Ülkemizde son yıllarda, son aylarda, son günlerde meydana gelen olaylar insanın kanını dondurtacak cinsten…

Büyük bir vicdansızlık, inançsızlık ve insafsızlık örneği sergilenerek gerçekleştirilen katliamlar, vahşet derecesindeki cinayetler, sabi yaştaki küçücük çocuklara kadar inen tecavüz ve öldürmeler, kan davaları, öz anne- baba ve evlat katliamları, töre cinayetleri, faili meçhul cinayetler ve psikopatların canları istediği için işledikleri vahşi cinayetler  toplumumuzda giderek yaygınlaşmakta ve normal bir insanın havsalasının alamayacağı, vicdanların kabul etmeyeceği,  inanamayacağı büyük boyutlara ulaşmaktadır.       

Hayvanlardan da aşağı derecelerde bulunan canilerin kırılası elleri ile yok edilen kişilerin, geride kalan yakınlarının yürekleri dağlanmakta ve bu yürek yangınını ömür boyu çekmektedirler. Küçücük çocuklar daha hayatlarının başlangıcında heder olup giderken, onların aileleri, yakınları da tarif edilemez acılara gark olmakta, hayatları boyunca böylesine büyük bir acının ızdırabı ile yaşamak zorunda kalmaktadırlar. 

Böylesine vicdansızlık ve insafsızlıkla dolu acı olayların sürekli yaşandığı toplumlar huzur ve saadet bulabilir mi?  Toplumumuzu meydana getiren insanların her an bu tür olaylarla iç içe olması, yüz yüze kalması ile o toplumun refaha ve felâha kavuşması mümkün mü? Elbette değil.

Peki nereye gidiyoruz? Toplum olarak nereye sürükleniyoruz? Hangi bilinmez rüzgârın etkisi ile sonu belirsiz menzile doğru yol alıyoruz? En korkunç uçurumlara sürüklendiğimizin, en tahrip edici fırtınalara doğru yelken açtığımızın farkında mıyız? Bu olumsuzlukların sebeplerini düşündük mü hiç? Bu olayların sebep ve sonuçları üzerinde kafa yorduk mu? Bu kötü ve iğrenç manzaraya son vermek için hangi adımlar atıldı, hangi tedbirler alındı?

Bu hayâ, edep, insanlık, insaf ve merhamet yoksunu kişiler, nerelerde yetiştiler, nasıl ve ne şekilde ortaya çıktılar?  Toplum içinde kol gezen bu canilere dur demenin, onların yaptıkları insanlık dışı davranışlara son vermenin ve yapanlara da hesap sorarak, hiç değilse yanan yürekleri soğutmanın bir yolu yok mudur? 

Bu olayları icra edenler bizim kendi ülkemizin insanları, bizim insanımızın evlâtları ve kardeşleridir. Ne oldu, nasıl oldu da bu insanlar bir anda canavarlaştılar? İnsaf ve merhameti olmayan, vicdanında ufacık bir rahatsızlık duymayan, kalbinde Allah korkusunun zerresi bulunmayan, gönlünde mânevi duygu taşımayan bir kişinin her kötülüğü icra etmesi ve akılları fesada uğratan olaylara karışması mümkündür.

Her insanın başına bir polis, bir jandarma dikemezsiniz. Ama her insanın gönlüne Allah korkusu, yaptıklarının bir gün hesabını vereceğine inanma duygusu, ahiret inancı, Cennet ve Cehennem anlayışı yerleştirebilirsiniz. Bunu yapmanın yolu da eğitimden geçmektedir.

Mânevî eğitimden yoksun ve mâneviyat duygusunu terk eden toplumların gidişatı çok kötü ve çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Onun için böylesine korkunç olaylarla karşı karşıya kalmamak ve tehlikeli sonuçlardan korunmak için gerek aileler, gerekse devlet olarak mânevi eğitime ağırlık vermek ve fertlerin en iyi şekilde yetişmelerini sağlamak lâzımdır.

Diğer yandan içimizde cirit atan ve her an hangi aileye musallat olacağı belli olmayan insanlıktan nasibini almamış câni ve katil ruhlu kişilere uygulanan cezalar yeterli midir? Bu kişilerin yaptıklarının karşılığı olarak verilen hapis cezaları, mağdur aileleri içine düştükleri azaptan kurtarmaya ve yüreklerindeki yangını söndürmeye kâfi midir?  Daha da önemlisi bu cezaların caydırıcı özelliği var mıdır ve verilen cezalar, başkalarının aynı çirkinlikleri işlemesine mâni midir?      

Ülkemizde uygulanan cezalar maalesef caydırıcı olmaktan uzaktır. Cezaların yetersizliğinden dolayı suçlular kısa sürede serbest kalmakta, zâten mâneviyattan yoksun olunması sebebiyle, her fiilin yapanın yanına kâr kaldığı düşünülerek bu tür olaylarda inanılmaz artışlar meydana gelmektedir. Yapılan istatislikler, bu suçlarda yıllar geçtikçe büyük oranda artış meydana geldiğini göstermektedir. 

Evlatları iğrenç bir şekilde tecavüze uğrayan veya ölüme sürüklenen ailelerin ocaklarına ve yüreklerine büyük bir ateş düşmektedir.  Bu ateşin söndürülmesi zaruridir ve bu görevi devlet yapmalıdır. Aksi halde yıllar geçse de yüreklerdeki intikam ateşi sönmeyecektir.

Bu menfûr olayların önüne geçilmesi, faillerin suçları kesinleştiği anda hak ettikleri cezayı alması ile mümkün olabilir. Aile ocaklarındaki ve yüreklerdeki yangın; ancak katillerin, canilerin ve mütecavizlerin idam edilmesi ile söndürülebilir.  Bu hasta ruhlu kişilerin asılması ile ancak aileler rahat bir nefes alabilir ve cinayetler ancak o takdirde önlenebilir.

Bir vücuttaki kanser hücreleri kesilip atılmazsa, o vücudu tamamen kaplayan kanser kişiyi ölüme götürür. Toplumda bulunan kanser tipi hastalıklı, sapık ve cani kişiler de yok edilmezse o toplum da aynı şekilde ölüme doğru gider. Toplumun kurtarılması uğruna, toplum içindeki hastalıklar, mikroplar temizlenmelidir. Cezaların caydırıcı olması, suçların azalmasının temel sebebidir. 

Onun için önceki yıllarda var olan ve daha sonra Avrupa Birliği yasaları çerçevesinde kaldırılan idam cezası behemehâl tekrar getirilmelidir. Avrupa Birliği üyesi bazı ülkelerde ve Amerika’da uygulanan ölüm cezası, bizim ülkemizde niçin apar topar kaldırılmıştır?

Bu olayları önlemenin başka bir yolu varsa, yetkililer buyursunlar onları uygulasınlar. Biz; bu çirkin, haya dışı, insanlık dışı davranışların, tecavüzlerin ve caniliklerin son bulmasının temel nedeninin mânevi eğitimden ve caydırıcı cezadan geçtiğine inanıyoruz. Başka da bir yol bilmiyoruz.  Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.