Ankara’da ikamet eden bir arkadaşım sigarayı bırakmış. Bana; “sigara ile ilgili bir yazı yaz da bıraktığım tescillensin, ‘hem bu yazı benim için yazıldı’, diyecek bir belgem olsun” dedi.

Seve seve yazıyorum.

Yıl 1976. İvriz Öğretmen Okulunda lise birinci sınıfındayım. Futbol oynamasını çok seviyorum. Yine okulumuzun ısıtmasında kullanılan kömürlerin cürufunun serilerek yumuşatıldığı futbol sahamızda sınıflar arası futbol müsabakaları var. O gün benim maçım yok. Benden daha üst sınıflardaki abilerimizin maçı var. Ben o maçta seyirci durumundayım. Abimizden bir tanesi ceketini tutmam için bana verdi.

Omuzuma aldığım ceketin cebinde bir paket Bafra sigarası vardı. Bilenler bilir. “Marul gibi” sigaraydı. Filtresizdi. Şeytan dürtükledi ve içinden bir tanesini alıp kendi ceketimin cebine koydum. Maç sonunda ceketi sahibine verdim ve o sigarayı içmek üzere, bilenler bilir, ‘Durlaz Deresi’ne gittim. Sigaranın kanıma girdiği an o andı.

Tam tamına 27 sene içmişim. Üç yıl boyunca sigara param dahi olmazdı. Sigara alacak parayı nereden ve nasıl buluyordum hatırlamıyorum.

1979 yılında askeri okulda öğrenci maaşım vardı. Onunla alabiliyordum sigarayı. 1980 yılından sonra da zaten maaşım vardı artık. Tek maaşlıydım. Çok zor yıllar geçirdim ekonomik olarak. Ama sigara almaya bütçe ayırıyordum. Kim ne derse desin sigara içilen yıllar hem ekonomik hem de sağlık bakımından ziyan olan yıllardır.

Kimi; “sevdiğim için içiyorum” diyor.

Kimi; “sigarasız bir hayat olmaz olsun” diyor.

Kimi; “bana sigarayı bırak diyeni vurasım geliyor” diyor.

Evet, ben de sigara içer iken her kim olur ise olsun “sigarayı bıraktım” der ise onu boğasım gelirdi. “Sigara bırakılacak şey midir, kardeşim?” diyordum.

Futbolu sevdiğimi söylemiştim yazımın başında. Belki çok iyi oynamazdım ama çok hızlıydım. Kimse tutamazdı sahada beni. “Rüzgârın Oğlu” diye isim takanlar olmuştu. Yaşımın yarısı kadar olanlara bile saha içinde fark atardım süratimle.

2003 yılıydı. Halı saha futboluna devam ediyordum. Ama bir gariplik vardı bende. Sahaya çıkar çıkmaz en az beş dakika boğuk boğuk öksürüyordum. Isınınca atlatıyordum ama bu iyi bir belirti değildi sağlığım açısından.

Bakkala gittim. O zamanki en kaliteli sigaradan bir paket aldım. Uçlarını çıkarıp, evimde en göze çarpan yere koydum. Bir çakmak, bir de camdan yapılmış kül tablası bıraktım yanına.

Karşısına geçtim ve “sigara, artık ben özgürüm sen mahkûmsun. Yalvarsan da dönüp bakmam yüzüne” dedim ve kararımı verdim.

Kimsenin teklif ettiği sigarayı kabul etmedim. Bıraktığımı kimseye reklam etmedim. Kendime söz verdim ve sözümü tuttum. Tam 17 senedir sigara içmiyorum.

Son günlerde yapılan “haram”, “helal” tartışmasına girmiyorum bile. O konu benim boyumu aşar. Söz verdim ya kendime o sözü tutmaktır benim için asıl olan.

Öyle; “ben şöyle bir adamım”, yok “ben böyle bir adamım”, ok ben verdiğim sözü tutan bir kadınım”, “dediğimi yaparım”, “terk ettiğimi tam terk ederim, dönüp arkama bakmam bir daha” gibi hamaset nutuklarına benim karnım tok kardeşim.

Söz verdin mi kendinle ters düşmeyeceksin.

Öyle basit basit şeylerin esiri olmayacaksın. Aklınla ve azminle nam salacaksın çevrende.

Hey Ankara’da ve ülkemin her bir köşesinde ikamet eden tiryaki kardeşim!

Aklını kullan.

Bir fotoğraf görmüştüm. Kovboyların kullandığı Toplu Smith Wesson tabancanın topundaki altı adet mermiyi çıkarıp yerine altı tane sigara yerleştirmişler. Çok manalı bir tasvir yapmışlar.

O mendebur şeyin paketini açtığın andan itibaren her gün, ciğerlerine 20 adet kurşun attığının farkında değil misin?

O fotoğrafı bul ve çerçeveletip kolaylıkla görebileceğin bir yere as. Elin pakete her gidişinde gözün resme takılsın ve vazgeç.

Ondan sonra da “merhaba dumansız hayat!”,

Her 14 Şubatta bir çiçek alıp karşısına dikildiğin ve senin her şeyin olduğunu kendi eşimden bildiğim o hanımefendiye yeniden; “merhaba sevgilim” de ve o “mendebur sigara” her aklına geldiğinde “merhabalarının" özneleri dikilsin karşına. O mendebur şeyin tiryakisi hanımefendi kardeşim.  Sözlerim aynı zamanda sana da... 

Haydi, Allah kolaylık versin kardeşim.