Öğrenmek, insanoğlunun tabiatında var olan bir melekedir. Onu hareket ettiren şey ise merak duygusudur. İnsan bir şeyi merak ettiği zaman çeşitli kaynaklara başvurarak eninde sonunda öğrenir.

Öğrenme bebeklikten itibaren başlar ve ölünceye kadar devam eder. İnsan beyni öğrenmeye açtır. Sürekli bir şeyler öğrenir, bilgiler artıkça öğrendiğini arka tarafına atarak depo eder. Böylece yeni bilgilere yer açılmış olur. Öğrenmenin kalıcı olması için bir bilgiyi bir iki defa tekrar etmek gerekir. Tekrar edilmeyen bilgileri beyin otomatikman siler.

Bebek dünyaya geldiği zaman ilk bir hafta dış dünya ile intibak süreci yaşar. Daha sonra fıldır fıldır gözleriyle etrafı kolaçan etmeye başlar. İlk zamanlar bebeğin öğrenmesi gereken şey açlığını gidermesidir. Bunu da ağlayarak anne ile iletişime geçerek sağlar.  Anne ile bebek arasında duygusal bir bağ vardır. Bebeğin bütün korkulardan ve tehlikelerden ilk sığındığı yer anne kucağıdır.  Annenin vücut ısısı, ten ve süt kokusu bebeği kendisine bağlar.

Mesela anne çocuğunu emzirip uyuttuğu zaman bebek rahat uyuyor, odadan çıktığı zaman annenin kokusu da bir müddet sonra kayboluyor ve çocuk arayışa geçiyor; yani çabuk uyanıyor. Bu özellikle çocuğunu yatarak emzirip ve yanında uyuyan anneler arasında çok yaygındır. Emzirdikten sonra bebeği başka bir odaya bırakan ya da emzirme odasından çıkan anne- bebek arasındaki kokuya bağımlılık çok daha azdır.

Bebekler 6-7 aylık olunca etrafa daha dikkatle bakar. Bulunduğu ortamı, şahısları inceler. Tanıdığı simaların dışında yabancı birileriyle karşılaşınca dudaklarını büzerek ağlamaya başlar. Bulunduğu ortamın dışına çıkan bebek yabancı bir ortama girdiği zaman yaptığı ilk şey korku ile etrafını seyretmek ve annesine sarılmak olur. Bu yaşta bebek gördüğü her şeye dokunmak ister. Eliyle dokunur, eşyaları tanımaya çalışır. Eline aldığı şey eğer onu rahatsız etmiyorsa; sıcak ve acı veren bir nesne değilse ağzına götürüyor. Bu kez eliyle yoklayarak, kavrayarak emin olduğu şeyi, diliyle tadarak ya da çiğnemeye çalışarak bilgisini tasdik ediyor ve kopya ederek beyne yolluyor.

Bebeklerin 1 yaşını geçtikten sonra öğrenme, kavrama kapasitesi biraz daha gelişiyor. Bu dönemde çocuk epey hareketlidir ve en çok dikkatini çeken şey ise soba ve çaydanlıktır. Bu zamanda çocukları ellerini çaydanlığa uzattığı zaman anneler hafifçe çocukların parmaklarını çaydanlığın biraz daha soğuk kısmına değdirerek çocuğa “cıs” diyerek onu tehlikeye karşı uyarırlar. Bunu birkaç defa denerler. Annesi çocuğun parmağını tutup çaydanlığa uzatınca o artık farklı tepki vermeye başlar ve elini hemen geri çeker. Çocuk artık çaydanlığın sıcak bir nesne olduğunu tecrübe ederek öğrenmiştir. 

1,5- 2,5 yaş arası artık bebekleri zapt etmek çok zordur. Bu zamanda çocuklarını yakmadan veya her hangi bir yerden düşürmeden büyüten anneleri tebrik etmek gerekir.

3,5-4 yaşından sonra ise çocuk için arkadaş ortamının oluşturulmasında fayda vardır. Yarım gülük bir kreş bu konuda faydalı olabilir. Ama ailelerin kreş seçerken titiz davranmaları gerekir. Çocuğun bu dönemde yardımlaşma ve paylaşma duyguları gelişir. Oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşması, diğer çocuklarla birlikte çeşitli etkinlikler yapması, kalem tutma, çizim, boyama, yapıştırma ve oyun hamuruyla bazı şekiller oluşturması onun hem el becerisinin gelişmesine hem de zihinsel gelişmesine yardımcı olacaktır.

Çocuğun zihinsel gelişimini tamamlaması için aile ortamının sağlıklı olması gerekmektedir. Yani anne- baba çocuğuyla etkili iletişim sağlamalıdır. Onunla yeterince vakit geçirmeli, çocuğuyla bizzat ilgilenmeli, onunla oyunlar oynamalıdır.Çocuğun her istediği yapılmamalı, bazen sınırlama getirilmelidir. Çocuk oyuncaklarını dağıttığı zaman mutlaka sepetine toplamaları gerektiği ona öğretilmelidir. Oyuncakları anne ya da baba değil mutlaka çocuk toplamalıdır. Eğer çocuk yerine anne oyuncakları toplarsa bu iş onun üzerine yıkıldı demektir. Çocuklar tahmin edemeyeceğimiz kadar akıllı ve kurnazdırlar.

Çocukların en önemli silahı ağlamaktır. Ağlayarak anneye- babaya her istediğini yaptırmaya çalışırlar. Onların her istediğini yapmak, çocukların şımarık olarak yetişmesine sebep olacaktır. Onların isteklerine cevap vermemek de içine kapanık ve saldırgan bir birey olarak karşımıza çıkması kaçınılmaz bir vak'adır. Bu işin orta yolunu bulmak şarttır.

5-7 yaş arası çocuğun kişiliğinin oluştuğu dönemdir. Bu dönemde çocuk her şeyi merak eder ve aklına ne gelirse sorar. Mesela; “Anne ben nasıl dünyaya geldim? Allah var mı? Niçin namaz kılıyoruz?”gibi sorular çocuğun hep aklını kurcalar. Bir buzağının anasını emmesi onun ilgisini çeker. Bizler anne baba olarak çocuğu “çok konuşuyorsun, bıktım senin çenenden” diyerek susturmak yerine ona,kavrayabileceği şekilde basitleştirerek mantıklı ve doğru cevap vermek, açmazlarını açmak mecburiyetindeyiz. Bizler davranışlarımızla onlara model olmalıyız.Onlara güzel ahlakı, bazı el becerilerini ve dini ve ilmi bilgileribasitleştirerek onlara vermek zorundayız.Sordukları sorulara,doğru, mantıklı cevaplar vermeliyiz. Onlara kesinlikle yanlış bilgi vermemeliyiz. Bilmediğimiz bir şey hususunda “bakalım kitap ne diyor” deyip o konuyla ilgili herhangi bir kaynağımız varsa ona yönelmeliyiz. Bu durum çocukta “araştırma ruhu”nun ortaya çıkmasına yol açacaktır. Bunu da yapamıyorsak evimizde kitap yoksa “bir bilen soralım” deyip o konuda bilgi sahibi olan birisinden yardım almalıyız.Onlar bizim oyun hamurumuz gibidir. Onlara nasıl şekil verirsek o şekilde karşımıza çıkar. Onların körpe dimağlarını güzel şeylerle, faydalı bilgi ve becerilerle doldurursak başak dolgun olur, bereketli olur.  Eğer “Saldım çayıra, Mevlâ'm kayıra!” dersek, o nesilden hiç hayır bekleme.

Ruhen ve bedenen sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak çocuklarımızla yakından ilgilenmeli, onların ruhî ve fizikî gelişimlerini takip etmemiz gereklidir.

Çocukların okul çağında eğitim ve öğretimlerine önem vermeliyiz. Onlara her yaşın algılayabileceği kapasitede dini, matematik ve fen bilimlerini öğretmeliyiz. Bu ülkenin iyi bir din âlimine ihtiyacı olduğu kadar vazifesine âşık mükemmel bir doktora, güçsüzün hakkını savunan ve ibresi doğru olan avukata, savcıya, hâkime; terazisi dengeli esnafa, ülkenin ve insanlığın faydasına çalışan ilim adamına; matematikçi, fizikçi, kimyacı, eczacı v.s gibi meslek erbabına ihtiyacı vardır. Geleceğimizi inşa ederken onları hem en güzel ahlakla yetiştirmeli hem de asrın gereği olan fen ve tabiat ilimleriyle donatmalıyız. Bir tarafını yaparken bir tarafını ihmal etmemeliyiz.

Velhasıl vatanını ve milletini seven, milletin ve devletin menfaatini her şeyin üstünde tutan, özü sözü bir, kalem gibi dik duran, eğilmeyen üstün ahlâklı ve asrın bilgisiyle mücehhez nesiller yetiştirmeliyiz.

Selam ve dua ile!