İnsan olarak yaratılıp da bir et ve kan kütlesi olmaktan öteye gidemeyenlere ne denir, denirse duyarlar mı, duysalar anlarlar mı, şüphe duyuyorum. Zira Avrupa denen alıcıyla iletişim kurmaya çıktığımızda; kullandığımız kanal ve mesajımız ne kadar insancıl olursa olsun, dönütümüzün asla ve asla insancıl olamayacağını tarih ve hâli hazırda geçmekte olan zaman gösteriyor bize. Öyle ki; vicdânın, aklın ve ferasetin terk edip bedenlerin harabelere dönüştüğü varlıklarla iletişime geçmek, laftan anlamazlara laf anlatmak için ancak ve ancak "İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi" ni işaret edebiliyoruz. Çünkü basmakalıp kafaları ancak basmakalıp yasalara kadar bunların. Çünkü sahip oldukları et ve kan kütleleri sadece bu yasaları okuyabilecek vaziyette. Yazısız olan, vicdan ve yürek dâhilindeki, "insanlık" gerektiren durumlardan bihaber olan varlıklara hâliyle öğretemedik, öğretemiyoruz bazı şeyleri.

Avrupa'ya geçmek isteyen sığınmacıları, Meriç Nehri yakınlarında dövüp elbiselerini alan mahlukâtlara siyasi bir jargon olarak "Yunan Güvenlik Güçleri" denilse de insan olanın kulağına "Yunan İnsanlık Tehditleri" olarak yansıyor. İnsan olan, yapılan şeyin insanlık dışı olduğunun farkında. Gel gör ki insanlıktan nasibini almamışlar için zevk hâlâ dört köşe, çok köşeli dimağlarında. Hâliyle köşeli dimağlar kolaylıkla varmıyor insan olmanın şuuruna. İnsan olmak kolay değil, önce "Düz olun, mert olun." desek de namertliği kendine ilke edinen, bin bir türlü haysiyetsizlikle düz olamıyor, oluşturuyor köşelerini. Sonra onun köşeleri yırtıyor insanlık yolunu. Paramparça ediyor. Hatta onların köşeleriyle yırttıkları insanlık yolundan mâsum insanların kanları ve gözyaşları akıyor. Olan yine mâsum olana ve insan olana oluyor.

BM hukuku da, AB hukuku da, İnsan Hakları Evrensel Beyânnamesi'nin 14. maddesi de söylüyor: "Her insanın zulüm karşısında başka ülkelere sığınmaya ve bu ülkelerde sığınmacı işlemi görmeye hakkı vardır." Ayrıca 1951 Sözleşmesi de 1967 Protokolü de ülkelerindeki savaş nedeniyle gelen her kişinin sığınma başvurusunu alma ve sonuca bağlama zorunluluğunu anlatıyor. Tüm bunlara rağmen sığınmacı botlarını şişleyen; kadın, çocuk demeden şiddete başvuran ve bunla da yetinmeyip sığınmacıların elbiselerine el koyan Yunanistan insanlık elbisesini çoktan çıkardığını, zorbalığa soyunduğunu açıkça kanıtlıyor. Ve her zamanki gibi dilini yutan AB, bu kez sessiz olmakla da kalmayıp Yunanistan'a teşekkür ediyor ve yardım gönderiyor. Haysiyetsizde tarih bilinci de arayamayız ama biz yine de belirtelim: Bir zamanlar Nazilerin saldırılarından kaçıp Suriye'ye sığınan Yunanlar çok çabuk unuttu insanlığın nasıl bir şey olduğunu. Normal karşılarım tabii, dedim ya dimağları çok köşeli. Ne hatır, merhamet var o dimağda ne de insanlık şerefi.

Dünya döndükçe, gece kendini gündüze teslim ettikçe ders alıyorum. Mazluma sahip çıkan bir devlete, uğruna yılmadan çalıştığım ve çalışacağım bir vatana ve bayrağa, onurlu bir millete sahip olduğum için hamd ediyorum. Ve kendimi Bestami Yazgan'ın şu dizelerinde buluyorum:

"Ey zalim,

İstersen bütün dünyaya

Her gece,

Kapkara yazılar yazdır.

Nişan almış

Karanlığın kalbine,

Mazlumların gözyaşları beyazdır..."