Deizmin tarifini aşağıda vereceğim. Önce kısa kısa tespitler yapalım.  3-5 Mayıs 2018 tarihleri arasında Alanya Alâeddin Keykubat Üniversitesi tarafından tertip edilen uluslararası Sosyal bilimler sempozyumu vardı. Bu sempozyumda muhtelif tebliğler takdim edildi. 

Bir ilahiyat fakültesinde görev yapan bir akademisyen (doçent) “ehl-i sünnet fetişizmi yapılmamalıdır” diyordu. 

Fetişizmi lügatlarımız şöyle tarif ediyor; iptidai cemiyetlerde tabiat üstü  gücü ve etkisi olduğuna inanılan canlı ya da cansız varlıklara tapma biçimindeki fiillerin tamamıdır. 

Bu akademisyene göre ehl-i sünneti müdafaa etmek “fetişizm” oluyormuş.  Demek Türk milleti İslam ile şereflendikten sonra mütemadiyen (aralıksız) tarih boyunca fetişist öyle mi? 

Demek atamız Sultan Alp Arslan ehl-i sünnet dışı sapık cereyanlarla mücadele ederken “fetişistti” öyle mi? 

Demek Nizamiye Medreselerini kuran mübarek insan Nizamülmülk fetişistti öyle mi? 

Böyle bir zihni yapıdan deizm çıkmaz mı? 

Bir başka ilahiyatçı “İmam-ı Gazali’nin kafası karışıktı” diyor. 

Namaz kılmayı “Emevi uygulaması” olarak vasıflandıran ilahiyatçılar var bu memlekette. 

Halen okutulmakta olan “ahmak ve din bilgisi” kitaplarında “laiklik inanç özgürlüğünün teminatıdır” şeklinde bilgilerin olduğu ülkedir Türkiye. 

“Fatiha Suresi Örneğinden Hareketle Milletimizin Kur’an-ı Kerim ile Bütünleşmesi”  başlıklı  bir tebliğ özeti gönderiliyor Sadreddin-i Konevi Sempozyumuna. Fakat bu tebliğ reddediliyor. 

Gerekçe nedir biliyor musunuz? 

Bu tebliğin konuyla ilgisi yokmuş !!!!

İnsan merak ediyor; acaba Sadreddin-i Konevi hazretlerinin mi Fatiha suresiyle alakalı yok, yoksa Sadreddin-i Konevisempozyumunu tertip edenlerin mi? 

Bu sempozyuma kabul edilen tebliğleri çok merak ediyorum. Sadreddin-i Konevisempozyumunun özet gönderme tarihi Temmuz 2018’de ertelendi. Bu hususta müstakil bir yazı yazmayı planlıyorum. 

Şimdi deizmin tarifini verelim; 

Kainatın işleyişine müdahale etmeyen tek  tanrı inancıdır. Dini bilgiye akıl yoluyla ulaşılabileceği prensibini esas alır. Bu sebeple vahyi reddeder. Sevap, günah, ibadet, dua, vahiy, melek, cin, şeytan, cennet, cehennem, ahiret ve kader gibi hususlar reddedilir. 

Deizmin ana hatlarıyla tarifi böyledir. 

Konya’da yapılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve İmam Hatip Meslek dersi öğretmenlerinden teşekkül eden 50 öğretmenin iştirak ettiği bir “çalıştayda”, öğrencilerin deizme kaydığı hususu gündeme getirildi. 

Konya Milli Eğitim Müdürlüğünün bu  tespiti yerden göğe kadar haklıdır. 

Öğrenciler nasıl deizme kaymasın ki, her mekânda “hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir”  yazıyor.

Peki,  inanç nerede? 

Sevgili peygamberimizi örnek almayacak mıyız? 

İslamiyet’e ilim ile din birbiriyle çatıyor mu? Batı’da laikliğin ihdasına zemin hazırlayan ilim-din çatışması vardı. Bunu biliyoruz. 

Mensubu olmakla iftihar ettiğimiz İslam dininde ilim-din çatışması olmadığı halde, bu husus öğrencilere niye anlatılamıyor? 

Bu hususu kim anlatacak? 

“Ehl-i sünnet fetişizmi olmamalıdır” diyen öğretmenler mi? 

Namaz kılmayan ve hatta namaz kılmadığı halde namaz kılanlara da “Emevi uygulaması” diyen ilahiyatçılar mı? 

İslam’ı gönülden gönüle aktaran mübarek insanlardan İmam-ı Gazali’ye “kafası karışık” diyen ilahiyatçılar mı? 

Ülkemizde bilgisinden müstefid olduğumuz ehl-i sünnet öğretim üyesi hocalarımız vardır. Bu hocalarımızı tenzih ediyoruz. 

Öte yandan İslam’ın güncellenmesi gerektiğini söyleyenler var. 

Ne demek İslam’ın güncellenmesi? 

Güncellenmesi gereken İslam değil, toplumdur. 

Her zaman söyledik ve tekrar ifade edelim; 

Türk milletinin özü ehl-i sünnettir. 

Milletimiz İslamiyet ile şereflendikten sonra asla kimlik asimilasyonuna uğramamış aksine kimliği kristalize olmuştur. 

Tarih boyunca aziz milletimiz ehl-i sünnetin hem kalkanı hem de kılıcı olmuştur. 

Milletimiz bu şerefli hizmeti devam ettirmekte kararlıdır.

Deizmin en büyük şifası ehl-i sünnet itikatıdır.