1980'li yıllarda gençliğini yaşamış olan büyüklerimizden darbeye ilişkin çok hikayeler dinledik şimdiye kadar. 

Darbe ile ilgili o kadar çok şey var ki bu milletin dimağında, devletin televizyon kanalı 1980'li yılları anlatabilmek için dizi bile çekti. 

Darbeyi anlatıp, darbeli yılların ne büyük eziyetlere neden olduğunu aktarmaya çalışıyorlardı. 

1980 darbesini de büyüklerimizden dinlediğimiz, belgesellerden izlediğimiz ve kitaplardan okuduğumuz kadarıyla biliyoruz biz. 

Ancak, 15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan o malum, o uzun, o en karanlık gecede yaşananlara baktığımda, gözümde canlanan darbe ile hakikatte var olan darbe arasında sadece küçük benzerliklerin var olduğunu gördüm. 

Anlaşılan o ki, bu darbe diğerlerinden daha farklıydı.

Daha önce yapılan darbeler insanlara değil, yönetime ya da sisteme yapılmış bir darbeydi. 

Ancak o gece sadece birkaç saat içinde çok sayıda insanın şehit düşmesi ve özellikle sivillere ateş ediliyor olması işin rengini değiştirmişti. 

Kim, kime kurşun sıkıyor, kim kimi darbeliyordu. 

Aman Allah'ım...

Vatanın bütünlüğünü, milletin güvenliğini sağlamak için görevli olan güvenlik güçleri birbirilerine karşı gelmişlerdi. 

Havadan helikopterlerle masum insanların üzerine bombalar yağdıranlar, bu milletin askeri olamazdı...

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bombalayanlar bu milletin askeri olamazdı...

Devletin en önemli kurumlarının üzerinde alçak uçuş yaparak devlete gözdağı vermek isteyenler bu milletin askerleri olamazdı...

En rütbeli, en yetkili askeri personel yerinde dururken, alttan kaynayan ve üste hükmetmeye çalışan bir darbe olamazdı...

Belki biraz abes olacak bu sorum ama darbenin de bir adabı olmaz mıydı?

Çok geçmeden olayın gerçek yüzü de anlaşıldı aslında. 

Devletin her kurumunun içerisinde yuva yapmış, ağlarını daha ziyade atmaya çalışan ve içeriden kemirmeye çalışan paralel zihniyetin askerleriydi darbe girişiminde olanlar. 

Çeteydi bunlar, ihanet çetesi...

Vatan hainleri... Amerika'dakinden emir aldıkları ne kadar da belliydi.

Anadolu'yu Anadolu yapmış, 7 düvele hükmetmiş, gittiği her yere adaleti götürmüş, İslam sancağını elinden hiç bırakmamış olan, binlerce yıldır hamurunu bu timsaller üzerine yoğurmuş ve iyice pişmiş olan bu milleti, ordunun içerisinde kendini güçlü zanneden bir avuç çapulcunun yenmesi mümkün müydü?

Millet olarak korkmadık! 

Yürüdük darbecilerin üstüne. Tankların önünde dimdik durmasını bildik. Ne zaman ki o darbecilerin idame ettiği tankların paletleri üzerimizden geçti, o zaman şehadet şerbetini içip düştük yere. 

Ama biliyorduk ki, bizden sonra yine birileri duracak o tankların önünde ve geçit vermeyecek daha ilerlemelerine. 

Aslında en iyi bildiğimiz şey, galip olanın ancak Allah olduğuydu. Hakkı tutup, hakkı savunanların ardında ilahi bir güç vardı. Hak, yerini buldu ve Allah galip geldi. 

***

Krizleri fırsata çevirmeyi becerebilmek de önemliydi. 

Darbeci zihniyetin bu girişimi ile aslında yeni bir fırsat daha doğmuştu önümüze. Biraz kanlı oldu, biraz acı oldu ama millet olduğumuzu yeniden hatırladık. Devlet olmadan milletin olmayacağını, devleti var edenin millet olduğunu, bu bütünlüğün bozulmaması gerektiğini yeniden hatırladık ve acı tecrübelerle anlamış olduk. 

Sabahtan akşama kadar işinde gücünde olan millet, akşamdan sabaha kadar da meydan nöbeti tutuyor. 

Meydanlar bize çok şey anlatıyor aslında. 

İşte Mevlana Meydanı...

Mahşeri kalabalıkta herkes birarada. AK Partilisi, ülkücüsü, milli görüşçüsü, alpereni, CHP'lisi hepsi kol kola. 

Mesele devlet olunca, mesele millet olunca, kalır mı hiç görüş ayrılığı ortada. 

İşte milletin bu kenetlenmişliği, bu birlikteliği beraberinde neyi getirdi biliyor musunuz? 

Darbecilerin tepesine indirilmiş kocaman bir darbeyi getirdi. 

Milletin sokaklara döküldüğü zaman neler yapabileceğine, ne kadar güçlü olabileceğine şahitlik ettik son günlerde. 

Ve biz şunu da çok iyi biliyoruz ki, polis de bizim polisimiz, asker de bizim askerimiz. 

Zaten biz asker-milletiz. 

Bugüne gelene kadar ülkemizin birliği ve bütünlüğünü muhafaza etmek için candan geçen Mehmetçiklerimizi; aynı amaç ve aynı hedef uğrunda gözünü budaktan sakınmayarak serden geçen polisimizi yine her zamanki gibi bağrımıza basıyor, seviyor ve sayıyoruz. 

Şu Konya'da askeri birliklerin, üslerin kapı girişlerine sıralanmış belediye otobüslerini dahi görmek yüreğimi burkuyor o ayrı...