Hayat, bir pencereden hüznün yorgun yüzüne karşı, bir tebessüm ile kurduğumuz hayallere doğru sallanan bir salıncak gibi… 

Sonbahar yağmurlarının ağaçları, çiçekleri yıkadığını izlerken, kahve kokusunun camın buğusuna karışarak, müziğin ritmi ile dans ettiği gibi…

O kadar güzellik varken, nelere sığındı bu insanoğlu!..  Bir palyaço gibi yüzümüze her gün gülen bir surat çizerek çıktık sokağa… Her sabah kalkıp renklerle boyadığımız yüzümüz gözyaşı yağmuruna yenik düştü. 

“Yalandan kim ölmüş” fikriyle uzadıkça uzadı burunlarımız… Masaldan kaçmış tahta kuklalara benzedik. İplerimizden hep birileri tuttu… Hareketlerimiz sınırlı ve sistemimiz dışında gerçekleşti. Sadece kendimizi kandırdık.

Oysa en büyük silahımız sevdiklerimizle ettiğimiz hoş sohbetlerimiz, hatırı sayılır kahve keyiflerimiz, hayata karşı güzel enerjimiz değil miydi?..

Varsa yoksa dikdörtgen bir ekran oldu hayatımız… Başımızı kaldırıp da etrafta olanları göremeyecek kadar âmâ olduk. Dünyadaki aç, susuz insanları düşünen, iyilik yapan bir nesil yetiştirmek yerine; tabletleri, telefonları daha küçücük yaşta kemiren, içindekileri gerçek dünya sanan, bileğimize kelepçe ile bağlanan bu aletlerin hükümdarlığına girdik. Bizim gereksinimlerimizi karşılaması gerekirken tam tersi bir hayatın içine sürüklenmeye başladık. 

Küçük yaşta çocuklarımız görüngü olma aşkı ile sahte ekranlarda masum hallerini sergilemekte… Çocuk tüccarları ise bunları fırsat bilip onları yapmacık bir dünya içine sürüklemekte… 

Çocuklar çocuk olarak kalmalı arkadaşlar!.. Sek sek oynamalı, maç yapmalı, çamur karmalı… Kameralar karşısında reytingden reytinge koşmamalı ya da o güzel gözlerini radyasyon yayan ekranlar karşısında heba etmemeli…  

Hissedemediği bir oyunu oynamamalı mesela… El ele tutuşamadığı, sohbet edemediği bir şeyi arkadaş edinmemeli… Eskiden annelerimiz akşam ezanında bizi eve zorla alırken, şimdi dışarı çıkarmak için uğraşıyorlar. Sokağa çıkılsa bile bir emzik gibi telefonlar tabletler ellerden düşmüyor. Ne tuhaf ki çocuklar çocuk olmaktan sıkılıyor!..  

Kontrolsüz, başıboş olarak ekranlarla bırakılan çocuklar ise yanlış yollara sürükleniyor. Bu aralar haberlerde fıldır fıldır dolanan bir oyundan da söz etmeden geçemeyeceğim.  Bu tehlikenin ismini vermek istemiyorum. Ama ne kadar kişiye ulaşabilirsek o kadar iyidir mantığı ile bu bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Bu oyun araştırdığıma göre görevlerden oluşan ve yavaş yavaş çocukları, gençleri yalnızlığa sürükleyen, bağımlılık yapan, kiminin merakla, kiminin ise rastgele oynamaya başladığı (tabii buna oyun denirse) ölüme sürükleyen bir tehlike!.. 

Haberlerde bu oyun yüzünden birçok çocuğun ve gencin kendi canına kıydığını duydum. Dinlediğim her hikâye beni biraz daha hayrete düşürdü.  Böyle bir şeyi insanın beyni algılayamıyor gerçekten. 

Lütfen rica ediyorum; en kıymetlimiz olan çocuklarımızın ellerine o aletleri verip “aman sesi çıkmasın, oynasın işte” demeden önce en az beş kere düşünün. Ve bu aygıtları kontrol etmekten hiç çekinmeyin. Onları baştan savmak yerine; dertleşmeyi, arkadaş olmayı deneyin. Aranızdaki tabuları yıkıp, sizinle sohbet etmesini sağlayın. 

Lütfen bu oyuna dikkat edelim. Böyle bir tehlike halinde uzmanlardan yardım alalım. Çocuğunuzun hayatı sizin elinizde… Çocuğunuzun ömrü; sonbahar gibi hayallerini, umutlarını etrafa saçıp kendini çıkmaza bırakmak yerine, her yeni güne ilkbahar gibi yepyeni düş çiçekleri açarak uyanmak olsun. 

Yuvanızda yetişen filizleri soldurmayın. Dünyamıza daim bir çocukluk diliyorum.