“Dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştirirsin. Hepsi bu” derken Stefan Zweig,

“Bu dünyada ilerleyen kişiler, kollarını sıvayıp istedikleri ortamı arayan, bulamayınca da yaratan kişilerdir” derken Bernard Shaw,

“Her şey gelip geçici ey gönül. Bak az önce aldığın nefes bile geldi geçti” derkenMevlana, ne kadar da önemli noktalara parmak basmışlar.

Şimdi düşünmenizi istiyorum. Son bir yıl içerisinde yaşadığınız değişimleri bir düşünün. Kimimiz işini değiştirmiş, kimimiz yeni bir şehre taşınmış, bir kısmımız farklı bir şehre alışmaya çalışıyor,kimimiz yeni bir okul macerasına atılmış, bir kısmımız evlenmiş ya da çocuk sahibi olmuş, bazılarımız boşanmış, bazılarımız ise emekli olmuş olabilir. 

İnsanoğlu yaşadığı olaylara içinde bulunduğu psikolojik durum, kalıtımla gelen kişilik özellikleri, sosyal çevre, yaşanmışlıkları, hayat deneyimlerine göre farklı tepkiler verir. 

Bu yazımda, hayatımızdaki köklü, büyük değişimleri geçirirken daha az sıkıntılı ve mümkün olduğunca moral seviyemizi yükselterek geçirmemize yardımcı olabilecek noktalara değinmeye çalışacağım.

Değişimin olması kaçınılmaz olduğundan içinde bulunduğumuz durumu kabul ederek işe başlamak gerekiyor. Böylece değişimin yaşamımızdaki olumlu etkisini kavrayabiliriz

Değişim gerçekleştikten sonra, değişimle gelen yaşam, alışkın olduğumuz sabit rutin hayatımızdan farklı bir duruma adım atmamıza neden olabilir. Bu durum, hiç bilinmeyen ve bize heyecanla karışık huzursuzluk verebilecek bir dönemin içinde kendimizi bulmamızı sağlar. Deneyimlediğimiz yaşam olayına bağlı olarak mutluluk, merak, cesaretsizlik, korku ve hüzün gibi duyguları bir arada yaşarız. Bir yanımız geleceğe doğru o ilk adımı atmak isterken, kimi zaman bilinmeyenin verdiği olumsuz duygular aklımızı karıştırabilir. Değişime karşı mücadele etmek öfke ve gerilim duygularımızı körüklerken, “neden ben?” ve “bu haksızlık” gibi düşünceler kendimizi mağdur durumunda hissetmemize neden olur. 

Böyle durumlarda, kendi kendimize neden bu değişimi istediğimizi hatırlatmak ve cesaretimizi toplayarak değişimin kaçınılmaz bir gerçeklik olduğunu kendimize hatırlatmamız gerekir. Böylece onunla işbirliği yapmanın daha sağlıklı olacağını fark etmiş oluruz.

Ruh sağlığımızı korumak mı istiyoruz? Öyleyse, değişim sürecinde yaşanılan olaylara anlam yükleyebilmeli ve iyimser olmalıyız.

Yaşamımız boyunca deneyimlediğimiz değişim travmatik ve stresli bile olsa, ona olumlu bir anlam yükleyebilmek ruh sağlığımız ve mutluluğumuz açısından çok önemlidir. Değişimi benimseyebildiğimiz noktada yaşamımızdaki yapıcı etkilerini ve bize sunduğu fırsatları daha rahat kavrayabiliriz.

İşin sırrı kendini tanımakta!Güçlü yanlarımızı fark ederek ve ortaya çıkararak bu süreci daha rahat atlatabiliriz

İnsan yaşamının genel hali olarak, mutlu olduğumuz anları değilde mutsuz anlarımızı hatırlarız. Ülkemiz gibi arabesk yaşam tarzını içselleştirmiş bir toplumun ürünü olarak, yaşadığımız ya da başımıza gelen olumlu olayları değil de olumsuz olayları dillendiririz ve içselleştiririz. Değişim gerçekleştiğinde de, olumlu yanlarından çok olumsuz etkilerini (doğal olarak) hissettirdiğinde kaygıya, hatta umutsuzluğa kapılmak sık rastlanan bir durumdur. Bu gibi durumlarda güçlü yanlarımızı fark ederek, hayatta başarılı ve mutlu olduğumuz durumlarda neyi daha farklı yaptığımıza odaklanmamız gerekebilir. Hepimizin birçok güçlü yanı vardır, ancak zor dönemlerden geçerken çoğunlukla olumsuzu fark etme eğiliminde oluruz. 

Uyum sürecini daha kolay atlatabilmek için, içinde bulunduğumuz durumu güçlü yanlarımızı kullanarak ve bu yanlarımızın farkına adapte olabilmeliyiz. Örneğin, bazı durumlardan dolayı kurulu düzeninizi bozdunuz ve iş değişikliğine girdiniz, farklı bir şehre taşındınız. Hayatınızı alışkın olmadığınız bir ortamda yeniden kurma sürecinde size hangi güçlü yanlarınız yardımcı olabilir? Mesela çalışkanlık, sabırlılık veya hedeflerinize olan bağlılığınız gibi olası güçlü yanlarımız uyum sürecimizi kolaylaştırabilir. 

Sosyal çevremizin desteğini almak

Gerek sosyal psikoloji çalışmalarında gerekse de psikoloji çalışmalarında, uyum süreci yaşayan bireyin aile bireylerinden, yakın arkadaşlarından ve sevdiği diğer insanlardan destek almasının yararı üzerinde durulmaktadır. Farklı farklı kişilik özelliklerine sahip olduğumuzdan kimimiz değişim sürecinde daha fazla içe dönük bir yaşama ihtiyaç duyarken, kimimiz sevdiklerinin varlığını daha yoğun hissetmeyi tercih eder. Burada önemli olan nokta, kendimizi tanıyabilmek ve sosyal desteğe ihtiyacımız olduğunu fark edersek bunu çevremizle paylaşarak yardım isteyebilmemizdir. 

Kendini tanıyan bir birey olarak, kendimize uygun baş etme yöntemini bulmak ve vakit kaybetmeden uygulamak.

Değişimle gelen yeni duruma uyum sağlama çabalarımız sürecinde yaşadığımız stresli, kaygılı veya depresif durumlarla daha sağlıklı baş etmek adına kendi kişilik ve ruhsal yapınıza bağlı olarak farklı yöntemler deneyebilirsiniz. Türk toplumun kültürel değerleri bu gibi durumlarda etkisini fazlasıyla gösterirdi. Ancak modernleşme ve kentlileşme süreciyle sekteye uğradığını gözlemediğimiz; komşunla, arkadaşınla, yakın hissettiğin kişilerle konuşabilmek ve derdimizi paylaşabilmek çok önemlidir. Bunu yapamıyorsak, duygularımızı yazarak, çizerek veya resim yaparak ifade etme yoluna başvurabiliriz. Bununla birlikte yaşantımızda, spor yapmak ya da dans etmek gibi kendimizi fiziksel olarak sağlıklı bir şekilde ifade edebileceğimiz etkinlere yer verebiliriz. 

Kendimizi ve çevremizi tanıdığımız kadarıyla, karşılaştığımız sorunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi ve bu başa çıkma sürecinde hangi yöntemin ne gibi durumlarda bize daha iyi gelebileceğine karar verip onu uygulamamız gerekecektir.

Değişimin beklenip beklenmediği ve bizi nasıl bir dönemde yakaladığı ona nasıl yaklaştığımızı belirler. Değişimin beraberinde gelebilecek ilk şoku atlatıp kendimize zaman verdiğimizde, sağlığımız ve mutluluğumuz için uyumu kolaylaştıracak yapıcı adımları atabiliriz. Süreçte zaman zaman biraz cesarete, biraz esnekliğe, biraz da olumlu düşünüp yeni fırsatları fark edebilme şansını kendimize vermeye ihtiyacımız olacaktır. Yaşantımızın kendi kontrolümüzde olduğu kadarını yeniden ve istediğimiz şekilde, gerekirse eskisinden daha güçlü olarak yapılandırmak bizim elimizdedir. 

Unutmamak gerekir ki, hayatımıza yön veren yazılan bir çizgimiz vardır. Bu çizgide nasıl ilerleyeceğimiz ise bizim yaşadıklarımıza yüklediğimiz anlamlarla ve algılarımızla şekillenir.