Sosyal yaşamımızın en etkili davranışlarına siyaset ortamlarında tanık oluyoruz.

Özellikle bu referandum sürecinde çok önemli dönüşümlere şahit olduk.

Bu yazımda bu konuda gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Mümkün olduğunca davranışlarımızı yansıtmak istiyorum.

Kim yapmış, hangi grup yapmıştan çok nereye doğru gidiyoruz? Sorusuna bir nebze olsu katkı yapabilirsem ne mutlu bana.

Yıllarca politikada çoğu kere şahit olduğum, fakat değişime doğru giden yolu anlatmak istiyorum

  • Politika deyince içtenlikten uzak, yüzeysel olan davranışlar, tutulmayan sözlerin ağırlıkta olduğu bir politika geçmişimiz var. Hatta halk arsısında kıvıran insanlara, politikacı sıfatı yakıştırılırdı. Vatandaşa verdikleri sözlerin  sigara paketine yazıldığı dönemler, adeta suya yazılan sözler...
  • Kendilerini iyi göstermeye çalışan, aynı zamanda toplumun da kabulüne bir şekilde mazhar olan insan tipleri. Hatta başlangıçta çok saygın insanlar. Biraz kaşarlanmışları, kurnaz ve uyanıklardı.
  • Siyasette kabul gördükçe ben merkezci haline gelip, ben olmazsam olmaz noktasına kadar yükselirler. Geldikleri yeri korumak için ,sahip oldukları imkanları kendine inancı sağlam tutmak için harcamaktan çekinmezlerdi.
  • Pişmanlık ve suçluluk duymazlar, ya da yansıtma yolu ile bu sorumluluktan kurtulma konusunda mahirdirler. Onun için bizim siyaset ve devlet yönetiminde istifa müessesi kolay kolay çalışmazdı.
  • Çok iyi gözlemci ve empati ustasıdırlar ancak bu özelliklerini, sorunu anlamak ve çözmek için değil, karşıyı alt etmek için kullanırlar.  Sadece kendi duyguları ve beklentileri önemlidir. 
  • Asıl hedef toplumun hedeflerinin gerçekleşmesi değil, kendi beklentilerini maksimize eden toplumsal hedeflere yönelirlerdi. Bu hedefler çok da gerekli olmasalar bile.
  • İnsanları vekâletini aldıkları, asil unsurlar olmaktan çok, kendi konumlarını koruyacak araçlar olarak görürlerdi.
  • Sürekli toplumun merkezinde olmak isterler,  bunun için kendilerini popüler yapacak davranışlara sık sık başvururlardı.
  • Alternatif çözüm üretmekten çok, kolay eleştirirler ama eleştirilmeye tahammül edemezlerdi.  Kabul gördükleri ortamda kolay iletişim kurarlar, rakip insanlarla özellikle toplum önünde iletişim biçimleri suçlayıcı, ötekileştirici, küçük düşürmeye yönelikti
  • Aşırı heyecan ihtiyaçları olur,  heyecanlı ortamlar meydana getirerek toplumu etkilemeyi beceren insanlardı.
  • Milletin vekilinden çok, liderin vekili gibi davranırlardı.
  • Stratejik hedeflerden çok, seçilme hedeflerini öncelik olarak görürlerdi. 
  • Halkın faydasından çok,  kısa dönemde halkın duygularını okşayacak söylem ve davranışları etkin bir şekilde kullanırlardı.
  • Olayların analiz anlama, algılama toplumu aydınlatmadan çok, toplumun tepkisini çekmeyecek şekilde davranmak daha akılcı gelirdi.
  • Seçmenin duymak istediğini daha çok gündemde tutarlardı.
  • Genelde tartışmalar, akla değil duygulara hitap eder, vatan, millet, toplumun yoklukla imtihanı gibi argümanlar çok kullanılırdı
  • Ötekileştirme, düşman ilan etme, kendinden olmayanı cahil yerine koyma, vatan haini ilan etme gibi ithamlar sıkça kullanılırdı.
  • Toplumu kaynaştırma, uzlaşma, birlikte çözüm arayışından çok toplumu kutuplaştırma çabası yoğun bir davranış biçimi idi.
  • Ya meclis birisinin ak dediğine öbürü kara derdi.
  • Meclisi görüşmeler esnasında kilitlemek kahramanlık sayılırdı.
  • İktidarlar muhalefeti dikkate almaz, muhalefet de iktidarı engellemek için gayret ederdi.
  • Daha iyisini ben yaparım iddiasından çok, seni çalıştırmayacağım mantığı daha öncelikli idi.
  • Meclis ve komisyonları engellemek için, saatlerce boş boş, sudan gerekçelerle konuşmak önerge vermek sanki politikacı yeteneğinin en özel davranışı idi.
  • Bizler de bütün bunları bilmemize rağmen her seçim aynı davranışı yapar, çok azımız parti değiştirir, tuttuğumuz partiyi her türlü hatasına rağmen savunurduk

Belki de bu davranış biçimlerimiz,  ülkemizin muasır medeniyet yolunda emin adımlarla gitmesi gerekirken ayağındaki kum torbalarıydı.

Nerdeyse sosyal davranış bozukluklarının bir numunesi gibiydiler.

Hatta bu referandum sürecinin ilk aylarına kadar da yoğun bir şekilde sürdü.

Anayasa değişikliğinin neler getireceği, neler götüreceği, daha iyi nasıl olacağından çok karşılıklı suçlamalar, öze inmeyen tartışmalar sürüp gitti.

Sonradan sonraya bu ortam hızla sakinleşmeye başladı. Özellikle muhalefet partisinin girişimleri sakinleşme taktiği ile.

Bu yumuşama ortamı görünmeyen bir iletişim ve merak başlattı. Televizyonlar da buna ayak uydurdu özellikle haber kanalları. Onlar da yönlendirmelerden çok ,anlamaya odaklı programlar yapmaya başladılar.

Siyasetçiler görülmemiş şekilde adam adama anayasayı izah etme çabasına girdiler.
Sosyal medyayı da bu konuda etkili bir şeklide kullandılar.

Bu halka da yansıdı. Artık anlamaya yönelik soruları halk her yerde sormaya başladı. Vatandaş öğrendikçe, anladıkça daha anlamlı sorular sormaya başladı.

Politikacılar ve medya bu talebe kayıtsız kalmadı.

Gazete, televizyon, sosyal medyanın her alanı artık anayasayı anlatma ve anlama mecrası oldu.

Şiirler, şarkılar sadece kulağa hoş gelen melodilerden çok, sözleri ile esprileri ile anayasayı anlatmak için söylenmeye başladı.

Hikayeler, nükteler her şey anlamaya yönelikti.

Yani toplumun ayaklarındaki kum torbaları hızla delinmeye başladı. Toplumsal iletişimimizin ayak bağı kaprisler yerini, anlamaya bırakmaya başladı.

Önemli bir dönüşüm ve evrimle. Toplumun yakaladığı bu ivmeyi geliştirmeliyiz.

Aydınlanma hareketi için bir başlangıç olabilir.

Yeterli mi hayır ama bir başlangıç...

Böyle bir ortamı evet de çıksa hayır da çıksa devam ettirmeliyiz.

17 Nisan'da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Öncelikle şu muasır medeniyet hedefimizi herkesin anlayabileceği şekilde tanımlayalım.

Herkesin şikâyet ettiği anti demokratik kanunlar; başta seçim kanunları olmak üzere hızla değiştirilmeli. 

Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı sağlanmalı

Hangi sistemde gidecek isek, dünyadaki gelişmelere paralel kanunlarımızı, yönetmeliklerimizi hızla değiştirmeliyiz.

Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere, vekiller, seçmenler olarak biz, politikanın bütün unsurları, artık daha duyarlı bir politik sürece giriyoruz. 

Yoksa eski düzen, kanun yönetmelik, davranış kapris her ne varsa ayağımızda kum torbası olmaya devam eder.
Eski tas eski hamam. 
O zaman kendimizi yönetememiş oluruz ve birileri düğmeye bastıkça, toplum duraklamaya geçer, enerjimiz boşa harcanır.