Gözlerim yağmurlu… İçimde her gün daha da çok büyüyen çığlıklar var. Çekip gitmek geliyor satırların arasından… Cesedim su yüzüne çıkmadan, incinen yüreğimi saklayarak…

Gözden düşen her damla, gönülde cız ediyor. Ne çok değişti insan denen mahlûkat. Etrafta çoğaldı; gören kör, kör gören… Sonra dersin ki; neden bu kadar düşünürsün? Bundandır işte…

Doyumsuz, memnuniyetsiz zihinler çoğaldı. Elinde avucunda olanlar; kıskanç ellere, takdirden uzak dillere dönüştü. Yalan yapıştı yakamıza…

Ayın aydığı bir gece… Beynimdeki işgalin saldırıları her yeri tarumar etmekte… Zaman benim haricimde ilerliyor, ben etrafta olanlara şaşakalmakta iken… 

Vakit; geçip, geri gelmeyendir.

Katre bir kibrit alevi olmalıydı. Bir alev damlası… Nereye dokunsa yakacak… Hangi yüreğe düşse kavuracak. Su iken ateş, ateş iken su… Ay iken güneş, güneş iken ay… Bir gönül dostu böyle dememiş miydi?..Evet, “Zıtlık; varlığın tezahürüdür.” demişti.

Yine kandırdı zaman beni… 

Nefesim ile rüzgâr; umutlarım ve hayallerim üzerine ladese girdi. Elimde bir karahindiba… Fısıldadım kulağına, öğrettim uçmayı… Tohumlarını bırakmasını, yeni yetme filizlerle başka yerlerde can bulması gerektiğini…  

Oda dinlemedi beni değil mi?..

“Zararın neresinden dönersen kâr” denmeden, mazarratın kıyısından dönmeye çalışırken ziyana uğrayanların hikâyesi bu… Oysa çok demişti babaannem; “Yâr kıyısında yürüme kızım!” diye… “Yâr” derken uçurumu kast ettiğini nereden bilebilirdi ki çocuk yüreğim…

Hâlâ çocuktum. Saftı duygularım, yükselmezdi hiç sesim… Sobanın içinden tavana yansıyan ateş dansı ile coşardı yüreğim… Hayallerimdeki cennetin kokusu, kuzine üzerine dökülen kolonya idi...  

Köşe başında küçük bir çubukla toprağa hayallerimi çizerken bulabilirdiniz beni… Ya da bir kelebeğin rengârenk kanatlarının büyüsüne kapılıp, onun peşinden savrulduğumda görebilirdiniz… 

Ne olurdu ki; kimse dokunmasaydı çamurdan yaptığım dünyama… “Git, az ötede oyna” deseler hemen uzaklaşırdım istenmediğim yerden oysa… Yargısız infaz yaptılar hayatıma…

Yerle yeksan oldu hayallerim… Yapmak istediğim ne çok şey vardı. Şimdi karşımda bir çocuk gülümsüyor olsaydı mesela… Ellerinden tutup, bir buse kondursaydım yanağına… Gözlerim buğulansaydı…“Sen hiç büyüme emi çocuk?” diye fısıldasaydı yüreciğim… 

İnsanlarla yaşamak çok zor… 

Hem ben anlamıyorum ki insanların dilinden… Benim işim yazmak, oysa yeri geliyor onlarla bile uymuyoruz birbirimize... Büyüyüp de çocuk kalmaya çalışmak da başka bir marifet. 

Lafı fazla uzatmamak gerek, kısası makuldür. 

Şurada bir ada çayı olsaydı ne güzel giderdi. Belki çocukluğuma götürürdü beni kim bilir… Zaten her şey bir yerlere gitmekle meşgul değil mi?.. Tutabilene aşk olsun. Vesselam.