Çocuklarımız, ailelerin olduğu kadar ülkelerin de geleceğinin güvencesidir. Çocuklarımızın yetişmesi toplum tarafından kabul görünür bir noktaya gelmesi için tabi ki en başta ailelere büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu yüzden anne ve babaların içinde bulundukları ruh hali, yaşadıkları ortam derken bu tip durumlar çocuğun gelişimini derinden etkileyerek bir rol model almasına neden olabiliyor. Ancak çocuklarımızın başarılı ve sağlıklı bir birey olarak yetişebilmeleri için baskı ve stresten uzak bir ortamda yetişme gereksinimi olduğunu unutmamalıyız. Günümüze bakacak olursak anne ve babaların ağırlık olarak çalışma temposuna yenik düştüğünü görebiliriz. Özellikle çocuğundan uzak kalarak çalışma zorunluluğu içerisinde olan Annelerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Buna yaşam idame zorunluluğu da diyebiliriz. Dolayısıyla toplumumuza baktığımız zaman genelinde çocuk bakımından anneler kadar babalarda sorumludur. Yine aynı şekilde annenin de ekonomik özgürlüğe sahip olması aile yapısını köklü olarak değiştirmekte ve çocuk gelişim sürecine doğrudan etkili olmaktadır. Ancak günümüzde aile ve çocuk etkileşimin en derinden etkileyen bir unsur var ise o da maalesef aile içi şiddet. Bununla birlikte şiddet sadece aile içini değil toplumu da derinden etkileyen bir eylemdir. Özellikle aile içi şiddet ise günden günde yükselerek ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Bu şiddet olaylarını sadece dayak ve benzeri olaylar ile sınırlandırmamak lazım. Günümüzde biraz haberleri ve çevremizi takip edersek farklı boyutlarda şiddete maruz kalan kişi sayısı bir hayli fazla olarak kayıtlara geçmiş durumda. Şiddet uygulayanların ise %95’i erkek olmasıyla birlikte maruz kalanlarında %90’dan fazlası ağırlık olarak kadın ve çocuklar. Bu şiddet silsilesi de en fazla çocukları etkilemektedir. Çocuklarımız doğduğu günden itibaren sizlerin de gözlemlediği gibi çevresine asla duyarsız kalamıyor. Hareketlerinden onunla konuşmanıza kadar size tepki gösteriyor. İşte bu doğrultuda şiddet ortamında yetişen ve sürekli şiddet gören bir çocuk zamanla saldırgan ve kendine güveni olmayan bir birey duruma gelebilmektedir. Uzmanlarında dediği gibi davranış bozuklukları 0-6 yaş döneminden itibaren ortaya çıkmaktadır. Tüm bu olayların tam zıttı ile davranış gören sevgi saygı ortamında büyüyen çocuklar ise cesaretli ve özgüvenli olabiliyor. Ancak bu olayı fazlasıyla abarttığınız durumda ise şımarık bir çocuk profili oluşabiliyor. Burada unutmamamız gereken tek konu çocuklarımızın rol model olarak bizleri alması. Eğer bu rol model durumu farklı noktalara çekilirse çocuklarımızdan bir başarı yada doğru bir kişilik modeli beklememiz saçma olur. Değerlerimize büyük bir değerle sahip çıkmamız gerekiyor.