabancı öğrenci sayının hızla artması;

Başta Afrika kıtası olmak üzere, Ortadoğu, Asya ve Avrupa'dan sığınmacıların gelmesi;

Sanayinin ihracata açılmasıyla yabancı işçilerin ve temsilcilerin gelmesi, Konya'yı yine milletlerin buluştuğu bir noktaya getirdi.

10 yıl önce bu kadar farklı milletten insanı Konya'da az görürdük. 

Fakat Arap Baharı'yla başlayan süreçte ülkelerde yaşanan iç karışıklık sonucu binlerce Arap, Konya'ya geldi. 

Özellikle Suriye'den gelen sığınmacıların net sayısı bile belli değil. Gayri resmi rakamlara göre 45 binin üzerinde. 

Yaz aylarında Alaeddin Tepesi'ne çıkmak imkansız hale gelmişti. Çünkü gidecek yeri olmayan Suriyeli mültecilerin mekanı oldu. 

Aynı şekilde Afrika'daki iç çatışmalar sonucu başta Somali olmak üzere, hayatlarını kurtarmak için kaçan binlerce zenci de Konya'da...

Bu durum şehrin demografik (nüfus) yapısını da etkilemiş durumda. 

Çünkü kaldırımda yürürken, araç kullanırken, toplu taşıma araçlarına binince hemen bir yabancıyla karşılaşıyorsunuz. 

Ortadoğulusu, Asyalısı, Afrikalısı, Avrupalısı, Amerikalısı... her yerde karşınızda. 

Zafer'de yürürken, alışveriş yaparken kendinizi Amerika'da veya Avrupa'da sanıyorsunuz.

Bir anda karşınızda filmlerden hatırladığımız zenciler (Karaoğlanlar) karşımıza çıkıyor. 

Özellikle organize sanayi tarafına giden 44 nolu otobüsün yarısını yabancılar oluşturuyor. 

Fabrikalarda çalışan mültecilerin her biri farklı bir dilde konuşuyor. Kimi Arapça, kimi İngilizce kimi de mensubu olduğu kabile veya milletinin diliyle hitap ediyor...

Tabii ki bunlar sorun değil. 

Tabii ki küreselleşen dünyada farklı nedenlerle insanlar biraraya geliyor. 

Burada önemli olan Konya'nın sosyal ve kültürel dokusunun bozulması. 

Onların yaşamlarını, tavırlarını, davranışlarını, ne kızarlar, neden hoşlanırlar bilmiyoruz. 

Türk Milleti gibi sıcak kanlı değil önemli bir kesimi. Özellikle Araplar yaşamlarıyla tamamen yabancı bize. 

Somaliler filan sıcak kanlılıkları ile daha yakınlar ama insan yine de tedirgin olmuyor değil. 

Asyalılar zaten ne dersen onu yapıyorlar, nasıl davranırsan öyle davranıyorlar. 

Böyle bir tablo içinde zaman zaman uyumsuzluklar, tartışmalar hatta kavgalar çıkıyor, cinayetler yaşanabiliyor. 

Bu açıdan Konya'nın göç ve mülteci politikası yeniden gözden geçirilmelidir. 

Hiçbir ülke bizdeki gibi mültecileri rahat bir şekilde kendi toplumunun içine katmaz. 

Katacaklarını da uzun bir süre eğitimden geçirir, kendi kültürünü, yaşamını empoze eder, kendi vatanını, milletini sevmeyi öğretir ondan sonra toplumla kaynaştırır. 

Aslında doğru olan da budur. 

Çünkü yabancıların büyük bir bölümü benim milli ve kültürel değerlerimi bilmiyor. Ben de onun milli ve kültürel değerlerini bilmiyorum. Bilmediğimiz için çoğu zaman anlaşamadığımız gibi istenmeyen durumlar da yaşanabiliyor. 

İstenmeyen durumların yaşanmaması için yabancıların öncelikle Türk toplumuyla nasıl yaşamaları gerektiği noktasında eğitim programına tabi tutulmalı. 

Ayrıca şehrin demografik yapısı daha fazla bozulmadan yabancı göçü kontrol altına alınmalıdır. Gerekirse Konya'ya göç alışı kesilmelidir. 

Önlem şimdiden alınmazsa ileri de yaşanacak sosyal ve kültürel bozulmayı düzeltmek çokta mümkün olmayacaktır.

Konya geçmişte olduğu gibi yine zorda kalana yardım eder ve edecektir de. 

Yalnız şurası unutulmamalı ki her devlet önce kendi milletinin huzur ve güvenliğini dikkate almak zorundadır...