Çocukistan

Yenigün Gazetesi Çocukistan’ı Sunar

“Çaycı, bir dala tutundum telsize basabiliyorum. Yılanlar ağaca tırmanabilir mi?” “Herhalde tırmanır.” “Gerek kalmadı zaten. Bu ağaca tırmanırken bir kartal kaptı götürdü.” “İndin mi ağaçtan?” O sırada, tam Osman’ı hapşırık tutmuşken, sanki Ramazan ayında top patlatmışlar gibi bir ses gelir. “Umarım bu ses senden çıkmamıştır.” “Benden çıktı.” “Sen indiysen gel artık.” Serhat, Osman’ın yanına gider. “Hayret mağara benim taraftaydı.” “Sonra anlatırım.” Osman, o sırada Serhat’ın elinde bir şey görür. “O ne?” “Yeni icadım. Dürbünlü yüz tanıma.” “Hadi artık. Gidelim.” Mağaraya girerler. Biraz ilerledikten sonra Serhat: “Işıkları söndür” der. Orayı geçerler. Ve ışıkları yeniden yakarlar. O sırada Serhat, Osman’ı bir kayanın arkasına iteler ve oraya geçerler. “Neler oluyor?” “Burada biri var ışığı görmüyor musun?” Işığı görebilmek için sırayla ışığı söndürürler. “Evet! Buraya doğru geliyor.” Fenerli kişi yaklaşır. O sırada bunun çocuk olduğunu fark ederler. “Hemen cihazını çıkart.” Serhat cihazını çıkartır. “Yeni Tarama. Yüz Tanıma…” Bu sırada Serhat makinanın sesini kısar. “…Kullanılıyor. Haluk Sancı.” “Haluk mu?” “Evet o. Şimdi sen şu kayaların arkasından girişe git sonra da…” “Ha bu arada bende bir icat yaptım. Küçülüp büyüyebilen hapishane. İçindekini de küçültüyor.” “Tamam. Hemen yerine git.” Serhat, Haluk’un karşısına çıkar. “Ne o. Yoksa sen bu mağaradan geçip bizim hocamızı bir şey söyleyemez hale getirmeyi mi düşünüyorsun?” Haluk hemen çıkışa doğru kaçar. O sırada Osman küçük hapishanesini büyütüp Haluk’un içeri girmesini sağlar. Sonra da hapishaneyi küçültürler. Serhat ve Osman ‘çak’ yaparlar. Yarın devam edeceğiz. 

Yenigün Gazetesi Çocukistan’ı Sundu