Çözü(lü)mcülerle Karşıtlarının Mücadelesi

Sandık başına gitmemize iki haftadan az bir süre kaldı. Parti liderleri ve milletvekili adayları sandıktan partileri ve kendilerinin zaferle çıkabilmesi için hummalı bir faaliyet içerisindeler. Herkes gücü nispetinde bir şeyler yapmaya çalışıyor. Biz de elimizden geldiği kadar ve vakit buldukça bu çalışmaları takip etmeye çalışıyoruz. Yapılan seçim çalışmalarının eşit şartlar altında yürütüldüğünü söylemek yanlış olur. Bir tarafın üzerine çok yüklenildiğini görüyorum.

Medya ikiye bölünmüş bir vaziyette. Bir taraf CHP ve HDP desteğini alabildiğince fütursuz bir şekilde sürdürmeye çalışırken hükümetin gazabını çekmemek için o tarafında yağcılığını yapmaya çalışıyor. Ekranlara çıkardıkları yorumcular ehli haktan görünüp içlerinde biriktirdikleri Türk düşmanlığını usturuplu bir şekilde ifade ediyorlar. Tarafsız gözükmek adına AKP, CHP Ve HDP haberleri verip bunları kendi meşreplerine göre yorumluyor ve her ne şart altında olursa olsun çözüm süreci denilen ucubenin devam ettirilmesi gerekliliğini ortaya koymaya çalışıyorlar.

Bunlar PKK'nın bir terör örgütü olmadığını, kandilin barış istediğini, Devletin örgütün silah bırakma eylemine karşılık vermesi gerektiğini öyle güzel anlatıyorlar ki geçmişi bilmesek örgütün devletle aynı güçte, barışı savunan, insan haklarına saygılı bir güç olduğuna inanacağız.

 ***

Yandaş medya denilen kesim ise, CHP'ye geçmişi üzerinden, HDP'ye terör ve teröristle kol kola gezme suçlaması ile yükleniyor,  Kandil'in emrinde olduğunu iddia ettiği partinin bu durumunu sanki yeni keşfetmiş gibi! Halbuki Oslo görüşmeleri sonrası bu partinin milletvekillerini Kandil ile görüşmeye gönderen kendi savundukları parti yöneticileri değilmiş gibi.

Hatta çocuk katili için bazı suçlayıcı kelimeleri yasaklayan ve bu şahıs için sadece İMRALI kelimesinin kullanılmasını, başka bir parti istemiş gibi davranıyor bu ekran gezginleri. Bu İmralı'da bulunan kişi ile HDP milletvekillerini görüştüren ve buradan aldıkları mesajı Kandil'e ulaştırmasını sağlayan hükümetin başında başka bir parti varmış gibi davranıyorlar. Yine bu İmralı'da bulunan şahsın yayınladığı mesajı, Diyarbakır'da okuyan milletvekillerinin teröristlerle iş birliği içerisinde oldukları nedense 7 Haziran'dan sonra anlaşıldı.

Dolmabahçe Mutabakatı denilen 10 maddelik sözleşme sanki HDP- AKP arasında yapılmamış gibi bir tavır takınılıyor.

***

Bütün bu lobilerin tek ortak düşmanı Türk Milliyetçiliğini temsil ettiğini söyleyen MHP. Ortak çalışma sonrasında elde edilmek istenen tek şey MHP'nin olmadığı bir meclis. AKP- CHP ve HDP'nin seçim beyannamelerinde ortak olan husus, çözü(lü)m sürecinin devam etmesi ve Türk Milleti tabiri geçmeyen yeni bir anayasa yapılması. Bu konuların problemsiz bir şekilde meclisten geçebilmesinin olmazsa olmazı da MHP'nin olmadığı bir parlamento.

Türksüz bir Türkiye'nin kurulabilmesinin önündeki tek engel MHP. Bunu 7 Haziran seçimlerinden sonra yayınladığı 4 maddelik şartlarında da açıkça ortaya koydu MHP.

Şayet 1 Kasım sonrasında Türksüz bir Türkiye'nin kurulmasına onay veriyorsak, oylarımızın adresi belli. Ama Türkiye Türklerin Devletidir, resmi dil Türkçedir ve bu ülkede yaşayan herkes hangi etnik kökenden olursa olsun Türk Milletindendir diyorsak oy verirken iyi düşünmeliyiz.

***

Bu seçimde kendilerini Türk Milliyetçisi kabul edenler propagandalar boyunca kendisini Türk Milliyetçilerinin partisi olarak gösteren MHP'den daha sert söylem ve üslûpla milliyetçilik yapan bir partiyle karşılaşabilirler. Bu söylemler bazen ırkçılığa kadar kayabilir. Bütün bunlara itibar edilmemeli, partileri dinlerken geçmişte neler söylemiş olduklarını da iyi bilmelidir.

Bir dönem milliyetçiliği ayaklar altına alan, milliyetçileri Fatiha bilmezler olarak yorumlayanlar, bu gün milliyetçilik postu altında siyaset yapmaya ve bu tarladan harman kaldırmaya çalışmaktadırlar.

Gerçek anlamda Türk Milliyetçisi olanların bu harman kaldırma gayretinde olanlara bu tarladan sunacağı tek ürün GAVUZ olmalıdır. Bu seçimler bir olma, diri olma ve iri olma döneminin başladığı tarih olarak notlara geçmelidir.

Uyuma Türk Milleti, uyan artık!